Salı, Mart 31, 2009

şalvar





Toroslar'da bir dağ köyünde köylü kadınların tiyatro yapmasını anlatan Oyun adlı filmi izlerken kayınvalidem
"Bu oyıncular Mersin yöresinden herhalde" dedi
"Aksanlarından mı anladın?" diye sordum
"Hayır şalvarlarından" dedi
"Nasıl yani, şalvarlar bölgeden bölgeye değişiyor mu?" dedim

"Tabi bunlar ortadan çalmalı, yani iki bacağın arası biraz oyulmuş. Bizim Niğde'de hiç çalma olmaz, iki bacağın arası dümdüz geçer" dedi
"Sizinki daha mı rahat oluyor?" dedim
"Yoo, Mersinliler daha akıllı, çalmalı yapınca daha az kumaş gidiyor " dedi

"Kaç metreden çıkar bir şalvar?" dedim
"Ooo, eskiden 5 metreden çıkardı. Düşün, belinin etrafına 5 metre kumaş, büzdür de büzdür. Ne kadar büzgülü olursa o kadar havalıydı, şimdi öyle yaptırabilen kalmadı, 2-3 metreden çıkıyor" dedi

Şalvarların yörelere göre değiştiğini daha önce hiç farketmediğimden
"Ege'deki şalvarlar nasıl?" diye sordum
"Buralarda, Bayırdır'da, Torbalı'da falan gördüğüm , pijama gibi bacaklı oluyor. Bir de burada çizgili basma kullanıyorlar. Çizgilerin arasında çiçekli ya da sadece çizgili bile gördüm. Bizim oralarda çizgili olmaz, karman karışık çiçekli olur" dedi
Oyun filmini çeken Pelin Esmer'e de kadınlar ilk gün şalvar dikmişler, ilgili haber burada.

Pazartesi, Mart 30, 2009

ebeveynlik





Bugün ortayaşlı emekli bir öğretmen uykusuzluk yakınmasıyla başvurdu. Son zamanlarda canını sıkan bir şey olup olmadığını sordum, y

"Yok" dedi
"Gününüzü nasıl geçiriyorsunuz, dışarı çıkıyor musnuz?” diye sordum
“Pek çıkamıyorum. Benim spastik bir oğlum var, onu yalnız bırakamıyorum” dedi
30'lu yaşlardaki oğlu doğuştan spastikmiş. Konuşamıyor, yürüyemiyor, hareket edemiyormuş.


“İletişim kurabiliyor musunuz?” diye sordum
“Gözlerimizle” dedi, “Herşeyini anlarım, çok sevişiriz. Ben sürekli onu mıncıklarım, biraz sert seviyorum, onun da hoşuna gidiyor. Mesela yemeğini getirdim, önce mutlaka onu seveceğim, okşayacağım, çok mutlu olur. Sonra tamam artık yemek zamanı deyince ses tonumdan anlar, ısrar etmez” dedi
"Başka çocuk yapmayı düşünmediniz mi?” dedim


“Düşünmedik artık. Çok emek vermek gerekiyor. Babası her gün işten gelince onu kucağına alır gezdirir. Ortamıza oturturuz, birer elini tutarız, o zaman çok mutlu olur. Bir babasına, bir bana bakar durur. Denizi çok sever, onun için minibüs aldık. Malum yazlık ev olsa denize kadar taşımamız zor. Yazın deniz kıyısına gidiyoruz, denizde çok mutlu oluyor” dedi.


Muayenesinde uykusuzluk dışında depresyon bulgusu olmadığından Unisom tablet 1x1 gece yazdım ve böyle zor bir durumda ruh sağlığını koruyabilecek kadar pozitif bir insan olduğu için kendisini tebrik ettim, daha önce duyduğu ama izlemediği Sol Ayağım filmini mutlaka izlemesini önerdim.

Son fotoğraf filme uyarlanan Sol Ayağım adlı kitabında kendi hayatını yazan Christy Brown.

Perşembe, Mart 26, 2009

kombi




Bugün yabancı bir firmada kombi üretiminde çalışan bir mühendis spor salonuna kaydolmak için rapor almaya geldi.

Birlikte çalıştığımız hemşire hanım geçenlerde evine doğalgaz bağlatmak için kombi alırken pahalı olmasına karşın Vaillant’ı tercih etmiş, ben sebebini sorunca da diğer markalara göre çok daha az yaktığını söylemiş, fakat benim aklıma yatmamıştı.
Konuyu anlatıp gerçekten kombilerin gaz tüketimleri arasında klimalardaki gibi bir farklılık olup olmadığını sordum.
Biraz duraklayıp, “Var dersem yalan olur. İçlerindeki malzeme, teknoloji tamamen aynı” dedi.
Hemşire Hanım “Ben daha önce Demirdöküm ve Vaillant kulandım, tüketimleri arasında çok fark vardı” diye ısrar edince;
“Ben tabir yerindeyse makinenin ciğerini biliyorum, emin olun fark yoktur. Termostatı ne kadar açarsanız o kadar yakarsınız.



Hatta Vaillant’la Demirdöküm aynı fabrikada aynı banttan çıkıyor, sizinki psikolojik bir durum. Bu aslında Vaillant’ın markasını konumlandırıp pazarlamada ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor”
dedi.
“Peki hiç mi fark yok pahalıyla ucuz kombiler arasında” dedim
“Yok hepsi aynı. Göstergeleri daha havalı, fonksiyonları daha fazla olabilir ama ısıtma sistemleri aynı. Bir de biz yan sanayi üretimini de denetliyoruz. Ucuzlar belki güvenilirliği kanıtlanmamış üreticiden parça alıp kullanıyor olabilirler” dedi
“Kombiyi nasıl ayarlamak gerekiyor?” diye sordum.
“Peteklerin hepsini açık tutmakta fayda var, homojen bir ısınma yakıt sarfiyatını azaltır. Tek noktada bir termostat olacak, oaradan ayarlayacaksınız. Bşir de makinenin içindeki su sıcaklığını ekonomik konumda tutmakta fayda var. Biz evi biraz bilinçsiz, fazla ısıtıyoruz, sarfiyat da fazla oluyor” dedi.

Çarşamba, Mart 25, 2009

hosteslik





Bugün kan grubuna baktırmak için başvuran bir genç kız
“İşe gireceğim de” dedi
“İşe girecekseniz sağlık raporu da almanız gerekir” dedim
Sağlık raporunu İstanbul'dan aldık. Bir havayolu şirketine kabin görevlisi olarak giriyorum da, epey ayrıntılı bir sağlık taramasından geçtik, sapasağlam çıktım, çok sevindim” dedi
“Nasıl buldunuz bu işi” diye sordum
“İnternette ilan gördüm, başvurdum. Uzun görüşmeler ve testlerden sonra herkese zarflar verdiler. Benimkinde ‘Tebrik ederiz, kabin memuru oldunuz’ yazıyordu” dedi



“Can yeleği şişirme eğitimi de verdiler mi” dedim gülerek
“Evet, tam bir gün o sunumu çalıştık. Bana da komik gelirdi ama işin aslını öğrenince önemli bir iş olduğunu anlıyorsun. Mesela bir kaza anında ortalık duman olunca çıkışı yerdeki ışıkları takip ederek bulacağını anlatıyoruz. Ciddiye alınması için gülmeden anlatmamızın önemli olduğunu öğrendik” dedi
“Ücret nasıl?” dedim



“1000 lira veriyorlar, ama harcırahlar ve kabin içi satışlarla 2500’ü bulacağını sanıyorum” dedi
“Kabin içi satışlardan prim mi alınıyormuş?” dedim
“Evet satışın %40’ını uçağın personeline bırakıyorlar” dedi




Eski hostes fotoğrafları bu siteden. Son fotoğraf Onur Air'ın hac uçakları için özel tasarlanmış hostes kıyafetleri.

Pazartesi, Mart 23, 2009

il genel meclisi




Bugün ilaç yazdırmaya gelen bir hasta elini uzatıp kendini İl Genel Meclisi üyesi olarak tanıtınca, yerel seçimlerde hep oy verdiğimiz, partilerin ülke çapında başarılarını ölçtüğü bu kurumla ilgili pek bir şey bilmediğimden
“Bu meclis ne iş yapıyor?” diye sordum
"Aynen Büyük Millet Meclisi gibi seçiliyor, toplanıyor, karar alıyor, aldığı kararları da Valilik uyguluyor, yani şehri yönetiyor” dedi
“Meclisin aldığı kararı Valiliğin uygulaması zorunluluk mu? Vali itiraz edemez mi?” diye sordum
“Vali idare mahkemesine itiraz edebilir, zaman zaman oluyor. İl içinde alınacak karalardan meclis sorumludur. İzmir’in geçen yıl 150 milyon lira bütçesi vardı, meclis bütçe yapıp, uygun gördüğü şekilde dağıtıyor. Örneğin geçen yıl bir hastaneye 20 milyon lira yatırım kararı aldık, uygulandı, ek bina yapıldı. Trafikte, eğitimde ne olacak hep meclis karar verir.” Dedi
“Sadece seçilmişlerden mi oluşuyor bu meclis, yoksa atananlar da var mı?" dedim
“Tamamı seçilmişlerdendir. Her parti bölgelerden adaylarını gösterir, seçilenler meclisi oluşturur. Eskiden Vali başkanlığında toplanırdı, şimdi kendi içimizden başkan, daimi üyeler seçiyoruz. Daimi üyeler her gün bakanlar kurulu gibi toplanıyor, diğer üyeler ayda 5 kez toplanıyoruz” dedi
“İzmir meclisindeki partilerin dağılımı nasıl?” diye sordum
“123 üyenin 65’i, yani çoğunluğu AKP diğerleri CHP’li, ama bu seçimde MHP’de girecek” dedi
“Geçen seçimde niye giremedi, il çapında da mı baraj var yoksa?” dedim
“Evet aynen genel seçimler gibi barajı geçemeyen giremiyor” dedi
“Maaş alıyor musunuz?” dedim
“Huzur hakkı diye toplantı başına 70 lira alıyoruz” dedi
“Milletvekilleri gibi çalışıyor ama maaş alamıyorsunuz yani. Neden bu işi yapıyorsunuz?” dedim
“Halka hizmet için, namımız olsun diye” dedi

Burada belediye encümeni ile ilgili bir yazım daha var.

Cuma, Mart 20, 2009

yoğurt





Bugün sık idrara çıkma yakınmasıyla başvuran bir gıda mühendisine son çıkan yoğurt kodeksini sordum.

Hiç iyi olmadı, bundan sonra isteyen nişasta ile bile yoğurt yapabilir” dedi

“Piyasadaki yoğurtları nasıl buluyorsunuz?” dedim

“Çok fazla koruyucu madde katılıyor, ama hiç olmazsa süttten yapılıyordu” dedi

“Geçenlerde dolabın dibinde unutulmuş bir yoğurdu 2 ay sonra açtığımda hiç bozulmadığını gördüm, nasıl oluyor bu?” diye srodum

“Üzeri yapışkan jelatinli, hava sızdırmaz kapta ise olabilir. Çünkü o aralıktaki modifiye atmosfer, oksijen içermiyor ve karbondioksit oranı yüksek, mikroorganizmaların üreyemeyeceği bir ortam oluşuyor. Normalde insana zararı olmaz ama uzun süre beklerse karbondioksit yoğurda geçip biraz acı bir tat verebilir” dedi

“Hayır 2,5 kiloluk normal kaptaydı” dedim

“O zaman antibiyotiktendir. Ben daha önce bir süre büyük bir markanın yoğurt fabrikasında çalıştım. Delvosit diye, Nisin diye yoğurda katılan antibiyotikler var. Hem öyle ölçülü de değil, göz kararı içine bol bol atılıyor. Marketler 10-15 gün raf ömrü istiyor, başka türlü nasıl sağlayacaklar” dedi.

Tahlilleri ve muayenesi olağan olduğundan sık idrara çıkmasının stresten olabileceğini söyledim ve stresle mücadele etmek için spor yapmasını önerdim.

Çarşamba, Mart 18, 2009

konvers





Bugün adet sancısı ile özel üniversitedeki dersinden çıkıp gelen bir öğrenci “Yalınayak gezersem adet sancım çok oluyor, terlik giyersem az oluyordu. Bu sefer hem çorap, hem terlik giydim ama ağrım çok oldu” dedi
Ayağındaki bez konvers ayakkabıları işaret ederek
“Evde sıcak tutmuşsun ama dışardayken bunlar pek sıcak tutmuyor olsa gerek” dedim
Gülerek "Evet haklısınız” dedi
“Herkesin ayağında renk renk görüyorum, ne kadara satılıyor bu ayakkabılar?” diye sordum



“Normal fiyatları 120 ama indirim yakalarsan yarı fiyatına kadar düşüyor. Tabi bir tane ile yetinilmiyor, benim altı çift var” dedi.
“Ne kadar pahalıymış, bu fiyata çok kaliteli deri botlar satılıyor. Bugünlerde sizin okulda en trendy ayakkabı bu mu ” diye sordum.
“Hayır şimdi uzun çizme ve Onitsuka Tiger modelleri son trend” dedi

Adet sancısı için Flurbiprofen 2x1 yazdım ve muayene ettiğim hastalardan gördüğüm ve kokladığım kadarıyla bu tip ayakkabıların bez olmasına karşın pek sağlıklı olmadığını, giymek için en azından havaların biraz daha ısınmasını beklemesini önerdim.

İkinci resim Svarowski taşlarla süslenmiş çocuk Converse'i

Pazartesi, Mart 16, 2009

doyuran




Bugün sağlık raporu almak için başvuran bir pastacıya

“Ay çöreklerinin içine ne koyuyorsunuz, üzümlü falan, çok güzel oluyor” dedim
“Ona doyuran denir Doktor Bey, pasta olarak da satılır. Yemediniz mi hiç?” dedi
“Hayır ilk defa duyuyorum, nasıl bir pasta?” diye sordum
Gülerek;

“İşin aslı bu doyuran pastaneleri kurtaran bir şeydir. Artan, bayatlayan, hatta kimi yerlerde tabakta bırakılan pastaları karıştırır, iyice yoğurur, kıvamına göre biraz şanti, kakao, ya da fındık parçası atıp şekillendirip buzdolabında beklettin mi doyuran pastası olur. Ayçöreği ve pastişin içine koyulan da budur” dedi.

Perşembe, Mart 12, 2009

şakşuka



Bugün oldukça kilolu bir anaokulu öğretmenini son görüşmemize göre epey kilo vermiş görünce nasıl kilo verdiğin sordum.

"Sene sonu müsameresi için çocuklara şakşuka dansı öğretiyorum, bütün gün onlarla hoplaya zıplaya ben de eridim, 5 kilo verdim"
dedi
"Çocuklar o şarkıyı çok seviyor değil mi? Bir de bas gaza şarkısıyla çok dansediyorlar, görüyorum" dedim


"Bas gazayı oğlanlar seviyor, tek başlarına dans ediyorlar, kızlar kenarda durup katılmıyor. Ben çocuklara 20 şarkı dinlettim, bir tek Şakşuka'da kızlar da, erkekler de yerlerinde duramayıp oynamaya başladılar"
dedi



"Kızlar hangi şarkıda dans ediyorlar peki?" diye sordum

"Şu Erovizyona katılan kızın şarkısına bayılıyor onlar da" dedi.

Çarşamba, Mart 11, 2009

askerlik





Bugün emekli havacı bir subayı tansiyonu nedeniyle muayene ederken sıkıntısı olup olmadığını sorunca muayeneyi izleyen eşi müdahele edip
“Haberleri izlerken çok ağlıyor” dedi
“Ne tür haberleri izlerken ağlıyorsunuz?” dedim
“Şehit haberlerini, hava operasyonlarını. Dile kolay ben yıllarca havaalanında subaylık yaptım, o genç teğmenlerin ilk iniş kalkışlarını izledim, kimisi kaza yaptı, pistten çıktı, uçağı burnu üzerine dikti, gittik kurtardık.” dedi


“Uçağı kıran pilot ceza alıyor mu?” diye sordum
“Eğer eğitim sırasında ise uçuştan ayırılır, pilot olduktan sonra kaza yaptıysa aynı sivil havacılıktaki gibi kaza kırım heyeti oluşturulur, olay incelenir, nadiren de olsa pilotaj hatası varsa uçuş kurulunun önüne gelir. Kurul pilotun geçmişine uçuş tecrübesine göre karar verir” dedi
“Pilotun hatasından kaynaklanıyorsa maddi bir tazminat istenmiyor mu? Sonuçta devlet malına zarar verilmiş oluyor. Bildiğim kadarıyla trafik lambasına çarpsan parasını icra yolu ile alıyor devlet” dedim
“Valla ben hiç öyle pilottan tazminat istendiğini duymadım” dedi
“Kaç yıl çalıştınız?” dedim


“Askeriyede 31 yıl çalışılıyor, 51 yaşında albayken kırmızı kart gösteriyorlar. En verimli çağında sudan çıkmış balık gibi kalıyorsun. Çalışayım desen de sivillerle anlaşamıyorsun. Ben aslında asker yapısında değilim. Lisede hem öğretmen okulunu, hem harp okulunu kazandım. Öğretmenim 'Sen asker olamazsın' dedi, askeri okula gittim, mezun olunca kıyafetimle kılıcımla elini öpmeye geldim.
‘Bak olamazsın demiştiniz oldum’ dedim.
Bana baktı ‘Sen asker olmazsın’ dedi.


Çok sonra binbaşıydım, komutan telsizden bir kavga duymuş, tahkikata beni gönderdi. Ben ikaz verecektim ama komutan da duyduğundan kabul etmedi illa da hapis vereceksin dedi.
O zaman anladım, askerlik sertlik gerektiriyor, ben gerçekten asker olmaya müsait değilim yufka yürekliyim” dedi


Son iki fotoğraf Genelkurmay başkanlığından emekli olamayan Kenan Evren

Pazartesi, Mart 09, 2009

tohum


Bugün sigorta kaydını yenilemek için rapor isteyen bir beyle sohbet ederken ziraat mühendisi olduğunu, tohum üretimiyle uğraştığını söyledi.
"Yabancı bir firmada mı çalışıyorsunuz?" dedim
"Hayır çok kısıtlı sermaye ile ufak bir büroda kurduğumuz yüzde yüz yerli bir firma, başlarken sadece bilgimiz vardı, şimdi ürettiğimiz tohumlar kapışılıyor. Japonlar, ki kılı kırk yararlar, hemen karşılarındaki Rusya yarı fiyata satarken onlardan almayıp ne olur bize satın diye kapımızda bekliyorlar"
dedi

"Yerli tohum üretildiğini bilmiyordum" dedim
"Biz bu işi Meksika'da gizlice yaptık. Orası sıcak olduğundan yılda iki kez ürün alınabiliyor, yani 5 yılda on jenerasyon ürettik. Şimdi elimizde çok güzel hibritler var, üründe saflık oranı % 90'ı geçiyor, Rus tohumunda ise %80 lerde"
dedi

"Neden gizli yaptınız?" diye sordum
"Bu işin büyük firmaları var, haberleri olsa bizi yaşatmazlar, her türlü başımızı ezerlerdi. Artık gizliliği bıraktık, çünkü elimizde çok güzel ürünler var. Bundan sonra bizi ancak satın alarak yok edebilirler" dedi

Cuma, Mart 06, 2009

lahana diyeti




Bugün mide ağrısı yakınması ile başvuran bir ev hanımı;
"Midem çok iyiydi, lahana suyu diyeti yaptım, şimdi ağrıdan duramıyorum" dedi
Bunu duyan hemşire hanım da "Lahana diyeti değil mi, bugünlerde herkes yapıyor. Hızlı kilo verdiriyor, ama mideyi safrayı çok bozuyormuş, herkes şikayetçi" dedi
"Nedir bu lahana diyeti, nereden duydunuz?" diye sordum
"Ahmet Maranki'den duydum, lahanayı çeşitli sebzelerle kaynatıp suyunu içiyorsun, yanında da sadece elma falan yiyorsun. Üç kilo verdim, ama keşke vermeseydim" dedi
"Ahmet Maranki kim ki?" diye sordum
İkisi birden "Aa, tanımıyor musunuz, çok meşhur, bütün kanallara çıkıyor, doktor" dediler



İnternetten baktım kendi sitesindeki biyografisine göre, tıpla hiç ilgisi olmayan, "Sosyal Siyaset Çalışma Ekonomisi Endüstri İlişkileri" doktorası yapmış bir ekstrasens ve bioenerjistmiş. Profesörlüğü de neresi olduğu anlaşılamayan bir akademide okutmanlık yaparken ilmi şura kararıyla aldığını iddia ediyor.



Hastama lahananın kilo verdirdiği konusunda hiç bir bilgimin olmadığını, ancak 1 hafta boyunca haşlama sebze meyve yerse zaten kilo vereceğini, eğer gerçekten kilo vermek istiyorsa böyle kıymeti kendinden menkul kişilerin lafına bakmadan günlük aldığı kaloriyi azaltıp, yaktığı kaloriyi arttırarak (yani egzersiz yaparak) istediği kadar kilo verebileceğini, bunu dışında kolay kilo verdirdiğini söyleyen kişi veya ürünlere itibar etmemesini söyledim, midesi için Famotidin 40 mg 1x1 yazdım

Daha sonra internetten bahsi geçen kişiyi izledim.
O kadar desteksiz, hızlı ve renkli bir şekilde sallıyor ki, acaba hasta mı diye düşünmeden edemedim.

Çarşamba, Mart 04, 2009

lpg





Bugün tüpgaz sektöründeçalışan bir hasta soğuk algınlığı yakınmasıyla başvurdu.
“Tüpteki LPG ile benzincideki arasında fark var mı?” diye sordum
“Otomobillerde kullanılan motora zarar vermemesi için daha ince oluyor, yani daha kaliteli bir gaz” dedi
“Tüpgazdan da ucuz değil mi? Tüpleri benzinciye gidip doldurtuyorlarmış, biz zararı olur mu?” diye sordum
“ÖTV ve diğer vergiler nedeniyle tüpgaz pahalı, otogaz ucuz. Devlet doğalgazı desteklemek için tüp fiyatlarını bu kadar yüksek tutuyor, çünkü büyük miktarlarda alınacak diye taahhütlere girilmiş. Ama bildiğim kadarıyla istenen abone sayısı tutturulmuş, o yüzden tüp fiyatları bundan sonra ucuzlayabilir.



Benzincide doldurtulduğunda sibop kontrolü olmadığından kaçak yapma riski var, tavsiye etmiyoruz. Zaten tüpgazda hesap kilogram üzerinden yapılırken otogaz litre olarak satılıyor. 1 kilogram gaz yaklaşık 1.4 litre ediyor, yani bizim 12 kiloluk tüpler 17-18 lire gaz alıyor, çok da ucuza gelmiyor. Bu doldurtma işi esas tüpün pahalılığından oluyor, bir tüp alsan 45 lira, günlük geçinen insanlar için büyük para, ama benzincide 10 liralık koydurabiliyorsun " dedi

"Doğalgaz LPG ye göre daha harlı yanıyor ve daha çabuk ısıtıyor, kalorisi daha mı fazla acaba?" diye sordum.
"Hayır kalorileri aynıdır ama basınç farkından olabilir" dedi.

Kendisine soğuk algınlığının ilaçla 7 günde ilaçsız bir haftada geçtiğini söyledim ve ilaç yazmadan 3 gün istirahat verdim.


Pazartesi, Mart 02, 2009

tempered cam





Bugün Cam üretiminde çalışan bir hasta ilaç yazdırmak için başvurdu.
“Pencere camları en fazla ne kadar kalın olabiliyor?” diye sordum
“Bizim üretimimiz 3 ile 5 mm arasında, ama ithal camlar 20-25 mm’ye kadar çıkabiliyor. İstanbul’da yahudi tüccarlarda bulunur onlar. Teknolojinin gelişmesi ile artık eskisi kadar kalın cam gerekmiyor. Tempered denen camların dayanıklılığı normal camlara göre 5-6 kat fazladır” dedi
“Nedir tempered cam?" diye sordum
“Camı 625 santigrata kadar ısıtıp 15-20 saniye içinde soğutursanız tempered olur. Normalde cam kristalleri el ayasından büyükken, tempered camda santimetrekareye 20-25 tane düşecek kadar küçülür.” dedi.


“Soğuturken nasıl kırılmıyor?” dedim
“Hava akımı ile soğutuluyor, soğuk su değdirsen patlar. Bir nevi çeliğe su verme işlemi gibi. Kristaller küçülüp sabit kalıyor. Kırılması güçleşiyor, kırıldığı zaman da ufak parçalara bölünüp döküldüğünden kesme riski kalmıyor. Artık duşakabinlerde, deniz maskelerinde hep bu cam kullanılıyor, hem basınca dayanıklı, hem de duşta bayıldın düştün, keskin kırılıp yaralama riski yok. Normal camların kristalleri şekilsiz ve çok büyük olduğundan kılıç gibi kırılabilir” dedi


“Camlar eskidikçe yerçekimi ile altları kalınlaşıp üstleri incelebilir mi?” dedim
“Hayır ama güneşin etkisi ile sertliği, dolayısı ile de kırılganlığı artar. Elmasla hükmedemezsiniz” dedi