Pazartesi, Eylül 29, 2008

belediye


Geçen hafta Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan bir müdür çocuğunu muayeneye getirdi.

Muayeneden sonra sohbet ederken
“Nasıl buluyorsunuz Büyükşehir Belediye Başkanını?” diye sordum
“Aslında çok çalışkan ve dürüst birisi. Sabahları işe saat 7 de geliyor ama adam seçmeyi ve verimli çalışmayı bilmiyor. Belediyeyi pratikte başkan yardımcıları sekreterler yönetiyor. Başkan saat 7 de geliyor ama O’na bugün diş fırçası dağıtacaksınız diyorlar, gidiyor okullarda diş fırçası dağıtıyor.
Bırak o senin işin değil, bir tane ver, işine dön, di mi!” dedi
“Nasıl tekrar aday gösterilecek mi sizce?” dedim
“Bence çok zor, bence CHP, Mehmet Ali Susam’ı milletvekilliğinden istifa ettirip aday gösterecek ” dedi ve "Siz bir doktor olarak bu arsenikli su meselesine ne diyorsunuz?" diye sordu

Ağır metallerle zehirlenme uzun süre maruz kalmayla ortaya çıktığından, bir iki bardak musluk suyu içmekte korkulacak bir şey olmamakla birlikte, sağlığımızı emanet ettiğimiz belediyenin bu durumu tespit eder etmez, dış etkiler olmadan kendiliğinden halkına duyurmuş olsa, halk sağlığı ve etik açısından daha doğru bir davranış sergilemiş olacağını söyledim.

Cumartesi, Eylül 27, 2008

kıprıs



Bugün Kıbrıs’ta okuyan ve kışın hastalanırsa kullanmak için soğuk algınlığı ilacı yazdırmaya gelen bir üniversite öğrencisi ile sohbet ettik.
Yakında Kıbrısa gitmeyi planladığımdan
“Nsıl Kıbrıs, tatile gitmeye değer mi?” diye sordum
“Bence yaramaz, her yer çorak ne doğru düzgün ağaç var, ne plaj, hep kayalık. Bir tek Magosa civarında plajlar var” ” dedi
“Kıbrıslılarla ilişkiniz nasıl? Kızlarıyla arkadaşlık ediyor musunuz?” dedim
“Hayır. Kızlar güzel, ama onlar hep ayrı duruyorlar , zaten orada iki hafta geçirsen anlarsın, biz Kıbrıslıyı tanıyoruz, onlar dışarlıklıyı. Oğlanlar hep bol pantolon giyiyor, İngiliz özentisi kafayı kazıtıp, küpe takıyorlar. Kızlar da daracık pantolonlar giyip, üzerine renkli büyük kemerler yakıyorlar, esmerler, dilleri de çok aksanlı.
Biz daha çok türki cumhuriyetlerden gelenlerle iranlılarla arkadaşlık ediyoruz. Zaten 72 milletten öğrenci var, hocalar da yabancı." dedi.

"Türkiye'ye göre pahalıymış galiba" dedim
"Kıbrıs çok pahalı, yeme içme yok, domatesleri bile yeşil yeşil bişeye benzemiyor, yetişmiyor zaten. Bir tek içki ucuz”“ dedi“Nasıl ucuz?” dedim
“Burada kaça bilmiyorum ama mesela büyük şişe Jack Daniels 35 lira , 70’ik yeni Rakı 11 lira” dedi
“Kaça maloluyor okumak?” dedim
“Yıllık ücret bu sene 8500 lira ama ev kirası, pahalı yaşam, uçak bileti hep masraf.
Bir yıllık maliyet nerden baksan 20 bin lirayı bulur” dedi.


Kışın gerekirse kullanması için Theraflu f tb yazdım.

İkinci fotoğraf Kıbrıs'lı şarkıcı Işın Karaca, son fotoğraf Kıbrıs muzu.


Salı, Eylül 23, 2008

saçlar



Bugün orta yaşlarda bir hanım oğluyla ilgili konuşmak için başvurdu.
17 yaşındaki oğlu saçına aşırı düşkünmüş, her sabah 15 dakikasını ayna karşısında saçına şekil vermek için harcıyormuş.

Ayrıca haftasonları kuaföre gidip saçını yaptırıyor, saçı bozulmasın diye iki gün yıkanmadığı gibi geceleri de saçı bir yere değip bozulmayacak şekilde ufak bir yastıkla yatıyormuş.


“Telefon da yanında sürekli açık, Avea’nın bedava mesaj kampanyası var ya, sabah kadar mesaj alıp gönderiyor, sabah boynu tutulmuş, uykusunu almamış kalkıyor. Bir kutu wax 8 lira, 4 gün dayanmıyor. Ne kadar kızsak da çözüm olmuyor, ne yapabiliriz?” diye sordu.


Daha önce oğlunu muayene ettiğimden, kendisine oğlunun ergenlik dönemini yaşadığını, bunun her iki taraf için de zor ve sancılı bir süreç olduğunu, bu yaştan sonra çocuklara dışarıdan söyleyerek bir şey yaptırmanın mümkün olmadığını, bugüne kadar verdikleri eğitim ve dünya görüşü ile çocuğun kendi yolunu yanlış yaparak, deneyerek çizeceğini,

bu sürece fazla karışmamalarını ama dışardan izlemeyi de ihmal etmemelerini, ve çocuklarına bu dönemde destek olmak istiyorlarsa onu sevdiklerini ve güvendiklerini hissettirmelerini söyledim.
İsterlerse Ergen Sağlığı Merkezi 'nden de yardım alabileceklerini belirttim.


Fotoğraflar Emo adı verilen bir akıma mensup gençler.

Salı, Eylül 16, 2008

asrın deneyi



Bugün bir fizik öğretmeni dershanede işe başlamak için rapor almaya gelince fırsatı kaçırmadım ve
"Nedir bu CERN’deki yüzyılın deneyi, diğer deneylerden ne farkı var?" diye sordum.
"Protonları çarpıştırma işi daha önce de yapılmış bir deney. Bu sefer parçacıklar çok hızlı dönüyor ve ne zaman çarpışacakları belli değil, en geç dört yıl içinde, ama belki yarın da çarpışabilirler” dedi.“Önemi nereden geliyor?” diye sordum
“Dünyanın oluşumu, ve bir sürü şey; zamanda yolculuk hakkında bile bilgi verecek” dedi
“Neden maksimum 4 yıl?” dedim
“Protonlar serbest olarak hızla dönüyorlar, olasılık hesaplarına maddenin düzensizliğine göre en geç 4 yıl içinde ikisinin çarpışması gerekiyor. Aslında dışardan etki ederek birinin yörüngesini değiştirip çarpıştımak mümkün ama o zaman dünyanın oluşumun birebir modellemiş olmaz. Dünyayı oluştururken rasgele çarpışmış, şimdi de rasgele çarpışmasını bekliyorlar” dedi.

Pazartesi, Eylül 15, 2008

hamamda eziyet


Bugün nefes almakta zorluk ve göğsünde ağrı yakınması ile başvuran bir hastaya şikayetinin nasıl başladığını sordum.
“Sormayın doktor bey, hamamda natır kaburgamı kırdı” dedi.
“Nasıl oldu?” diye sordum
“Bunlar karşılıklı iki natır şakalaşır gibi bizi yıkıyorlardı, dur yapma demeye kalmadan okadar bastırdı ki, nefes alamadım” dedi“Bende hamama gittiğimde hep bundan korkuyorum; sonra ne oldu, şikayetçi olmadınız mı?” dedim
“Şikayetçi olup da ne olacak, gariban bir adam, peştemalini mi alacağım. O da üzüldü sonradan, özür diledi, ben de bıraktım gitti” dedi
Ağrısı için Diklofenak sodyum 100 mg 1x1 tok verdim

Cuma, Eylül 12, 2008

fuar gazinosu



Bugün bir yandan poliklinik yaparken bir yandan fonda çalan Sourberry radyosunu dinliyordum. Gönül Yazar’ın gençliğinde seslendirdiği eski bir İzmir şarkısı çaldı.

Gönül Yazar’ın sesi, uslubu beni güldürdü, karşımdaki hastama
“Sever misiniz Gönül Yazar’ı?” dedim
“Tabi, çok dinledim canlı olarak Fuar’da. O hep Göl Gazinosuna gelirdi” dedi
“Bu sene de
nostalji gazinosu açtılar, gittiniz mi?” dedim
“Hayır, bu seneki sanatçılar bana hitap etmiyordu. Hatta Fuar’a bile gitmedim. Geçen sene bir gittim, bir daha gitmem. Her yer işportacı olmuş, millet çayırlara serilmiş, yiyip içiyor, döküp saçıyor; nasıl diyeyim; çok avamlaşmış” dedi“Eskiden böyle değil miydi?” dedim“Hayır eskiden işporta yoktu, paraşüt kulesinin etrafında ufak büfeler vardı. Pavyonlar vardı, ülkelerden gelen mallara bakardık. Çay bahçeleri, gazinolar çoktu, fiyatlar da astronomik değildi, herkes rahatlıkla oturur karnını doyurur, eğlenirdi, kimse böyle çayırlarda yemezdi. Gazinolarda sanatçılar basbayağı konser verirlerdi, klasik parçaları okurlardı, şimdi konserler benim kulağımı tırmalıyor” dedi

Fotoğraflar sırasıyla: İhsan Alyanak(Eski İzmir Belediye Başkanı)-Gönül Yazar-Zeki Müren, Pakize Suda-Adnan Şenses, İlhan İrem, Ajda Pekkan-Nükhet Duru

Çarşamba, Eylül 10, 2008

dolma çek



Bugün takibe gelen şeker hastası bir işadamına şekeri yüksek çıkınca

“Perhizi mi bozdunuz?” diye sordum
“Hayır bozmadım, stresten yükseliyor, piyasa berbat! Kapatma davasını atlattık derken şimdi de Başbakan Aydın Doğan’la kavga etti. Dün banka aradı, kredi teminatı için verdiğimiz çek oranını bir günde 1.20 den 1.90’a çıkarmış. Benim şekerim yükselmesin de n'oolsun!” dedi
“Kredi için çek mi veriyorsunuz, anlayamadım” dedim
“Benim bankada bir kredi limitim var. Bunu çekmek için, diyelim 100 lira kredi çekeceksem eskiden bankaya 120 liralık vadeli müşteri çeki veriyordum, şimdi 190 liralık vermem gerekiyor. Aslında vadeli çek diye bir şey de sadece Türkiye’de var ya, çek dediğin kesildiği anda tahsil edilen bir şeydir. Ben nereden bulacağım o kadar çeki, mecburen dolma olacak” dedi
“Dolma nedir?” dedim
“Arkadaşına hatır için kestiğin çek. Ben sana kesiyorum, sen bana kesiyorsun, bankaya veriyoruz. Yukarda bir kavga oluyor, biz üçkağıtçılık yapmak zorunda kalıyoruz” dedi.

Stresle başetmesi için sabahları kahvaltıdan önce yürüyüş yapmasını, bunun şekerini de düşüreceğini söyledim.

Salı, Eylül 09, 2008

5000 sms



Bugün sıkıntı hissi ile başvuran bir hastanın muayenesinde depresyon bulguları olduğundan canını sıkan bir konu olup olmadığını sordum.
"Erkek arkadaşımdan ayrıldım” dedi
“Anlaşarak mı ayrıldınız, yoksa bir taraf terk mi etti?” diye sordum
“Tam ayrıldık da denemez, mesajlaşmayı kestik” dedi
“Anlayamadım, biraz açar mısın?” dedim“Bizim ilişkimizi aslında Aveanın 5000 SMS kampanyası bitirdi. Arkadaşım tam bir mesaj hastası, ayda 5000 mesaj yetmiyor bitiyor. Sürekli elinde telefon; şimdi eve girdim, şimdi tuvalete girdim, şimdi çıktım... Sürekli iletişim halindeyiz. İnsan başka bir şey yapamaz hale geliyor.
Yaz başında sınavlarım da vardı, ben artık böyle mesajlaşmak istemiyorum dedim. Kaç defa kontör gönderdi, yanıt vermedim. Sabah günaydın, akşam iyi geceler, böyle böyle azaldı, şimdi yazmaz oldu. Görüşüp de ayrıldığımız yok ama sorunca ‘Sen biliyorsun’ diyor, artık birbirimizi arayıp sormuyoruz. Rahatladım aslında ama bir yandan da özlüyorum” dedi

Bazen ilişkilerin insanı hasta edebileceğini ve ayrılığın da hayırlı olabileceğini söyledim ve depresyonu çok belirgin olmadığından spor yapmasını önerdim.

Cuma, Eylül 05, 2008

gemi azıya almak



Bugün 84 yaşında bir doktor ilaçlarnı yazdırmaya geldi.
“Hala doktorluk yapıyor musunuz?” diye sordum.
“Eş dosttan danışanlar oluyor bazen” dedi
“Göreve nerede başlamıştınız?” dedim
“Mardin Kızıltepe’de başladım. Çok yokluk vardı o zaman Kızıltepe’de: Elektrik yoktu, su yoktu, hiçbir şey yoktu. Soğuk kalması gereken şeyleri kuyuya sallardık. Bir tek memurevi vardı.” dedi.
“Memur evi otel gibi bir şey miydi?” dedim
“Hayır 7 lojman içeren bir binaydı, bütün memurlar orada kalırdık, hakimi, savcısı. Ne günler geçirdik. Bir hastaya giderken beni at kaçırdı, ölümden döndüm” dedi
“Nasıl oldu?” diye sordum“Bineyim diye getirdikleri daha önce bindiğim huysuz bir attı, binmek istemedim, bu onun kardeşi dediler. Biner binmez bir fırladı! Ben de acemiyim ama sporcuyum o zaman. Yapıştım dizginlere çekiyorum, durmuyor, gemi azıya almış. Öyle derler; yani ağzındaki kayışı azı dişlerinin üzerine almış, çekince canı yanmadığından durmuyor. Atlayayım dedim, olacak gibi değil, şapkamı, çantamı her şey attım zaten” dedi
“Eee nasıl kurtuldunuz?” dedim heyecanla“ Dağ tepe epey gittik, orada üç tane su değirmeni vardı. Oradakilere işaret ettim önüne geçtiler ama at durmadı. Başka bir yerde önüne kağnı çıkardılar, üstünden atladık geçtik. En sonunda bir koyun sürüsüne denk geldik de durdu, ben de indim, kurtuldum.
Atla maceramız çoktur, bir seferinde de dağda kavga eden iki çobanın otopsisine giderken savcı kestirmeden gidelim dedi, onun atı iyiydi, benimki Zap suyunun ortasında durdu, az daha boğuluyorduk, su çok şiddetliydi, köylüler atı çektiler de kurtulduk” dedi
İlaçlarını yazıktan sonra uğurlarken elini öptüm.

Siyah beyaz fotoğraflar bu siteden.

Çarşamba, Eylül 03, 2008

loko



Bugün şeker hastası bir tren makinisti ramazanda oruç tutabilir miyim diye sormaya geldi. Sohbet esnasında buharlı trenlerde hiç çalışıp çalışmadığını sordum.
“Ben yetişemedim onlara. Çok zormuş işleri, İzmir’den Afyona kadar 25 ton kömür yakıyormuş, düşünsenize 25 ton kömürü hiç durmadan kürekle ocağa atıyorsunuz, dışarıda da hava 45 derece. O zamanki kürekçilerin hepsi kapı gibi adamlardı zaten” dedi."Şimdi dizeller ne kadar yakıyor?" diye sordum.
“Benim kullandığım eski model Fransız yapımı, Afyona kadar 2 ton mazot yakıyor. Yeni modelleri var, 700 litreye gidiyor, ama müessesenin elinde yeterli sayıda yok mecburen eskileri yolcu hattına veriyor” dedi.
“Elektrikliler de var mı?” dedim
“Onlar Eskişehir Ankara hattında var, elektriği yukardan telden alıyorlar, 30 000 volt. Ben hiç kullanmadım” dedi.“Hiç yerli yapım lokomotif yok di mi?” dedim
“Bir tane var ama yola vermiyorlar, manevrada kullanıyorlar. İstesek yaparız ama o zaman nerden para kazanacaklar, bir lokomotif nerden bakasan 1,5-2 milyon dolar” dedi.
Lokomotife hiç yolcu alıp almadıklarını sordum
"Siz gelin alırız tabi Doktor Bey!" dedi ve 505'li cep telefonu numarasını verdi

Şeker hastalarının oruç tutmasının imkansız olduğunu, hele bu seneki gibi uzun ve sıcak günlerde yaşanacak susuzluğun kandaki şeker oranını yükselterek
kişiyi komaya sokabileceğini, hatta hayatını kaybedebileceğini anlatarak dini vecibelerini başka yollarla yerine getirmesini, esasen bütün dinlerin öncelikle bedenimize iyi bakmayı emrettiğini anlattım.

Salı, Eylül 02, 2008

yaş



Bugün orta yaşlı esmer bir bey tansiyon ilacı yazdırmak için başvurdu.

Bilgisayar kaydında 1982 doğumlu olduğunu görünce
“Burada sizinle aynı adda 1982 doğumlu biri var ama siz yoksunuz” dedim.“O benim doktor bey, üç defa yaşımı küçülttüm” dedi
“Neden küçülttünüz?" diye sordum
“Askere gitmemek için. Ben doğuluyum, bizim orda bu işler çok kolay herkes yapar, hem küçültür hem büyütür” dedi“Mahkemede dava mı açıyorsunuz?” dedim
“Yok canım, hiç bir şeye gerek yok, nüfusa gidiyosun kaç yaş istersen değiştiriyorlar, para bile vermedim bizim akraba çalışıyor orada. Ama iyi bir şey değil, sonra emeklilikte sorun çıkıyor, yine büyüteceğim ” dedi

Pazartesi, Eylül 01, 2008

debugging



Bugün bilgi işlem müdürü olarak işe başlamak üzere sağlık raporu almak isteyen genç bir bilgisayar mühendisine
“Nereye varacak bu bilgisayar teknolojisinin sonu?” diye sordum
“Evet çok hızlı ilerliyor. O kadar hızlı ki bir önceki model ürünleri tüketmek için gelişmiş teknolojileri piyasaya sürmüyorlar. Mesela terabaytlık hard diskler çoktan hazır ama eldeki 160-250 gigabaytlık diskler tükenene kadar çıkartmıyorlar” dedi“Ufacık flash disklere 32 gigabayt koymuşlar” dedim
“1940’ların sonunda 1 kilobayt için bir futbol sahası kadar devre gerekiyormuş. O zaman devreler de mekanikmiş. Yani 1-0 'ı yaylı mekanizmalar açılıp kapanarak sağlıyorlarmış.Hatta bizde hata ayıklama anlamına gelen, 'debugging' * diye bir terim var, bu o zamanlardan kalmadır. Mühendisler bir arızanın kaynağını ararken yaylı devrelerin içine giren bir güve bulmuşlar, devrenin kapanmasını engelleyerek hataya yol açıyormuş” dedi.

İlk fotoğrafta Amerikalı gazetecinin laptopunu inceleyen Afgan mücahitler bu siteden, son fotoğraf ise bu tarihi güvenin akademi çalışma kaydındaki fotoğrafı.

*böcek ayıklama