Çarşamba, Şubat 01, 2006

tariş

Bu hafta ikinci kez emekli Tariş işçilerini muayene ettim.
İlk gelen hasta olayların içinde yer almış bir şöfördü. ’78 yılında olaylar çıktığında yürüyüşlere katılmış, ama iplik fabrikasının yakılmasıyla ilgisi yokmuş. Aslında olayları onaylamıyormuş ,ama karşı çıkmak mümkün değilmiş. İşgal altındaki fabrikadayken ,’Biz neden böyle yapıyoruz, maaşımız ödeniyor bir derdimiz yok’ diyecek olmuş, elebaşıları ‘Seni dövüp camdan atarız’ diye tehdit etmişler. Olayı çıkartanlar işçiler değilmiş, hep dışardan gelen gençlermiş. 12 Eylül'den bir hafta sonra emekli olmuş.
Bugün gelen amca ise prostat ilacı yazdırmak istiyordu. Emekli Tariş işçisi olduğunu öğrenince olayları sordum:
Olaylar çalıştıkları fabrikaya sıçramamış. Bunlar yağ fabrikasında çalışırlarmış. Vazifeleri yağ süzmekmiş. Başlarında Mehmet Kaptan isimli bir kimyager varmış. Çok işinin ehli bir insanmış. Yağ geldiği zaman daha tankerdeyken üç işçi çağırır, elindeki ölçüm kabını daldırıp her birine birer fincan içirirmiş. Daha sonra gelen yağın kaydını yapar, beş dakika sonra sırayla sorarmış , ‘Nasıl?’ diye. Bunlar da yakıyor, yeni yakmaya başladı, yakmıyor gibi yanıtlar verirlermiş. Kaptan (Kaptan derlermiş O’na) bu yanıtlardan yağın evsafını anlar , şu şu numaralı depoya dökün dermiş. Daha sonra elindeki enjektörle çekip tahlilini yaparmış. 1 asit , 2 asit (0.1-0.2) iyi yağlarmış. 5 asit rafinerize olmaya gidermiş, daha üstü ise ancak sabun olurmuş. Olaylar başladığında Kaptan herkesi içeri sokup kapıları kilitlettirmiş. Tam 1 ay hiç dışarı çıkmamışlar, yemeklerini orada pişirip yiyor, eve telefon ediyorlarmış. Kaptan Tariş yağ işletmesine yarı yarıya ortakmış. Ayrıca Ayvalık Burhaniye taraflarında çok geniş zeytinlikleri varmış. Trafik kazasında ölmüş.
(Dolmuşta giderken kaza yapmışlar. Onbeş kişi içinde sadece Kaptan kafasını tutacak demirine çarparak ölmüş.)

Hiç yorum yok: