Cuma, Şubat 24, 2006

kayak


Geçen hafta sonu bir hastamın oğlundan ilk defa kayak yapmayı ve kayağın bana göre bir şey olmadığını öğrendim. Kayak yapmak için önce kayak takımı kiralamak gerekiyor. Bingöl Yolçatı kayak merkezinde köşedeki bakkaldan günlük 30-40 yarım günlük 15-20 YTL karşılığı kiralamak mümkün. Bir kayak takımının fiyatı 800-900 YTL imiş.


Son derece sert ve insanın dizlerini bükmek zorunda bırakan plastik kayak botlarını giydikten sonra kayakları ayağına takıyorsun. Yokuş çıkarken yan yan çıkmak ve kayakların ucunu hafifçe yukarı vermek gerekiyor, aksi taktirde kayıp gidiyorsun. Kayarken de kayakların önlerini hafifçe birbirine yaklaştırıp yavaş gitmek ya da iyice yaklaştırıp durmak mümkün. Dizler fazla kırılmayacak , korkulmayacak. Sağa dönmek için sol kayağı hafifçe dışarı çevirmek gerekiyor. Yukarı teleski ile çıkılıyor (ücretsiz, ancak sadece hafta sonları ve sömestre tatilinde çalışıyormuş).Ters T şeklinde makaralı bir sapı yakalıyorsun, arkanı dayamak da mümkün ,ama üzerine oturmamak gerekiyor. Dik durup karşıya bakarak, kayaklar paralel kayarak tırmanılmalı, aksi takdirde düşülüyor ve tehlikeli oluyor.

Cumartesi, Şubat 18, 2006

yalancı



Bu sabah bir doktor arkadaşım 'Çok kötü durumda bir çocuk var, konuşur musun?' diyerek 16 yaşında erkek bir hastayı bana yönlendirdi.Temiz giyimli,jöleli saçlı genç ailesinin kredi kartı borcu yüzünden zor durumda olduğunu,babasının da işten çıkarıldığını ,bu nedenle borçlarını ödeyemediklerini,evlerine haciz geldiğini,okula gitmek için dolmuş parasının olmadığını,cebinde sadece 2 YTL olduğunu,karnını doyuramadığını,arkadaşları yerken baktığını,ailesine bakmak için çalışması gerektiğini,zaten sene başında çalıştığı için devamsızlığının sınıra geldiğini,kendisine 1 ay istirahat verirsem zaten okulunda okuduğu için elektrkçi olarak çalışabileceğini gayet içten, gözleri sık sık dolarak anlattı. Kendisine 'umutsuzluğa kapılmaması gerektiğini, zor koşulların insanı olgunlaştırdığını, okula gitmenin onun için tek kurtuluş olduğunu, okursa cumhurbaşkanı bile olabileceğini, akşam(5'te çıkıyormuş)okuldan sonra çalışmak için kafelerde garsonluk gibi bir iş bulabileceğini, Başbakanımızın da gençliğinde simit sattığını, derdini anlatırsa herkesin ona yardımcı olacağını, halkımızın çok müşfik olduğunu' anlattım.İkna oldu.İş araması için 1 gün istirahat ve iş bulana kadar harcaması için 10 YTL verdim.Ne zaman sıkıntıya düşerse gelebileceğini söyledim. Teşekkür ederek gitti. Arkasından gelen hastalardan bir genç ,kafe çalıştırdığını, çocuğun anlattıklarının tamamen yalan olduğunu, bütün gün kafelerinde vakit geçirdiğini, okula gitmediğini, alt katta beni nasıl kandırdığını ballandırarak anlattığını,bir daha para vermememi söyledi.

Sonradan ek:
Öğleden sonra hastalar bitince konu kafama takıldı.Sekretere hastanın kayıt fişini buldurttum.Babasına işyerinde telefonla ulaşmam 5 dakikamı aldı.Gerçekten de genç hastamız yalan söylüyormuş. Babası çok üzüldü, ben de teselli etmeye çalıştım.Yarın öbürgün ziyarete geleceğini ve parayı da iade edeceğini söyledi.Sanırım ziyaretten sonra bir ek daha yapmam gerekecek.
Ek 2: Ertesi gün aile geldi. Gayet makul, entellektüel, ve halleri vakitleri yerinde görünüyordu. Parayı geri verirken annesi çok perişan ve mahçuptu, benim açımdan sıkıntı duyacak birşey olmadığını söyleyerek rahatlatmaya çalıştım. Çocuk okuldaymış,Onu da getirmelerinin çok daha iyi olacağını söyledim gidip getirdiler. Aileyi ve hemşireyi odadan çıkarttım, gözleri yerde, 'Çok kötü birşey yaptım özür dilerim' derken sözünü kesip epeyce fırçaladım.
Beni dinlerken aklı başka yerde olduğundan seni aşağılıyorum diye de belirttim. Annesi bir yol göstermemi istedi; ergen psikolojisi üzerine eğitim almış bir arkadaşıma yönlendirdim, ayrıca tiyatro ile ilgili bir eğitim alabileceğini, bu konuda gerçekten yetenekli olduğunu söyledim. Zira ben ilk gün dinlerken aklımda yalan söylediği şüphesini sürekli uyanık tuttum, ancak inandım.

pişmanlık







Bugün, sabaha karşı uyanma, mide yanması, ve huzursuzluk hissiyle Dimetoka'lı yaşlı bir amca başvurdu. Kimliğinde Dimetoka'yı görünce Yunanistan'dan mı göçtüğünü sordum. Çanakkale'liymiş. Çanakkale'ye bağlı Gümüşçay beldesinin eski adı Dimetoka imiş. Amcanın anlattığına göre, bölgede yaşayan Dime ve Toka adında iki gavur el sıkışmışlar buranın adı Dimetoka olsun demişler, öyle kalmış. Yunanistan'daki ilçe, buradaki kasabaymış.
Amcanın yakınmaları geçen yıl eşini kaybettikten sonra başlamış. Eşinin neden vefat ettiğini sordum. Doktor hatasından ölmüş, ama amcaya göre
'Vadesi dolduğundan Allah doktorları aracı göndermiş'.
Eşi gençliğinde narkozsuz apandisit ameliyatı olduğundan doktorlardan çok korkarmış, 65 yaşına kadar bir kez bacak kırılması dışında hiç doktora gitmemiş. Bir akşam yemekte göğsüm ağrıyor demiş. Hastaneye gidelim teklifini reddetmiş, çok inatçıymış. Gece amca bakmış teyze mantosunu kapmış, hadi gidelim diyor, acil servise gitmişler. Yapılan tahliller sonucu safra kesesinde taş çıkmış. Ameliyat önermişler, teyze tabi ki razı gelmemiş. Kapalı ameliyat için üniversiteye sevk etmişler, bir hafta sonrasına gün verilmiş, bu arada ağrısı da kalmamış.
Amca 'O bir hafta boyunca ne biz, ne eve gelenler; basiretimiz bağlandı, ağrın sızın yok niye ameliyat oluyorsun diyemedik' diye hayıflanıyordu. Ameliyat günü teyzeyi hastaneye götürmüşler,
'taşımaktan yorulduğu çimento çuvalını omzundan indirir gibi' ameliyathaneye bırakmışlar. Ameliyatta gelişen komplikasyonlar sonucu safra kesesi perforasyonundan (delinmesinden) teyze yoğun bakıma alınmış, 4 gün sonra da vefat etmiş.

Pek çok tahlil yaptırıp verilen ilaçlardan bir fayda sağlamadığını görünce yakınmasının pişmanlık duygularından kaynaklanan somatizasyon bozukluğu olduğunu düşündüm.
Daha önce de kendisine verilen ancak ağır geldi diye kullanmadığı Lustral tablete 1 x 1/2 olarak devam etmesini önerdim, ve uykusunu düzenlemek için Nervium 5 mg 1 x 1 reçete ettim.

Cuma, Şubat 17, 2006

romeo&juliet

















Salı sabahı aynen Sophia Loren'in gençliğine benzeyen, polikliniğe girdiği andan itibaren dik başlı ve kararlı gözüken genç bir köylü kızı mide bulantısı yakınması ile başvurdu. Bulantısı geçen Cuma intihar etmek amacı ile içtiği ilaçlardan sonra başlamış. Neden intihar etmek istediğini sordum. Sevdiği gençle evlenmesine izin vermiyorlar, bunun yanı sıra kendisine talip olan beş zengin damat adayından birini seçmesi konusunda da çok baskı uyguluyorlarmış. Özellikle yengesi çok sıkıştırıyormuş. 'Kendimi niye bile bile yakayım' dedi. 'Sevdiğin nerede şimdi' dedim. Sigorta hastanesinde yatıyormuş, kızın intihar ettiğini duyunca O da hemen intihar etmiş. 'O daha zehirli ilaçlar içtiğinden hala hastaneden çıkamadı' dedi. 'Peki ne olacak şimdi?' dedim. Babası hastaneden çıkınca seni sevdiğine vereceğim demiş . 'Babam benim yanımda olduktan sonra dünya vız gelir!' dedi. Hiç ummuyormuş babasının onun tarafını tutacağını. Anksiyetesi ve depresif duygu durumu oldukça azalmıştı, sıkıntısı olursa içmesi için Lidanil tb. ve bulantısı için Metpamid tb. yazdım. Bir daha kendine zarar vermeyeceği konusunda terapötik anlaşma yaptım ,(söz aldım) 'Zaten babama da söz verdim' diyerek güldü, tekrar söz verdi.

Perşembe, Şubat 16, 2006

koruculuk


Bugün mide ağrısı ve sıkıntı hissi ile ortayaşlı iyi giyimli, efendiden bir bey başvurdu. Zaten burada bana başvuran hastaların % 95'i mide-karın ağrısı yakınmasıyla başvuruyor, % 70' ine ise depresyon tanısı koyuyorum. Hasta 1 yıl önce eşini kanserden kaybetmiş. 7 çocuğu ile yaşıyormuş. Tek geliri koruculuktan aldığı 400 YTL maaşmış. 1993'ten beri koruculuk yapıyormuş. Daha önce merkeze bağlı olan köylerini çok basmışlar, gençleri dağa çıkartmışlar. Bunlar da silahlanmaya karar verip koruculuk için başvurmuşlar. Sık sık dağlarda operasyona çıkarlarmış. Başlarında bir subay olurmuş. Son zamanlarda çatışmalar azalmış; ama dağlarda hala 300 kadar terörist varmış. Dağdaki teröristler kışın hep bir arada mağaralarda kalırlar, yaz gelince üç beş kişilik gruplar halinde dağılırlarmış. Çatışmalarda çok arkadaşı ölmüş, çok taranmışlar, ama hiç vurulmamış. 'Allah korudu' dedi. En son dağda vurulan üzerinden Abdullah Öcalan'ın resmi çıkan Diyarbakır'lı genç bir teröriste nasihat etmek istemiş. Genç bunu dinlememiş, 'yiğit öldürür de ölür de demiş', nitekim hastaneye varmadan ölmüş. 'Beyinleri yıkanmış' dedi.
'Bu iş nasıl biter?' dedim,
'Ekonomik haklar falan boş ,bu işin kökü dışarıda oradan kesmek lazım' dedi.
Midesi için Gaviscon susp, sıkıntısı için Zedprex cap ve Xanax 0,5 tb yazdım, depresyonunun tedavisi için ilacı bir yıl boyunca kullanmasını, yazdıramazsa parasıyla almasını, pahalı olmadığını söyledim. Elbetteki elimi sıkarak teşekkür etti.

tokat


Geçen hafta ultrason randevularını bitirip odadan çıkmak üzereydim ki randevularına 1,5 saat geç kalan iyi giyimli iki gebe kardeş soluk soluğa geldi. Birbirlerini izleyip izleyemeyeceklerini sordular, izin verdim. Küçük kardeşi incelerken 'Aranızda kaç yaş var?' diye sordum. 'Bilmiyorum' dedi.
'Nasıl bilmiyorsun, kaç yıldır merak etmediniz mi?' diye şaşırdım.
Ablası arkamda hesapladı: 'Ben 25, O 22 olduğuna göre üç yaş fark var' dedi.
Kardeşi 'Benim okumam yazmam yok da' diye ekledi. Nerede büyüdüğünü sordum. İzmir'de büyümüş, ama okuldan hep kaçarmış. Ablası 'Öğretmenler gelsin diye hep benimle haber gönderirlerdi' dedi. Sırası gelince ablanın tahsilini sordum. Orta ikiden terkmiş. Neden randevuya geç kaldıklarını sordum. 'Benim okumam var ama ben de saati bilmem' dedi. Sahiden kollarında saat yoktu. İzmir'de onların yaşında okuma yazma bilmeyen insan gördüğüme çok şaşırdığımı söyledim. "Biz doğuluyuz ya ondan" dedi.
'Nerelisiniz?' diye sordum.
'Tokat'lıyız' dedi.
'Tokat doğuda mı?' dedim.
'Ben de bilmiyorum nerede?'dedi.


Pazartesi, Şubat 13, 2006

bingöl


Sağlık Bakanlığının iradesi ile iki ay boyunca Bingöl ilimizdeki hastalardan öğrendiklerimi vakit buldukça yazacağım.İlk öğrendiğim burada hastaların İzmir'e göre iki farkı var. Öncelikle odaya girer girmez derhal paravanın arkasına yönelip yatarak ağrıyan yerlerini açıyorlar.Bu nedenle içeri giren hastaya ilk söylediğim geçmiş olsundan önce otur oluyor(söylemeden de kimse oturmuyor).Bunun nedenini hemşireye sordum, öyle alışmışlar, doktorlar genelde oturtup dinlemezmiş, hadi geç çabuk dermiş. Bir de işi biten hasta mutlaka elimi sıkıp çıkıyor(Tabi erkek olanlar).

Çarşamba, Şubat 01, 2006

tariş

Bu hafta ikinci kez emekli Tariş işçilerini muayene ettim.
İlk gelen hasta olayların içinde yer almış bir şöfördü. ’78 yılında olaylar çıktığında yürüyüşlere katılmış, ama iplik fabrikasının yakılmasıyla ilgisi yokmuş. Aslında olayları onaylamıyormuş ,ama karşı çıkmak mümkün değilmiş. İşgal altındaki fabrikadayken ,’Biz neden böyle yapıyoruz, maaşımız ödeniyor bir derdimiz yok’ diyecek olmuş, elebaşıları ‘Seni dövüp camdan atarız’ diye tehdit etmişler. Olayı çıkartanlar işçiler değilmiş, hep dışardan gelen gençlermiş. 12 Eylül'den bir hafta sonra emekli olmuş.
Bugün gelen amca ise prostat ilacı yazdırmak istiyordu. Emekli Tariş işçisi olduğunu öğrenince olayları sordum:
Olaylar çalıştıkları fabrikaya sıçramamış. Bunlar yağ fabrikasında çalışırlarmış. Vazifeleri yağ süzmekmiş. Başlarında Mehmet Kaptan isimli bir kimyager varmış. Çok işinin ehli bir insanmış. Yağ geldiği zaman daha tankerdeyken üç işçi çağırır, elindeki ölçüm kabını daldırıp her birine birer fincan içirirmiş. Daha sonra gelen yağın kaydını yapar, beş dakika sonra sırayla sorarmış , ‘Nasıl?’ diye. Bunlar da yakıyor, yeni yakmaya başladı, yakmıyor gibi yanıtlar verirlermiş. Kaptan (Kaptan derlermiş O’na) bu yanıtlardan yağın evsafını anlar , şu şu numaralı depoya dökün dermiş. Daha sonra elindeki enjektörle çekip tahlilini yaparmış. 1 asit , 2 asit (0.1-0.2) iyi yağlarmış. 5 asit rafinerize olmaya gidermiş, daha üstü ise ancak sabun olurmuş. Olaylar başladığında Kaptan herkesi içeri sokup kapıları kilitlettirmiş. Tam 1 ay hiç dışarı çıkmamışlar, yemeklerini orada pişirip yiyor, eve telefon ediyorlarmış. Kaptan Tariş yağ işletmesine yarı yarıya ortakmış. Ayrıca Ayvalık Burhaniye taraflarında çok geniş zeytinlikleri varmış. Trafik kazasında ölmüş.
(Dolmuşta giderken kaza yapmışlar. Onbeş kişi içinde sadece Kaptan kafasını tutacak demirine çarparak ölmüş.)

postçuluk


Dün eski bir tabakhane işçisi bacağındaki ağrılar nedeniyle başvurdu. Emekli olmadan önce Melez deresinin kıyısında 25 yıl postçuluk , yani yaka kürkçülüğü yapmış.
Bana taze koyun derisinin nasıl işleneceğini anlattı: Önce 1-1.5 kilo kaya tuzunu eritip içine bir bardak kadar asit ekleyip yağlarını temizlediğimiz deriyi içine bırakacakmışız. Arada silkeleyip çalkalayarak iki gün salamurada bekledikten sonra oradan çıkarıp krom dediğimiz(?)şeyi sürecekmişiz. Son olarak da yıkayıp asılarak kurutulacak, daha sonra da taraklanacakmış.
Abi çocuklarından çok çekmiş. Bir oğlu omurilik tümöründen yatalak olmuş, ölümü bekliyormuş, dağ gibi de oğlanmış. Şimdi 30'lu yaşlarında olan kızı ise '70' li yıllarda, tarifine göre immün (bağışıklık sistemi ile ilgili) bir hastalığa yakalanmış. Sırayla eklemleri şişiyormuş, daha sonra bacaklarında derin yaralar açılıyormuş. Uzun süre hastanede yatmış. Yaralar temizlene temizlene kemiğe kadar inmiş. Çocukun pansuman sırasında sıkmaktan dişleri kırılmış. Doktorlar ‘Biz elimizden geleni yaptık, Allah'tan umut kesilmez’ demişler. Bu sırada bu köstebek hastalığını (eklemleri sırayla gezdiği için halk arasında böyle deniyormuş) Kemalpaşa'da toprakla tedavi eden bir kadının methini duymuşlar. Çocuğu taksiye atıp götürmüşler. Kadın bunları görünce 'Siz nerede kaldınız, ben iki gündür sizi rüyamda gördüm bekliyordum' demiş. Önce şart koşmuş, ben tedavi edeceksem artık hiç doktora götürmeyeceksiniz diye. Baba da ne yapsın, ölürse evimizde ölsün diyerek kabul etmiş. Kadın kızını bahçeye göndermiş, köstebeklerin kabarttığı yerlerden birer avuç toprağı leğene doldurup gelmesini söylemiş. Daha sonra yeşil bir ipi düğümleyerek okuyup yakmış, külünü de suyla birlikte toprağa karıştırmış, çamur yapmış. Çamurla açık yaraların üzerini kapatmış. ‘Bu çamuru her gün süreceksiniz, önce yara sulanacak akacak, vazgeçmeyip süreceksiniz’ demiş.


Söylediği gibi yapmışlar, bir hafta sonra yara küçülmeye başlamış, iki haftada kuş gözü gibi kalmış. Derin yaraların iyileşmesi üç ayı bulmuş, ama şimdi çok iyiymiş kızı, sadece yara yerinde iz kalmış.

Siyatalji bulguları olmadığından , sıkıntıdan da uyuyamadığından sadece geceleri uyumasını da kolaylaştıracak Sirdalud MR kapsül yazdım.
Bana post getireceğini , akşam iş çıkışı postun üzerine bir yattım mı bütün elektriğimi alacağını, sıcacık olacağını söyleyerek gitti