Perşembe, Nisan 30, 2009

terörle mücadele







Bugün çocuğunu muayeneye getiren bir polisin terörle mücadele şubesinde çalıştığını öğrenince İstanbul'da olan olayları nasıl değerlendirdiğini sordum.


"Terörist çok profesyonelmiş. Sabah 5'te kapıyı çalınca hemen ateş etmiş, amir de o sırada şehit olmuş." dedi


"Baskın olacağını haber mi almış?" dedim


"Baskınlar hep o satlerde olduğundan böyle profesyonel teröristler zaten o saatlerde uyumaz, öğleye doğru yatarlar. Malum saat 12 de etraf kalabalıkken baskın yapılamaz" dedi


"Hep amir mi çalar kapıyı?" dedim


"Operasyon amiri diğer amirlere benzemez, bütün eğitimleri almıştır, arkada durmaz" dedi


"Peki diyelim ki bakkala giderken birisi arkadan üstüne atlayıp yakalasa daha kolay olmaz mı?" dedim


"Ya üstünde bomba varsa, kalabalıkta patlatırsa ne olacak. Plastik patlayıcının 100 gramı bu binayı yıkmaya yeter, onu da kemerinin altına bile gizleyebilir, dışardan anlayamazsın. O zaman da evi biliniyordu, neden evine baskın yapılmadı denir. Zaten sağ yakalasan ne olacak, hapishanede daha bilenip, palazlanıp çıkacak" dedi





Salı, Nisan 28, 2009

sahte içki






Sahte içki (metil alkol) zehirlenmelerinde hastalara tedavi olarak etil alkol veriyoruz, hatta bir gece acil servis nöbetinde asistan arkadaşım reçeteye bir şişe votka yazıp hasta yakınlarını tekel bayiine gönderdiği için garipsenmişti.
Etanol alkol reseptörlerini kapattığından metil alkolün bağlanmasını engelliyor ve körlükten ölüme kadar giden metil alkol zehirlenmesinin oluşmasına engel oluyor.




Geçen hafta Bursa’da acil serviste çalışan bir arkadaşımla görüşürken konu Bursa’da sahte içkiden yaşanan ölümlere geldi ve ilginç bir hikaye dinledim:

Son olaylarda birlikte sahte rakı içen iki kişiden biri ölürken diğerine hiç bir şey olmamış. Sağ kalan adamı sorguladıklarında ölen arkadaşı ile birlikte bir şişe rakı içtikten sonra arkadaşının yeter artık deyip eve gidip yattığını, kendisinin ise içmeye doymayıp bir birahaneye giderek içmeye devam ettiğini öğrenmişler. Bira alkol resptörlerini bloke ettiğinden sabah başağrısı dışında bir yakınması olmamış. Ölen kişi de içmeyi bırakmayıp başka bir yerde içmeye devam etse muhtemelen kurtulacakmış.

Çarşamba, Nisan 22, 2009

kültür mantarı




Bugün emekli bir öğretmen muayene sonunda sohbet ederken
“Ben her türlü işe girdim çıktım, bir ara mantarcılık da yaptım Doktor Bey” dedi
“Bu kültür mantarları tohumdan üretiliyor değil mi? Nasıl bir tohumu var, çok merak ediyorum” dedim
Tohumu biz İstanbul’dan getirtiyorduk, ama becerikli bir Ziraat Mühendisi çocuk var, O bize tohum yaptı. Önce sert buğdayı düdüklüde haşladı- ama buğday iyice sert cins olacak; sogudukta sonra şişelere doldurdu. Sonra, iyice büyümüş, karta kaçmış bir mantarı tırnak büyüklüğünde ufak ufk kesip şişelere ekledi, ağızlarını sıkıca kapattı. Onlar bir arada45 gün kadar bekledi, içi pamuk gibi mantar oldu. Bir açtık nasıl mis gibi mantar kokuyor!” dedi




“Buğday taneleri tohum mu oluyor yani?” diye sordum
“O şişenin içindekini daha önceden kuralına göre hazırladığın kompostun arasına serpiyorsun. Bir kompost, bir tohum dört kat oluyor, yine özel ilaçlı besinli suları var onlarla suluyorsun, karanlık rutubetli ortam olacak, hepsi hesaplı, ölçülü olunca bir de bakıyorsun, o simsiyah kompostun içinden mantarlar fışkırıyor.


Anlatamam size görüntünün güzelliğini… Sanki kar yağmış gibi bir manzara oluyor. Her gün topluyorsun, yenileri çıkıyor. Zaten toplamazsan hemen karta kaçıyor” dedi.

Pazartesi, Nisan 20, 2009

tren yolu




Bugün oğlunun saçını uzatması konusunda sürekli sorun yaşayan bir baba ilaç yazdırmaya geldi. Saçlarını kısacık kesilmiş görünce:
"Oğlunuza nispet olsun diye mi saçınızı böyle kestirdiniz? Nasıl, oğlunuzun saçı hala sinirlendiriyor mu sizi?" diye sordum
"Alıştım bir nebze, ama geçen gün okuldan çağırdılar, saçını kestirmemizi söylediler" dedi
"Eskiden okul müdürleri kestirtirdi, neden sizi çağırıyorlar, yine aranız bozulacak" dedim
"Doktor Bey bizim zamanımızda bilirsiniz, 'Tren yolu' derdik, okul müdürü makineyle ortadan bir yol olacak şekilde makineyle kazırdı, sen de gidip ona uygun kestirirdin. Hatta biz saçımız uzadığında milletin önünde rezil olmamak için kendiliğimizden gider kestirirdik. Geçenlerde bir müdür böyle tren yolu yaptı diye açığa alınmış, mahkemeye verilmiş. Artık öğretmenler de haklı olarak korkuyorlar, karışmıyorlar" dedi



"Saçlarını kazıması şart değil ki. Bizi de okula almazlardı, gider kestirirdik" dedim
"Onu da yapamıyorlar ama kestirmezse disipline verip okuldan uzaklaştıracaklarmış" dedi

Fotoğraflar İngilteredeki benzer bir öyküden

Çarşamba, Nisan 15, 2009

genç emeklilik





Bugün soğuk algınlığı nedeniyle başvuran 1966 doğumlu bir hastaya karnesi olup olmadığını sordum.
“Yeni emekli oldum, karne verilmiyormuş, artık kimlikle bakılacakmışız” dedi
Assubaylıktan emekli olmuş.
“Ne kadar genç yaşta emekli olmuşsunuz, şimdi ne iş yapacaksınız?” diye sordum
“Valla önce bir emekliliğin tadını çıkaracağım, çalışmayı düşünmüyorum” dedi
“Nasıl çıkartıyorsunuz emekliliğin tadını?” diye sordum
“Altı aydır sabah 12 de kalkıyorum, güzelcene kahvaltımı ediyorum. Akşama kadar Karşıyaka senin, Kemeraltı benim dolaşıyorum. Akşam rakımı içiyorum, gece geç saatlere kadar televizyonda filmler, tartışma programları seyrediyorum” dedi




“Ne kadar emekli ikramiyesi aldınız?” diye sordum
“48 bin lira aldım. Ayrıca bizim Ordu Yardımlaşma Sandığı OYAK’ta da 100 bin liranın üzerinde birikmiş. Toplu almak yerine aylık maaşı seçtim. Şimdi devletten 1200, OYAK’tan 1400, ayda 2600 lira geliyor, ev de kendimin, çalışmama gerek yok yani” dedi
“Parasal olarak haklısınız ama bu kadar genç, en üretken yaşınızda boş kalmak insanı hasta edebilir” dedim
Neşeyle
“Ben çalışırken bu kadar faal değildim, hiç boş kalmıyorum” dedi.

Soğuk algnlığı için Parasetamol 500 m 3x1 yazdım.

İlk fotograftaki erken emekliliği tavsiye eden çiftin sitesi ve çalışmamanın zevki adlı kitabın sitesi .

Pazartesi, Nisan 13, 2009

kriz





Bugün uzun süredir muayeneye gelmeyen işadamı bir hasta içeri girip kendini koltuğa yığılırcasına bıraktıktan sonra;
“Başım dertte Doktor!” dedi
“Hayrola, geçmiş olsun?” dedim
“İflas ettim, dükkanı kapattım, her şeyimi kaybettim” dedi
“Kriz yüzünden mi?” diye sordum
“Tabi kriz yüzünden. Teğet falan değil basbayağı deldi de geçti. Eylül’den beri işler bıçakla kesilmiş gibi durdu. Patlayan çekin haddi hesabı yok. Avukata verdiğim 1 milyonluk alacağım var alamıyorum, benim de 600 bin lira borcum var, ödeyemiyorum. Alacaklılar kapımda bağırıp çağırıyor. 50 yaşıma geldim, bunca yıldır namusumla ticaret yaptım. Yanlış yapmışım, yatırım yapayım derken balçığın içine batmışım. Yanımda 20 kişi çalıştırıyordum, hepsi şimdi işsiz ama onların durumu benden iyi.





Bu yaşımda SSK emekli maaşım dışında bir gelirim kalmadı. Evimi borçlarıma karşılık sattım. 250 bin liralık evi 195 bin liraya ancak satabildim. Satmasam ipoteği koyan banka belki 100 bin liraya satacak. Evi alandan 3 ay daha oturmak için müsaade istedim. Geçen yıl bu zamanlarda ben her hafta iki ev parası kadar ödeme yapıyordum, hiç düşünemedim böyle durumlara düşebileceğimi. Ne yapacağımı bilmiyorum, nereye gideceğiz, kimin yanına sığınacağız. O kadar faydam dokunmuş insanlar bir anda etrafımdan çekildi, değil yardım etmek zararım dokunur diye benden uzak durduklarını hissediyorum" dedi ve gözleri doldu.


Mendil verdikten sonra “Alacaklarınızı tahsil etme olasılığınız yok mu?” dedim
“Bana borçlu olanlardan biri her şeyini kaybetti, şimdi çek yüzünden hapiste. Diğeri çok büyük müteahhitti. Daha ben çocukken havaalanları, barajlar yapardı, Rotaryenlerdi çok elit bir yaşamları vardı. Şimdi karısıyla birlikte tek odalı bir evde yaşıyorlar. Neyini alacağım ben bunların, siz söyleyin” dedi




"Sizin hapse girme, mallarınızın haczedilmesi riskiniz var mı?" diye sordum
"Çekler benim kişisel çeklerim değil, o nedenle hapis olmaz ama maliyeye, SSK'ya borçlarım yüzünden haciz gelebilir. Zaten maliye ile sigorta insanın iflahını kesiyor.

Mal alıyorsun, depona koyuyorsun, ne zaman satacağın belli değil, maliye hemen ertesi ay %16.2 KDV'yi senden tahsil ediyor. Malı 6 aylık çekle sattın eline para geçmediği halde ertesi ay malın bedelinin % 18'ini KDV olarak ödemek zorundasın. 6 ay sonrasında da parayı alacağın garanti değil.




"Dardaki işletmelere destek için kısa çalışma ödeneği diye bir şey çıkarmışlardı, ondan yararlanamadınız mı?" diye sordum
"Soruşturduk. Bankaların ancak durumu iyi olana kredi vermesi gibi, ondan yararlanabilmen için vergi, SSK borcunun olmaması gerekiyormuş, yani boş laf. Bu darlıkta devlete borcu olamayan olabilir mi?"
Cebinden 20-30 biner liralık bir tomar çek çıkartarak) "Bakın bunları bugün bankadan aldım, hepsi karşılıksız. Bunlar için mi çalıştım ben. Bankaları zengin ediyoruz.Kredi faizleri 16 idi 32 ye çıkarttılar.



Bankaya 184 bin lira ödemem lazımdı, evimi sattım, ödemeye gittim 6 günde 192 bin lira olmuş, 8 bin lira sorma ver parası. Zaten en karlı 500 kuruluşa bakarsan bankalar hep en başta. Baksan 3000 personeli var, öbür tarafta sanayici 50 bin kişi çalıştırıyor, ikinci 500'e bile giremiyor" dedi



Bu tip sıkıntılar karşısında üzülmenin fizyolojik bir davranış olduğunu, hastalık olmadığını anlattım, ancak muayenesinde depresyon bulguları olduğundan Sertralin tb 1x1 yazdım.





Fotoğraflar Amerika'nın 1929 daki Büyük Bunalım'ından.

Perşembe, Nisan 09, 2009

ganyan




Bugün sakallarında dökülme nedeniyle başvuran bir hastanın tahlilleri normal çıkınca
"Stresiniz var mı?" diye sordum
"Olmaz mı Doktor Bey. Ben ganyan bayii işletiyorum. Veresiyeciler yüzünden 40 bin lira kaybettim" dedi
"Nasıl kaybettiniz?" dedim
"Adam telefon açıyor, kuponu yazdırıyor, ben makineye girdiğimde onun parasını ödemek zorundayım. Kimisine güveniyorsun, ödemiyor para senden çıkıyor. Haftada iki gün, Pazartesi-Perşembe saat 2 ye kadar makinede oynanan parayı yatırmazsan adamlar merkezden bir düğmeyle makineni kapatıyorlar." dedi
"Siz oynuyor musunuz?" diye sordum

"Ben oynasam iyice batarım. Bazen emekli subaylar geliyor, onlarla ikişer liralık sürpriz kupon yapıyoruz eğlencesine" dedi
"Böyle sürpriz, rasgele oynanmış kuponların kazandığı oluyor mu?" diye sordum
"Olmaz mı! İki gün önce bir abimiz telefonla Foça'da yazlığından olmayacak atlarla dolu bir kupon yazdırdı. 30 liralık kupona 13 bin lira kazandı. Telefon ettim, haber verdim. Tamam sen tahsil et, ben gelince senden alırım dedi. Bana da bin liralık sakal attı" dedi
"Siz tam yeddiemin gibi güvene dayalı çalışıyorsunuz yani. İkramiyeleri de ödüyor musunuz?" dedim

"8 bin liraya kadar olanları para varsa makineden ödüyoruz. Hem üzerinde para tutmamış oluyorsun, hem de ödediğin ikramiyeden % 1 prim veriyorlar. Daha yüksek ikramiyeler vergiye tabi, %10'u kesiliyor" dedi
"Yeni baylik veriyorlar mı?" dedim
"Yeni yook. Eskiler 50 bin lira hava parası ile el değiştiriyor" dedi
Sakalının sıkıntıdan dökülebileceğini , ancak yeniden çıkacağını, endişe etmemesini söyledim ve Sertralin 50 mg 1x1 PO yazdım.




Salı, Nisan 07, 2009

aile ödevi 2




“Diğer veliler sizin yaptığınız ödevi nasıl bilebiliyor?” dedim
“Okuldan ayrlmıyorlar ki!

Devlet okulu olsa anlıycam, öğretmenin gözüne girmeye çalışıyorlar diyeceğim. Anneler sabah sınıfa giriyor, çocukların ödevlerini inceleyip, öğretmenlerden son havadisleri alıyorlar. Öğleyin sefertasında yemek getirip çocuklarna yediriyorlar. Akşam çıkışta da sınıfa girip o gün neler oldu, ne ödev verildi öğreniyorlar. Milletin işi gücü yok ki. Bizimkinin sınıfında BMW cipli bir anne var, bütün işi gücü bu: İki çocuğu okula getir götür!
İşin sinir bozucu yanı veli toplantısı olduğu zaman da öğretmenlerle en çok konuşanlar bunlar, hiç yanlarından ayrılmıyorlar. Ya, zaten hergün burdasın, konuşuyorsun, bırak azcık da biz konuşalım di mi!”
dedi
“Veli toplantılarında bu konulardan şikayet etmiyor musunuz?” diye sordum
“Etmez miyiz. Son toplantıda eczacı bir hanım vardı. Öğretmene;

‘Rica ediyorum, haftada bir gün ödev vermeyin. Çocuk için değil, kendim için istiyorum, lütfen! Aile düzenimiz bozuldu, huzurumuz kaçtı, çok geriliyoruz, haftada bir gün istirahat etmek istiyoruz” dedi, öğretmenler kabul etmedi, hergün ödev olmazsa alışkanlık bozulurmuş” dedi.





“Bu iş bana hiç mantıklı gelmedi, aile katılımı olmazsa ne olurmuş. Biz okulları okuduk, ödevlerimizi yaptık, sınıflarımızı geçtik. Bu yaştan sonra daha zorla ödev yapılır mı?” dedim
“Vallahi iki yıl önce biz de aynen sizin gibi düşünüyorduk Doktor Bey. Arkadaşlarmız anlatıyor, biz de onlarla dalga geçiyorduk. İşin içine girince bu lafların bir anlamı kalmıyormuş. Çocuk daha ikinci sınıfta; SBS için kurs düşünmeye başladık. Beşinci sınıftan sonra her sene sınava gireceklermiş. Özel koleje vermeden önce bir öğretmen bana ‘En iyisi devlet okulu artı etüd. Çocuk eve ödev getirmez, rahat edersiniz’ demişti. Haklıymış!” dedi

Muayenesinde anksiyetesi dışında patolojik bulgusu olmadığından halsizliği için kan tahlillerini istedim.




Karikatürdeki çocuk: "Bu akşam ev ödeviniz yok, sevinebilirsiniz"

Pazartesi, Nisan 06, 2009

aile ödevi





Bugün uzun süredir görmediğim, en son görüştüğümüzde 6 yaşındaki çocuğuna okul seçmekle meşgul olan bir hasta halsizlik yakınması ile başvurunca kendisine
“Nasıl gidiyor okul, nereye verdiniz?” diye sordum
“Sormayın Doktor Bey, özel koleje verdik ama ev ödevi yapmaktan perişan olduk” dedi
“Nasıl yani, ben artık ilkokullarda ödev verilmeyecek diye duymuştum” dedim
Acı acı gülerek, “Yanlış duymuşsunuz. Hergün ödev verdikeri gibi, verdikleri ödevler çocuğun kendi başına asla yapamayacağı şeyler. Aile katılımı diye bir şey çıkarmışlar bütün ödevleri biz yapıyoruz. Okuma yazma bilmeyen çocuğa Atatürk’ün hayatını, annesinin, babasının, doğduğu evin resimleriyle poster şeklinde sunmasını istiyorlar. Çocuk nasıl yapacak ki? Biz araştırıp, internetten indirip, resimleri basıp, ödev hazırlıyoruz” dedi




“Çocuk ne yapıyor bu sırada?” diye sordum
“Ne yapacak, yanımızda durup mızıldanıyor. Geçen gün erozyon konusunda sunum hazırlamasını istemişler. Erozyon nedir bilmiyor ki... Ben internetten araştırdım, bir sürü akademik şey çıktı. ‘Erozyon+ilkokul’ yazdım, çıkanları derledim, Power pointle sunum hazırladım, program çalışmadı, başka program buldum, indirdim, tekrar hazırladım, canım çıktı, en son babasına bıraktım CD’ye çeksin diye. O da çekmiş ama bilgisayarın içinde unutmuş, çantasına koymamış. Ertesi gün okuldan süklüm püklüm geldi, sınıfta ödevin yapmayan bir tek bizimkiymiş!” dedi
“Başka ne ödevler veriyorlar?” diye sordum



“ Geçenlerde teknolojik bir aletin resimlerle sunumunu hazırlayın diye performans ödevi vermişler. Ödevi anlatan kağıttaa yazmıyordu ama çocuk; ‘Maket de hazırlasak olurmuş’ dedi. Biz önce ilaç kutularından falan hazırlarız diye düşündük ama sonra üşendik, büyükçe bir kartona dizüstü bilgisayarı, nasıl çalıştığını falan çizip, hazırlayıp gönderdik. Akşam çocuğa soruyoruz, ‘Sıra bana gelmedi’ diyor. Meğer bütün aileler görkemli maketler hazırlamış. Marangoza dizüstü bilgisayar yaptıranlar olmuş; tavla gibi menteşeli, açılıp kapanıyor. Birisi strafordan büro tipi, kocaman buzdolabı yapmış. Öğretmen de tabi maketi güzel olanları kaldırıyormuş, bizimki ezik kalmış. En son benzer bir performans ödevini müzik aleti için verdiler. Bu sefer biz de hırslandık. Babası kartondan, misinalarla falan güzel süslü bir gitar yaptı. Bunu gören diğer aileler alçıdan gitar döktürmüşler.Veli toplantılarında aileler birbirlerini tebrik ediyorlar, şu ödeviniz çok başarılıydı diye” dedi


">devamı var...

Cuma, Nisan 03, 2009

aşk ve diş




Bugün kırılan dişim için başvurduğum diş hekimi arkadaşım dişimin kurtulmayacağını söyleyip de üzüldüğümü görünce;
"Üzülme, ben ilk dişimi 18 yaşımda kaybettim, hem de sapasağlamdı" dedi
"Neden kaybettin?" diye sordum
"İzmir Kız Lisesinde okurken erkek arkadaşım Atatürk Lisesi'ndeydi. Okuldan kaçmak için dişimin ağrıdığını söyleyerek Atatürk Lisesinin yanındaki diş polikliniğine sevk aldım. Hesabıma göre doktor ağrı kesici verecek, ben de bütün gün arkadaşımla gezecektim.



Doktor, dişim ağrıyor der demez tuttu sapasağlam dişimi çekti. Sevgilimle buluşmaya ağzımda kanlı tamponla gittim" dedi
"Hugo'nun
Fantine'i gibi bir şey olmuş" dedim



"Yaa, ne demezsin. Ama yıllarca dişimin arasındaki boşluğu dilimle yokladıkça o günü anımsadım, hoşuma gitti. Yıllar içinde yanındaki dişler yer değiştirdiğinden yarım dişlik bir boşluk var, protez koyacak mesafe de kalmadı " dedi
"Demek ki dişlerin arasında boşluk da aşk acısı gibi azalıyor ama asla tam kapanmıyor" dedim


Perşembe, Nisan 02, 2009

yıldızlar ve zeytin çekirdeği



Bugün hemoroid için başvuran bir öğrencinin astronomi okuduğunu öğrenince ne gibi dersler gördüklerini sordum.
"Esasen yıldızların yapılarını öğreniyoruz. Yüksek matematik ve fizik var derslerde" dedi
"Yıldızların nesini okuyorsunuz?" dedim


"Yıldızlarla ilgili her şey bizim bölümde okutuluyor. zaten Türkiye'de dört astronomi fakültesi var, konuları bölüşmüşler. Bizimki yıldızları araştırıyor, İstanbul güneş konusunda çalışıyor. Kocaeli' nde de uzaydan gelen sesler dinleniyor" dedi
"Uzaydan ses mi geliyor, ne sesi geliyor?" diye hayret ettim.
"Uzaydan pek çok ses geliyor, radyoteleskoplarla dinleyip kaydediyorlar, biz de derslerde dinliyoruz. Genelde dönen cisimlerin çıkardığı sesler oluyor. Saniyede 100 defa dönen cisimler var, tıktıktık diye ses çıkartıyor" dedi


"Bu radyo teleskop çanak anten gibi birşey mi?" diye sordum
"Evet 10-15 metre çapında çanak antene benzeyen bir alet" dedi
"Okul bitince ne iş yapılıyor?" diye sordum
"Akademisyenlik dışında bir iş yok, ya da yurt dışına gidiliyor" dedi
"Gazetelerde yıldız falı yazanlar da oluyor galiba, bazen adlarının başında titrlerini görüyorum" dedim
"Onlar astroloji okuyorlar, bizimki astronomi" dedi sıkkın bir havayla; biz hekimlerin psikoloji ile psikiyatrinin karıştırImasına sıkıldığımız gibi.
"İnanıyor musun yıldız falına?" dedim
"Hayır, bilimsel bir temeli yok. Burçların oluşması güneş dünya ve takım yıldızların pozisyonlarıyla ilgili, ama bu sabit bir pozisyon değil ki. Bugün Aralık ayı Yay Burcu oluyor ama 26 bin yıl sonra başka bir burç olacak" dedi
Hemoroidi için öncelikle kabız kalmamaya çalışmasını , kuru bakliyat, meyve gibi bol posalı gıdaları tüketmesini önerdim ve ilaç yazmadım.



"Ben de bir şey sormak istiyorum. Annem nereden duyduysa hemoroide iyi geldiğini söyleyerek bana zeytin çekirdeği yutturmaya çalışıyor, ne dersiniz?" dedi
"Bunu ben de duydum, hiç tavsiye etmem. Bizim sindirim sitemimizde zeytin çekirdeğine hiç bir şey olmaz, ertesi gün aynen dışarı çıkar. Çıkarsa iyi, ama gidip barsağın köşesindeki appendiksini tıkayıp apandisite de yol açabilir. Son zamanlarda bitkilerle tedavi çok revaçta ama genelde benim duyduklarımın çoğu saçma sapan şeyler oluyor.


Öncelikle bitkilerin zararsız olduğu doğru değil, daha önce zakkumu kaynatıp içenler öldü. Ayrıca eğer bir bitkinin içinde gerçekten insan sağlığına yarayacak bir madde varsa zaten ilaç firmaları bu maddeyi izole edip, pek çok testten geçirip, standardize edilmiş dozlarda piyasaya sürüyorlar, yutması da zeytin çekirdeğinden kolaydır" dedim