Cuma, Mayıs 30, 2008

devri sabık


Bugün 1923 doğumlu bir emekli subay bakıcısı ile birlikte ilaç yazdırmaya geldi.
"27 Mayıs’ta görevde miydiniz? diye sordum.
Evet Ankara’da, Harbiye’de görevliydim. Bütün o düşmüş kabine üyelerini bizzat gördüm” dedi.
“Kimleri gördünüz?” dedim
“Mesela Namık Gedik’in odasına gittim. Bir Üsteğmen yatağının yaylarını kontrol ediyordu. Bırak yeterince yattılar dedim. Kendisine de ‘Bu yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz’ dedim.
Zaten ertesi gün kendini camdan attı, intihar etti” dedi.



Kötü bir tarzda, aşağılayarak mı konuştunuz? O ne dedi?” diye sordum

“Evet öyle konuştum, hiçbir şey demedi, öyle bet beniz atık, sapsarı baktı.


Ethem Menderes’i de gidip gördüm, O’na da ‘Japonya’da yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz’ dedim” dedi
“Ne yapmış Japonya’da?” dedim
“Japonya’ya gittiğinde oradaki büyükelçimizin karısını sıkıştırıyor, göğüslerini elliyor, büyükelçi ile eşi ertesi gün birlikte intihar ediyorlar” dedi.
“Soruldu mu peki hesabı?” diye sordum.
“İdama mahkum edildiler işte, ama bu Japonya meselesi açılmadı, sonra affolundu” dedi



Peki Namık Gedik sizin ziyaretinizin ertesi günü intihar edince üzüldünüz mü, acaba sizin konuşmanız tesir etmiş olabilir mi?” diye sordum

“Yok canım, o sırada görevli olsun olmasın isteyen subay gidip onlara ağzına geleni söylüyordu. Geçenlerde televizyonda 27 Mayıs halktan kopuk bir harekettir diye konuşuyorlardı, külliyen yalan. Halk bizim arkamızdaydı, ihtilalden önce yolda arkamızdan satılmış sırmalılar diye bağırıyorlardı. Bizi ihtilale halk itti” dedi

Fotoğraflar: 27 Mayıs sonrasında Adnan Menderes'in Aydın'daki çiftliğinde tahkikat sırasında maliye müfettişi olarak yer alan Cemal Süreya ve gazeteci Doğan Özgüden; halef selef Dahiliye Vekilleri (İçişleri Bakanları) Dr.Namık Gedik ve Ethem Menderes.

Perşembe, Mayıs 29, 2008

cazın kartalları


Bugün ilaç yazdırmaya gelen emekli bir assubaya sınıfını sordum, hava bandocuymuş.
“Hava Kuvvetleri caz konusunda diğerlerinden ileri değil mi?” dedim.
“Evet ben de caz çalıyordum zaten” dedi
“Big band gibi mi çalıyordunuz?” dedim
"Tabi yirmi kişilik orkestraydık. Zaten orkestranın temelini atan Amerikalılar. Bizim orkestrayı 1960’larda Amerika’dan gelen bir yarbay kurdu . Bütün birliklerden aletini en iyi çalanları seçti, notalar getirdi, bizi çalıştırdı” dedi.“Adı neydi o yarbayın?” diye sordum.
“Valla adını hatırlayamıyorum şimdi ama Glenn Miller’ın orkestrasında çalmıştı. Glenn Miller da Hava Kuvvetleri Bandosundaydı zaten” dedi.
“Hiç bilmiyordum” dedim
“Tabi hatta bunlar ordu bandosu olarak Avrupaya konsere geliyorlar, Glenn Miller orkestrasından ayrı bir uçakla geliyor, yolda uçak kayboluyor. Adam öyle gitti” dedi.

Sonradan okuyup öğrendiğime göre bandoyu kuran
Yarbay Stanley ' miş, Fotoğraflar Hava Kuvvetleri Caz Bandosu, son fotoğraf ise Glenn Miller.

Çarşamba, Mayıs 28, 2008

eski yugoslavya


Dün ilaç yazdırmaya gelen bir hastanın reçetesine tarih atarken aklıma geldi, 27 Mayıs ihtilalinde nerede olduğunu sordum.
"Yugoslavya’dan yeni göçmüştük" dedi.
“Neden göçtünüz?" dedim
“Tito kapıları açınca kaçtık geldik, niye duralım orada. Bir sürü arazimiz vardı, devlet agro reform diye hepsine el koydu. 800 dönümün 700 ünü aldı, kaldı 100 dönüm. Onu da biz gelirken sattık, aldığımız paraya anca birer takım elbise yaptırdık” dedi
“Nasıldı o zaman Yugoslavya?” dedim.
“Yokluk vardı, her şey karneyle; misafirin geldi, ona ekmek almak için dilekçe vereceksin, o da iki günden fazla verilmiyordu” dedi.“Almanları hatırlıyor musunuz?” dedim,
“Hatırlıyorum tabii, bizi hiç ellemediler, sadece atlarımızı aldılar, geri çekilirken de aynen getirip teslim ettiler. Artık kimbilir bizim hayvanlar nerelere gitti geldi.” dedi.
“Almanlar çekiliren düzenli miydiler, yoksa gidişlerine göre perişan mıydılar” diye sordum“ Çok düzenliydiler, bize hiç zarar vermediler, sadece demiryolunu 100 metrede bir bombalayarak bozdular. Onlardan sonra Bulgar haydutlar geldi, işte onlar ne var ne yok soydular” dedi.

İlk fotoğraflarda Mareşal Josip Tito, Yaser Arafat ve Fidel Castro ile. Son fotoğraf ise ailesi Naziler tarafından öldürüldükten sonra Letonya'daki Nazi birliklerinin maskotu yapılan yahudi bir çocuk.

Pazartesi, Mayıs 26, 2008

çobanlık


Bu sabah öksürük yakınması ile başvuran bir hastanın ciğerlerini dinleyince kaç yıldır sigara içtiğini sordum.
"50 yıldır, 8 yaşımda başladım” dedi.
“Neden o kadar erken başladınız? Toprak mı yiyordunuz?” dedim. (Kırsal kesimde kansızlık nedeniyle toprak yiyen çocuklara vaz geçsin diye sigara verme alışkanlığı var)“Hayır mecburiyetten oldu. Ben Balıkesir'in köylüğündenim. 8 yaşımda beni dağa çobanlığa çıkardılar. O zaman parasını versen de kimse çobanlık yapmıyordu, çünkü çobanları öldürüp koyunları çalıyorlardı. Babam da mecburen o yaşta beni dağa çıkardı, uzaktan adam sansınlar diye de ağzımda yanan sigara olmasının iyi olacağını söylediler. Ben de dağda korkudan içmeye başladım. Daha sekiz yaşındayım, evden 6-7 saat uzakta ıssız dağın başındayım, karanlıktan korkuyorum, 150 koyunu nasıl çekip çevireceğim, hiçbirşey bilmiyorum ki, koyunlar benden akıllı” dedi.
“Koyun kaybettiniz mi?” diye sordum
“Kaybettim tabi ama öyle bütün sürüyü çaldırmadım. Aslında gelseler çalarlardı, beni öldürmeye de gerek yok kenara itip alabilirilerdi” dedi.
“Kim çalıyordu koyunları?” dedim“Şakiler; hem Doğulu, hem Batılı şakiler. Çalıp Suriye'ye Irak’a kaçırıyorlardı. Artık o taraftan bu tarafa hayvan kaçakçılığı oluyor ama o zaman tersiydi. Şimdi düşünüyorum da o zaman devlet istese bu hırsızlığı engelleyebilirmiş. Sürüleri bizim ordan trene yükleyip götürüyorlardı. Geçenlerde o zamanki istasyon şefiyle burada karşılaştık, bana "sizin köyden şu, şu çok koyun yüklerlerdi" diyor. Bakıyorum, saydıklarının hepsi yolsuz adamlar, şefin bunu bilmemesi de mümkün değil, demek o zaman para tırtıklıyordu O da” dedi

Hastaya küçük yaşlarda sigaraya başlayanlarda kanser gelişme olasılığının erişkin yaşta başlayanlara göre kat kat yüksek olduğnu anlattım, gırtlak kanseri açısından KBB'de kontrole gitmesini önerdim ve akciğer filmini istedim.

İkinci fotoğraf buradan.

Cuma, Mayıs 23, 2008

sigara pazarı


Bugün sigara şirketlerinden birinde çalışan bir genç öksürük yakınması ile başvurdu. Sigara içip içmediğini sordum,
"İşimiz gereği ağır pasif içiciyiz” dedi.
Barlarda pazarlama üzerine çalışıyorlarmış.
"Ne yapıyorsunuz yani?" dedim.
"Önce kanalları açmak gerekiyor, barları belirleyip oraya gösterişli arabalarla gidiyor, sigara dolapları, promosyon malzemeleri koyuyoruz. Daha sonra bu barları ziyaret edip insanların alışkanlıklarını gözlüyoruz” dedi. "Anket mi yapıyorsunuz?” dedim.
“Hayır, soru sormamız yasak. Bizimle konuşurlarsa konuşuyoruz, ama daha çok insanları, davranışlarını gözlüyoruz. Mesela hangi kıyafeti giyenler ne tür sigara içiyor. Sonra sigara fiyatında kırılmalar var; sigara markasına göre davranış biçimleri, neler yiyip içtikleri, barda nereye oturdukları,hepsini gözlüyoruz kafamıza kaydediyoruz ve daha sonra rapor haline getiriryoruz” dedi.
“Ne işe yarıyor bu raporlar?” diye sordum.
“Şirket buna göre piyasaya yeniürünler çıkartıyor, mesela 25 yaşın altında gençlerin fazla ağır sigaralar içmediğini saptıyoruz, onlara yönelik hafif sigaralar çıkartıyorlar” dedi.“Kimsenin haberi olmuyor bu gözleminizden, öyle mi?” dedim
“Evet, gizli bir şey değil, ama karşıdan izliyoruz. Pazarlamada bu tip çalışmaları her şirket yapıyor, mesela marketlerde ‘ghost shopper’ denen insanlar dolaşıyor. Bunlar alışveriş arabasıyla dolaşıp tam siz bakarken bir ürünü alıp arabaya atıyorlar ve sizi gözlüyorlar, genelde hedefteki insan da o ürüne odaklanıp alıyor" dedi.
"Memnun musun işinden?" diye sordum.
"Ben işetme mezunuyum, mali olarak da veri olarak da en büyük şirkette çalışıyorum, daha ne isterim" dedi.
Muhtemelen pasif içicilikten kaynaklanan astım başlangıcı bulguları olduğundan tozlu dumanlı ortamlardan uzak durmasını salık verdim ve Bricanyl exp. sirop 3x1 yazdım.

Çarşamba, Mayıs 21, 2008

resmi gazete



Bugün öksürük yakınmasıyla başvuran emekli bir mali işler müdürüne sigara içip içmediğini sordum. "Bıraktım” dedi sonra birden aklına gelmiş gibi, “halka tarlasında 50 kloya kadar tütütn ekip kurutup işleme hakkı verilmiş biliyor musunuz?" dedi
“Kaçak tütün yasağı çok önce kalkmamış mıydı? dedim.
“Hayır göz yumuluyordu, bu yasaya sıkıştırmışlar, ben de gazetenin ufacık haberler köşesinde gördüm. Zaten gazetede haber okumak istiyorsan onları okuyacaksın, gerisi magazin, kimse de 15-20 lira verip Resmi Gazete alamayacağıan göre yasaları öğrenmek imkansız. Bence nasıl gazeteler icra ilanları yayınlıyor, onun gibi yasaların da yayınlanması, halkın okuyup öğrenmesi lazım” dedi.
“Resmi Gazete 15-20 lira mı? Hem de her gün yayınlanıyor değil mi?” dedim
“Tabi, ben 40 yıl her gün işim icabı resmi gazete okudum , emekli olduktan sonra artık okuyamıyorum. Ancak büyük işi olan avukatlar, müteahhitler alabilir” dedi.

Öksürüğü soğuk algınlığına bağlı olduğundan Benical cold tb 3x1 yazdım.

Salı, Mayıs 20, 2008

bulgaristan



Bugün bir gebeyi kaydederken doğum yerini sorunca
"Bulgaristan" dedi.
"1989’daki göçle mi geldiniz?" dedim.
Öyleymiş, o zaman 9-10 yaşlarındaymış.
“Türkiye’yi nasıl buldunuz o zaman, sizi en çok şaşırtan neydi?” diye sordum
Hiç düşünmeden
“Geceleri sokakların kalabalığı bizi çok şaşırtıyordu, annem 'bunlar hiç uyumuyor mu?' diyordu, Bulgaristan’da saat 9 dedin mi herkes evine çekilir, sokakta kimse kalmazdı” dedi ve biraz düşündükten sonra ekledi “Bir de çocuklarla yaşlılara karşı davranışlara çok şaşırmıştım. Bizim orda herkes çocuklarla yaşlıları çok sever, iyi davranır, burada kimse onları umursamıyor” dedi.

Sonradan ek: Bugün 1978'de Bulgaristan'dan göçen başka bir hastaya aynı soruyu sordum. O zaman Türkiye'nin hayat standardını çok düşük bulmuşlar, sokaklarda sürekli silahlar patladığı gibi marketlerde de mal yokmuş. "Bulgaristan'da parmak boyunu geçen çakı bile yasakken burada sokaklarda elde silah dolaşıyorlardı" dedi.

Salı, Mayıs 13, 2008

tango salsa



Bugün kolleterolü yüksek olan bir hastaya spor yapıp yapmadığını sordum.
"Lisanslı sporcuyum" dedi.
Ne sporu yaptığını sordum, latin dansı yapıyormuş.
“Dans spor mu sayılıyor?” dedim
“Tabi federasyonu bile var” dedi. Yarışmalara katılmak için federasyonun çok sıkı olan elemesinden geçmek gerekiyormuş.
"Hangi Latin dansını daha çok seviyorsunuz?” diye sordum
“Her dansçı gibi ben de tümünü yaptıktan sonra tangoda karar kıldım, doğaçlamaya daha açık” dedi.
“Danstan para kazanılıyor mu?” dedim
“Ancak dersanelerde kurslarda ama onun da kaymağını İstanbul yiyor. Tolga Han çok para kazanmış zamanında, şimdi de işte bir sürü dans okulu var, Tan Sağtürk var” dedi.
“Tan Sağtürk’ü tanır mısınız? Biyografisi çok parlak başarılarla dolu ama Google da adını aratınca Türkçe sayfalar dışında hiç bir şey çıkmıyor” dedim.
“Evet haklısınız , Rusya’da Bolşoy'da dans etmiş diyorlar, kolay değil... Orada dans ettikten sonra insan neden buralarda oyalansın, ama kendini bu kadar da abartmış olabilir mi?" dedi.


"Bilemiyorum, neden olmasın. Bir de böyle kerameti kendinden menkul Oktay Sinanoğlu var. Türk Aynştaynı diye tanıtılıyor ama adı internette 30-40 yıllık bir iki eski çalışması dışında hiçbir yabancı sayfada geçmiyor?” dedim.

Çarşamba, Mayıs 07, 2008

makinistlik



Bugün emekli bir tren makinisti ilaç yazdırmaya geldi.
Hangi hattan emekli olduğunu sordum. Ankara’da banliyö hattında ve Mavi Tren'de çalışmış.
"Bir trende kaç makinist oluyor ?" dedim.

Banliyölerde bir asli, bir yardımcı makinist varken Mavi Tren'de iki usta makinist bulunuyormuş.
Nasıl makinist olunduğunu sordum. TCDD nin düzenlediği 6 aylık kursla önce yardımcı makinist olunuyor, bu görevde 4-5 yıl çalışıp belli bir kilometre yapılınca tekrar kursa gidiliyor, yine 6 aylık kurs sonucu usta makinist olunuyormuş.
"Bu usta makinistlik kaptan pilotluk gibi bir şey o zaman” dedim. “Aynen öyle “ dedi. "Mavi trenle İstanbul’a gittiğinizde nerede kalıyorsunuz?” diye sordum. TCDD’nin misafirhanesi varmış, oraya gidip sefer numarasını kaydederek istirahat ediyorlar, ertesi akşam yine gece yolculuğu ile Ankara’ya dönüyorlarmış."Evden epey ayrı kalınıyor herhalde” dedim.
“Mavi Tren'de öyle, iki gece yol bir gece ev”
dedi.
“Pamukova kazası olduğunda görevde miydiniz?” dedim; görevdeymiş.

“Neden oldu kaza sizce?” diye sordum.
Önümüzdeki dar sokağı işaret ederek "
Şimdi Doktor Bey, bu sokakta 120yle gidebilir misiniz? Altınızda Mersedes dahi olsa bu yolda yapılacak sürat bellidir, 120 ile otobanda gidilir” dedi.
“Peki makinistler kendi inisiyatifleri ile mi sürat yapmışlar?” diye sordum.
“Yok canım, hiç yapabilirler mi! Talimatnamede nerede ne süratle gidileceği yazılı. Daha hızlı giderse ara istasyonlara erken varır, ceza alır. Siz baştan taahüt ediyorsunuz ‘şu istasyonda şu saatte olacağım diye’ " dedi, ve ekledi "Kazadan sonra kaldırdılar o seferleri zaten. Normalde Ankara-İstanbul 7 saat 10 dakika sürüyordu, altıbuçuk saate indirmişlerdi. 40 dakika için onca insan telef oldu".

Resimler tren yolu dioramaları (gerçek veya kurgu bir anın üç boyutlu olarak modellenmesi demekmiş, ben de bugün öğrendim)

Türkiyede de
model trenciliğe gönül vermiş çok insan varmış.
Trenle ilgili parçalar da buradan dinlenebilir.

Pazartesi, Mayıs 05, 2008

izmir'de inci kefali



Bugün Van’lı yaşlı bir hanıma tahlillerinde kan yağları yüksek çıkınca ızgara veya haşlama balık yemesini önerince
“Biz çok balık yeriz” dedi.
“Ne balığı yiyorsunuz?” diye sordum.
Van’dan getirttikleri inci kefalini yiyorlarmış.
“Tuzlanmışını getirtiyorsunuz herhalde” dedim.
“Tuzlu da getiriyoruz, tazesini de getiriyoruz, uçak kaç saat sürüyor ki?” dedi.
“Siz şimdi İzmir gibi balığın bol ve ucuz olduğu deniz kıyısına, Van’dan balık getirtiyorsunuz, öyle mi? Peki kaç kilo getirtiyorsunuz?” dedim.
“30-40 kilo getirtiyoruz, bende çocuk torun çok, herkes istiyor” dedi.
“Tuzlu balığı nasıl pişiriyorsunuz?” diye sordum.
İki saat soğuk suda bıraktıktan sonra unlayıp ister uzgara ister tava yapıyorlarmış.
“Yanına bir de yoğurt çorbası yapacaksın, ımmmh” dedi damağını şaplatarak.

Kendisine taze balığın daha sağlıklı olduğunu ve tuz içermediği için tansiyonunu yükseltmeyeceğini söyledim, ve mümkün olduğunca yürüyüş yapmasını da önerdim

İlk fotoğraf bugünlerde üremek için gölden akarsulara göç ederken sodalı sudan tatlı suya alışmak için akarsu ağzında toplanan inci kefalleri, ikincisi ise bölgede inci kefali konservesi üretimine başlanacağına dair bir haberden.