Çarşamba, Mart 08, 2006

hayvancılık


Bugün yine kaburgalarının altı ağrıyan bir hastayı muayene ederken stresi olup olmadığını sordum. 'Yok stresim hayvancılık yapıyorum' dedi. Hayvanlarını sordum. Üç tane ineği varmış. Sütünü satamıyormuş, çünkü köyde herkesin hayvanı varmış.

'Ne yani üç ineğin sütünü hergün içiyor musunuz' dedim. Gülerek 'Yok' dedi, 'bunlar küçük inekler, en fazla üç kilo süt verirler' dedi. Çökelek basıyorlarmış. Hayvanlar eti için basleniyorlarmış. En fazla 200-300 kilo gelirlermiş. Dişiler 500 YTL ye , erkekler 700'e satılıyormuş, o da senetsiz veresiye. Alan İstanbul'a satıyormuş, ama bazen parasını alamadığı oluyormuş. O zaman çok kötüymüş, çünkü beslemek için çok masraf ediliyormuş. Kuru samanın balyası 4, kuru otun balyası 11 YTL imiş.
Ne kadar gidiyor bir balya diye sordum, üç ineğe bir gün yetiyormuş! Küçükbaşlar dağa çıkarıldığı için daha masrafsızmış,100-150 YTL ye satılıyormuş, ama zahmetli olduğu için artık herkes büyükbaş besliyormuş.

Midesi için Gaviscon liq. 4x1 ve her ne kadar yok diyorsa da; vardır diye anxiyetesi için Trankobuskas drj. 3x1 yazdım.

(Fotoğraf: Geçen haftasonu Solhan'da sokağın ortasında çöp yiyen inekler. Bingöl'de de inekler hep çöp yiyorlar, sokak kedi-köpeği hiç görmedim,rekabet de yok yani. Garipsiyordum, ama kuru otun fiyatını duyunca sahiplerine hak verdim.)

Pazar, Mart 05, 2006

bingöl'lüler

Bugün öğleden sonra, nöbet sonrası yorgunluğun da etkisi ile kendimi çok çaresiz hissettim. Daha önce bahsettiğim gibi bana başvuran hastalarda yüksek oranda depresyon tanısı koyuyorum. Depresyon tedavisi için ilaçları uzun süre kullanmak, tedavinin hemen yarın sonuç vermeyeceğini anlamak gerekiyor. Bu nedenle her hastaya ayrıntılı olarak depresyonun ne olduğunu, kullanacağı ilaçların renklerini, nasıl kullanılacağını, yan etkilerini, tedaviden 1 aydan önce sonuç alınamayacağını ve bu süre içinde bu ilaçlar işe yaramıyor diyerek ilaçları bırakmaması gerektiğini anlatmak gerekiyor.
Ancak hastaları tedaviye ikna etmek hiç kolay değil, bazen iknanın tercüman aracılığı ile yapılması da cabası.
Bugün iki hasta başka nedenlerle geldiklerinde daha önce verdiğim ilaçların sersemlik yaptığını ve bu nedenle bıraktıklarını söylediler. Bir hasta da ben kısılmış sesimle standart beş dakikalık konuşmayı yaparken sürekli başka yerlere bakıp her cümlemin arasında 'Başım ağrıyor' dedi. En sonunda ben de patladım:

'Başının ağrıdığını anladım, ama sen beni hiç dinlemiyorsun, sana anlatıyorum' diye bağırdım.
Burada hastaneye gelmek özellikle kadınlar arasında en popüler, belki de tek sosyal aktivite. Sık sık bir önceki gün muayene olmuş, epey pahalı bir reçete yazılmış hastalar aynı yakınmalarla tekrar başvuruyorlar. Doktor karnesini incelemezse aynı tetkikler tekrar tekrar yapılıyor, aynı ilaçlar tekrar tekrar yazılıyor, evler ilaç doluyor. Neden aldığı ilaçları kullanmadığını sorduğumda aldığım yanıtlar genelde: İlaçlar dokundu ölüyordum, muayene etmedi, bir de uzmana görünelim dedik oluyor . Yakınmalar da hep aynı, genelde psikosomatik, müphem , dolaşan ağrılar, uyuşmalar, vs. Hele bir kaburga altı ağrısı var ki bugün gerçekten epey düşündüm: Organik bir sebep bulunamayan, kaburgaların altında bant şeklinde yayılan ve her yaştan, her cinsten insanın aynı şaşmaz el hareketiyle aynı bölgede gösterdiği bu ağrıya ne sebep olabilir diye, bulamadım. Kamera şakası gibi; hergün baktığım yaklaşık 100 hastanın 30'u bu yakınmayla geliyor. Fazla yağlı ağır yeme sonucu olabilir mi diye düşündüm , ama geldiğimden beri ben de ağır yiyorum ( yemekhanede geldiğimden beri yani 20 gündür ilk defa dün sebze yemeği çıktı ) , bende bir sorun yok.

Bir de başkasının yeşil kartını kullanma alışkanlığı var. Bugün geldiğimden beri 1000. hastaya baktım (kalem hediye ettim). Bu bin hasta arasında güvencesi olmayana hiç rastlamadım. Popülasyonun %70'i yeşil kart sahibi, olanlar olmayanlarla paylaşıyorlar, bir aile için bir erkek, bir dişi yeşil kart yeterli. Bu resim sana benzemiyor dediğimde genelde eskiden çektirmiştim, zayıfladım/şişmanladım diyorlar. Kimin zengin kimin fakir olduğu da anlaşılamıyor. Geçen gün bir hasta kayınvalidesinin yeşil kartıyla başvurdu, konuşurken eşi iki tane şovrumum var dedi.

( Resimler: Polikliniğimin camından manzara. Kadınların yürüdüğü yolda geçen hafta silahlı bir saldırganı polisler kovaladı, havaya ateş ettiler, arabayla takip edip yakaladılar, sonra da saatlerce karları küreyip boş kovanlarını aradılar )

Cuma, Mart 03, 2006

yibo

Bugün aynı liseden , şişkinlik ve yemek sonrası hemen acıkma yakınması ile bir müdür yardımcısı, ve kasıklarda ağrı yakınması ile bir kız öğrenci ayrı ayrı başvurdu. İkisi de Güzel sanatlar Lisesindendi . İlk defa duyduğum bu liseyi sordum. Diğer meslek liseleri gibi normal derslerin yanı sıra meslek dersleri olarak sanat dersleri alınıyormuş. İki bölüm varmış, resim ve müzik. Kız öğrenci müzik bölümündendi. Gitar, bağlama ve piyano çalınıyormuş. Müdür yardımcısının söylediğine göre aslında öğrencilerin sınavla alınması gerekiyormuş, ama başvurular sınıfları doldurmadığından her başvuranı alıyorlarmış. Başvuranlar da genelde yatılı olduğu için tercih ediyorlarmış. Sık sık sevklerde rastladığım PİO ve YİBO kısaltmalarının anlamını sordum: Pansiyonlu ilköğretim okulu ve yatılı ilköğretim bölge okulu anlamına geliyormuş. Pansiyonlular haftasonları eve giderken yatılılar sadece dönem sonlarında gidiyolarmış. 'Okulu bitirenler ne oluyor' diye sordum, normal öğrencilerin sanatsal branşlara ve resim müzik öğretmenliğine girmek için 200 puan barajını geçmeleri gerekirken, bu öğrenciler için baraj 160 puanmış.
Öğretmene fizik muayenesi normal olduğu için, yemek yerken her lokmayı en az 20 kez çiğnemesini ve arada su içmesini , bu sayede daha az yemekle doyacağını ve yakındığı , tepkisel insülin salgısına bağlı çabuk acıkmadan kurtulacağını anlattım. Öğrencinin idrar tahilili temiz çıktığından ve başka bulgusu olmadığından Spasmomen draje yazdım ve spor yapmasını öğütledim.