Cuma, Ocak 28, 2011

takdir teşekkür






Bugün burun akıntısı, yüksek ateş ve eklem ağrıları ile muayeneye muayeneye gelen bir dördüncü sınıf öğrencisine karnesinin nasıl olduğunu sordum.
"Takdirname aldım" dedi
"Geçen yıl da almış mıydın?" diye sordum
"Bilgisizliğime şaşarak;
"Takdirname 3. sınıftan sonra verilmeye başlanıyor" dedi


"Nasıl alınıyor peki takdirname?" diye sordum
"Hepsi beş olunca alınıyor. Bazıları dörtse de teşekkür alınıyor" dedi
"Kaç tane dört olursa teşekkür alınıyor. Mesela hepsi dört olsa da bir tane beş olsa alınıyor mu?" dedim
Bu sırada bizi dinlemekte olan çocuğun babası söze karıştı.
Kendisinin de sınıf öğretmeni olduğunu söyledikten sonra;
"Ağırlıklı not ortalaması 4,5 tan yukarı olanlar takdirname, 4 ile 4,5 arasındakiler de teşekkür alıyorlar" dedi


"Ağırlıklı not ortalaması nasıl hesaplanıyor?" diye sordum
"Derslerin saati ile alınan notlar çarpılıp, toplam ders saatine bölünüyor" dedi
"Yani gerçekten de bütün notların dört olup, bir tane beşin olursa teşekkür alınabiliyor, öyle mi?" diye sordum
"Evet aynen öyle" dedi

Çocuğuna antibiyotik yazılmasını isteyen babaya oğlunun grip geçirdiğini, bunun en iyi tedavisinin dinlenmek ve ateş düşürücü gibi destek ilaçları kullanmak olduğunu, antibiyotiğin bu durumda evladına zarar vereceğini anlatıp eğer öksürüğü şiddetlenirse tekrar başvurmasını söyleyerek Parasetamol şurup yazdım, ve karne hediyesi olarak bir şeker hediye ettim.


Fotograflar İki dil bir bavul filminden

Cuma, Ocak 21, 2011

paraşüt birliği







Bugün ilaç yazdırmaya gelen emekli bir polis
"Oğlanı da askere gönderdik, yurtdışında çalıştığından 21 gün yapacak" dedi
"Siz ne kadar yapmıştınız?" diye sordum
"Ben 20 ay yaptım, bir de 12 Eylülden sonra 15 gün daha yaptım" dedi

"O niye?" diye sordum
"12 Eylül'den önce polisle askerin arası pek iyi değildi. Kaynaşsınlar diye bütün polislere 15 gün askerlik yaptırmaya kalktılar, ama kaynaşma biraz ters oldu. 3-4 dönem sonra vazgeçtiler" dedi


"Ne oldu ki?" dedim
"Assubaylarla emretme konusunda kavga çıktı. Sonra zaten bize bulaşmasınlar diye döşümüze polis diye yazdılar. Ben esas askerliğimde paraşütçüydüm, Yüzbaşı beni paraşüt kulesine çıkartıyor, atlamıyorum. Kaç kere çıkarttı, dedim, uçak getir atlayayım ama buradan atlamam" dedi


"Neden kuleden atlamak istemediniz?" diye sordum
"Kule bir garip bir şey, iple bağlısın, yer yakın falan. Uçaktan atlamak kolay. Zaten uçağın içindeyken uçağı sağa yatırıyor sola yatırıyor, düşüyormuş gibi yapıyor, o kadar ki sen bir an önce şu uçaktan bir kurtulayım diye bakıyorsun. Hesapta kendini kapıdan dışarıya çekip ileriye atlaman lazım ama şöyle omuzunu kapıdan çıkarttın mı rüzgar seni alıp götürüyor" dedi


"Atlayamayan ne oluyor?" diye sordum
"Komandoluktan ayrılıp başka birliğe gidiyor ama hoş bir şey değil, kimse istemez.
Ayağı kırıklar bile atlıyordu" dedi
"Nasıl yani" diye hayret ettim
"Hesapta yere inerken ayaklarını birleştirmen, dizleri kırman lazım, ama ilk heyecanla yere yanlış bastınmı ayak kırılıyordu. 1 ay alçıyla gezdikten sonra hadi atlayışa diyorlardı. Er de zaten para almak için atlamak istiyordu. Bu sefer sakat ayağı korumak isterken diğerine yüklenip onu da kırıyorlardı" dedi
"Atlayış yapınca erlere para mı veriliyordu?" diye sordum


"Evet Nato'nun böyle bir rasyonu vardı. Hem de çok iyi para veriyorlardı. Bizimkiler 1 kişiye verilen parayı 5-6 kişiye böldükleri halde ben bir atlayış parasıyla 90 km uzaklıktaki memleketime taksiyle gidip geliyordum" dedi
"Alçıyla atlamaya nasıl izin verildiğini hiç anlayamadım" dedim
"Kimsenin ilgilendiği yok ki.Dönem Kıbrıs Harbi'nin sonrası, eğitim zayiatı deniyor geçiliyor. Bizim dönemde 6 kişinin paraşütü açılmadı, iki kişi denize atlarken boğuldu şehit oldu. Sarıkamış'ta tatbikata gittik. Tepenin üzerinde ufacık bir düzlüğe atlıyoruz. Bizi izleyen Amerikalı subay 'Biz buraya en fazla 15 kişi atardık, siz 600 kişiyi nasıl indirdiniz' diye parmağını ısırmış. Sonradan komutan anlattı. " dedi


"Paraşüt neden açılmıyor?" diye sordum
"Bunları katlayıcı erler var. Katlarken arasına pudra serpiyorlar. Pudrası az oluyor, çok oluyor, yapışıyor, açılmıyor. Yedek paraşütü açmadan önce eskisinden kurtulmazsan ikisi birbirine dolanıyor, mum olma deriz biz, açılmıyor, taş gibi düşüyorsun" dedi
"Denizde boğulanlar yüzme bilmediğinden mi boğuldular?" diye sordum
"Bilsen ne olacak ki. Sırtında G3 tüfek, bacağında 35 kilo çanta, göbeğinde yedek paraşüt, yüzme bilsen de nasıl yüzeceksin. Suya 10-15 metre kala paraşütü ayırıp suya atlaman lazım. Çengeli açamayan boğuluyor" dedi


"Tüfek denize girip çıkınca bozulmaz mı?" dedim
Gülerek "Çıkınca söküp temizlersin, yağlarsın, bir şey olmaz" dedi