Çarşamba, Kasım 29, 2006


On gündür izin kullandığımdan hasta muayene etmedim. Tatil için gittiğimiz Tanzanya'nın Zanzibar adasının Kendwa plajında oturduğumuz restoranın önünde moda çekimi yapan fransız ekibin prodüktörüyle daha önce hiç görmediğim moda çekimleri hakkında sohbet ettik:
Çekimler internetten ve katalogdan satışlar için yapılıyormuş. Müşteriler kumaşın temasını hissedemedikleri için fotoğrafların mümkün olduğunca kaliteli ve bilgi verici olmasına dikkat ediliyormuş. Ekip manken ve fotoğrafçının yanı sıra bir kostümcü, bir makyör, iki asistan , bir prodüktör ve bir yerliden oluşuyordu. Prodüktör bütçeyi tuttuğu gibi istenen eski kırmızı bisiklet gibi şeylerin temininden sorumluymuş. 10 günlük çekimin maliyeti 200 bin dolarmış. Manken Martha Espagnola henüz pek meşhur olmamasına karşın günde 3000 dolar yevmiye alıyormuş.



(Fotoğraf Kendwa Plajı )

Salı, Kasım 21, 2006

Makinistlik



Bugün 86 yaşında bir hasta ağır kaldırdıktan sonra oluşan bel ağrısı yakınmasıyla başvurdu.
Amca doluymuş ki sormadan anlattı: 26 yıl trenlerde makinistlik yapmış. '71 yılında veraset kalınca emekli olmuş. 350 yıllık İzmir'liymiş. Eskiden İzmir 1. ve 2. Aziziye olarak ikiye ayrılırmış. Kemer köprüsünden konağa doğru birinci, öbür tarafa ikinci denirmiş. Miras kalan tapularda hep ikinci Aziziye yazıyormuş. Pek çok kiracısı varmış ama 'Sizi bilmiyorum, kiracı mısınız ama rahmetli dayım birine beddua edeceksen kiracın olsun de derdi' dedi.

Makinistlik yaptığı trenler Afyon-Ankara hattında çalışıyormuş. Sibirya ve Alman yapımı trenlerde çalışmış. Eski buharlı trenler 12 tona kadar kömür alırlarmış.
İzmir Afyon arası hava şartlarına da bağlı olarak yaklaşık altı ton kömürle geçilirmiş. Kazanı yuvarlak olan lokomotifler daha yollu olurmuş. Bir de köşeli olanlar varmış, onlar yavaş gidermiş.


Bel ağrısı için Dikloron ret tb 1x1 yazdım.

Ayrılırken benim hiç burnu büyük olmadığımı , kendisinin de öyle olduğunu söyleyerek gitmekten vazgeçip bir anısını daha anlatmaya başladı:


50'li yıllarda bir kış günü Ankara Garında kar fırtınasının içinden lokomotifin yanına bir adam gelmiş , birşeyler söylüyormuş, ama makina çift kompaund çalıştığından duyulmuyormuş. Amca da aşağı inip 'Ne istiyorsun?' diye sormuş.
Türkçesi zayıf olan adam Sivas'a tren soruyormuş. Amca hareket memurluğunu gösterip 'Oraya sor' demiş. Tekrar yerine çıkınca ateşçi kızmış, 'Neredeyse kediye köpeğe ineceksin , sen makinistsin, otur ne iniyorsun' diye. Amca 'Yardımcı olmak lazım; indim de ayağım çenem mi eskidi' dedi.




Resimler yine Robin Lush'tan:
http://www.1974.trainsofturkey.com/robinlush_steam_pix5.htm

Cuma, Kasım 17, 2006

Bugün nefes darlığı yakınması ile başvuran yaşlı bir hasta ava gittikçe rahatladığından bahsedince ne avına gittiklerini sordum.


Balıkesir'e keklik avına gidiyorlarmış. Keklik avlamak için av köpeği gerekliymiş.
Pırnak denen büyük çalılıkların içine saklanan keklikleri bulan köpek hiç kıpırdamadan hatta nefes almadan ayağını kaldırarak keklik bulduğunu haber verirmiş. Bu pozisyona ferma denirmiş. Köpeklerin ferma yaptığını, aynı arabanın geri geri giderken çıkardığı uyarıcı ses gibi ses çıkararak haber veren tasmalar da varmış. Avcı hazır olunca köpek kekliği havalandırır, avcı da trap tarzı atışla vururmuş.


Fişeklerin 25 tanesi 7-13 YTL arasında değişiyormuş. Son avda 10 fişek atmış, üç keklik avlamış. Keklikler yarım kilo kadar çekiyormuş. Tavuk gibi haşlayarak pişiriliyormuş , ama eti daha yumuşak, tadı daha lezzetliymiş.
Fizik muayenesi olağan olduğundan nefes darlığının psikolojik olduğunu düşünerek Deprenil tb 1x1 verdim ve ava gitmeye devam etmesini önerdim.
Bugün orta yaşlı bir hanım sigara külü yeme yakınması ile geldi.

Sigara külü yemeye duyduğu karşı konulmaz istek son hamileliğinde, sekiz yıl önce başlamış. İlk başlarda kireç sıva ve toprak yiyormuş ama şehre taşınınca temiz toprak bulamadığı için kül yemeye başlamış. Önceleri eşinin içtiği küleri yerken daha sonra eve gelen herkesin sigarasının külünü yemeye, en sonunda da kül yiyebilmek için eşinin cebinden aldığı sigaraları içmeye başlamış. Temiz toplayamazsa kültablasındakileri de yiyormuş. Bu güne dek hiç doktora başvurmamış.
Pica adı verilen bu hastalık kansızlıktan kaynaklandığı için kan sayımı istedim. Sonuçta kan değerleri beklendiği gibi demir eksikliğine bağlı olarak düşük çıktı. Ferrum amp 1x1 IM yazdım,ve kontrole çağırdım. Giderken 'Şimdi ben bir de sigarayı bırakmak istiyorum, nasıl bırakabilirim?' diye sordu.

EK: Hasta bir hafta sonra kontrole geldiğinde hayretler içinde teşekkür ederek artık gözünün hiç kül görmediğini söyledi.

Perşembe, Kasım 16, 2006


Bugün halsizlik yakınması ile başvuran bir vücutçuyla sohbet ettik. Vücut geliştirme sporuna 14 yaşında başlamış, daha erken başlanması da tavsiye edilmiyormuş. Çeşitli şampiyonluklar kazandıktan sonra 5 yıl ara vermiş, ancak bu sene yeniden yarışmalara katılacakmış. Yarışmalar yurtdışında olduğunda sponsor firma yoksa ceplerinden karşılıyorlar, federasyon da biraz çıkma yapıyormuş. Bu katılacağı yarışmaya bir protein içeceği sponsor olmuş. Düzenli olarak anabolizan steroid hormonlar kullanıyormuş. 'Kullanmayan yok mu?' soruma şaşkınlıkla bakarak 'Kullanmazsan kas olmaz ki!' dedi.
Yarışmadan 3 ay önce hormonları kesip sadece protein ağırlıklı besleniyorlar, ayrıca ciltaltı yağlarını yakmak için de L-Karnitine kullanıyorlarmış. Yarışmalarda önemli olan vücudun simetrik gelişmesi ve kas liflerinin ayrı ayrı izlenebilmesi imiş. Yaş sınıflaması olmadığından 16 yaşındakilerle 60 yaşındakiler aynı podyuma kilolarına göre çıkıyorlarmış.
Yaptığımız kan tahlilinde kan değerleri normalden çok yüksek çıktığından iki ünite kan bağışlamasını önerdim.

Çarşamba, Kasım 15, 2006

Bugün boğaz ağrısı yakınması ile başvuran bir helva üreticisinden uzun süredir merak ettiğim tahin helvası yapımını öğrendim.









Helvayı üretmek için önce 25 kilo şeker şurubu 140 dereceye gelene kadar kaynatılıyor, daha sonra içine 800 gramlık bir kavanoz çöven suyu dökülerek beyazlaşıncaya kadar karıştırılıyormuş. İyice beyazlayıp tel tel olunca karışım 30 kilo tahinin içine koyulup önce kürekle yarım saat kadar daha karıştırılıp daha sonra elle bütün teller kırılıp yok olana kadar yoğuruluyormuş. Bu işlem sonucu hazır hale gelen helva presle kalıplara doldurulup satışa hazır hale getiriliyormuş.
Çöven suyu, çöven otundan elde ediliyor, Denizli’den hazır olarak temin ediliyormuş.
Boğazında enfeksiyon bulguları olmadığından Katarin f. tb 3x1 yazdım ve bol bol limon mandalina tüketmesini önerdim.

Ek: Mersin'in meşhur kerbiçi de çöven suyu ile yapılıyormuş, bunu da aşağıdaki siteden öğrendim: http://lezzetinizinde.blogspot.com/2005/09/kerebi.html

Cumartesi, Kasım 11, 2006



Bugün bir otoyol gişe memuresi öksürük yakınması ile başvurdu. Gişelerde çalışma süreleri kışın 4 saat yazın 6-7 saati buluyormuş. Mesainin kalanını binada geçiriyorlarmış. OGS ve KGS işlerini biraz hafifletmiş. KGS yi başkası da kullanabilirmiş, ama OGS de fotoğraf çekilirse ceza gelirmiş. Fotograf sadece OGS okunamadığında çekiliyormuş.
Çeşme otobanındaki yedi istasyonu sırayla dolaşıyorlarmış. Sadece Seferihisar'dan çıkış indirimli olduğundan diğer istasyonlarda girişte kart alınmasına gerek yokmuş, zira kart bazen makinaya sıkıştığı için memurlar kartı okutmadan para düğmesine basıyorlarmış. Para düğmesi bariyeri kaldıran düğmeymiş, basıldığında geri dönüşü yokmuş.
Yolsuzlukların nasıl yapıldığını sordum: Teknolojisi geri olduğundan sadece İstanbul'da yapılabiliyormuş. Orada kamyon geçirip otomobile basmak mümkünmüş ama burada sensörler geçen aracın ne olduğunu anlıyorlarmış. Ayrıca orada polis arabalarını sadece geçti diye bildirirlerken, burada polisin kartını vermesi gerekiyormuş. Bütün otobanları aynı kurum işlettiğine göre neden aynı sistemi orada da kurmadığını sordum. 'Ben de onu merak ediyorum!' dedi.
Akciğerlerinde enfeksiyon bulguları olduğundan ve soluk verme süresi uzadığından Klavunat 1 gr tb2x1 , ve Bronkolin 300 tb 2x1 yazdım, sigarayı bırakması gerektiğini aksi taktirde yakında astım hastası olacağını anlattım.

Salı, Kasım 07, 2006


Bugün bizim sokağı süpürdüğünü söyleyen bir temizlik işçisi tansiyon ilaçlarını yazdırmak için başvurdu. Taşeron firmada asgari ücretle çalışıyormuş. Kendisine verilen sokakları hergün sabah 8 akşam 5 çalı süpürgesi ile süpürüyor, çöpleri konteynırlara atıyormuş. Sadece çöpleri mi süpürdüğünü sordum. Tozları da süpürüyormuş. Şimdi yağmurdan sonra çamurlar kuruyunca çok toz oluyormuş, hepsini süpürüp konteynırlara atacakmış.

Bornova’da sadece sokakların süpürülmesinde 300 kişi çalışıyormuş, ayrıca parklarda da başka bir taşeron şirket 150 kişiyle temizlik yapıyormuş.
Makinalarla yapılan süpürme elle temizlik gibi olmuyormuş, çünkü alet köşelere yanaşamıyormuş. Sokaklar sık sık hem şirketin elemanları hem de belediyenin çavuşlarınca denetlenip, üç defa uyarıya karşın görevini düzgün yapmayanlar işten çıkarılıyormuş.

(Fotoğraf: Kokain kullandığı için sokak süpürme cezası alan Boy George New York sokaklarını süpürürken.)

Cumartesi, Kasım 04, 2006


Geçen hafta gelen hastaların sık sık oruçluyum demesi dikkatimi çekti. Kan şekerini ölçtürmek isteyen bir teyzeye de aç olup olmadığını sorup da oruçlu olduğunu söyleyince, bunun ne orucu olduğunu sordum. Ramazan bayramı bittikten sonra altı gün daha tutulan oruca Şevval orucu denirmiş. Bayramın ilk günü oruç tutmak harammış. Ondan sonraki ay içinde tutulan bu altı günlük oruç, ahirette herkes kızgın güneşin altında beklerken sahibine gölge olacakmış.
Açlık kan şekerini ölçebilmemiz için 12 saatlik açlık gerektiğini, yani sahurda yedikten sonra ancak akşamütü aç sayılacağını anlatarak oruçlarını bitirdikten sonra gelmesini önerdim.

Cuma, Kasım 03, 2006


Bugün beyazeşya bayiinde çalışan bir hasta boğaz ağrısı yakınması ile geldi. Satışların nasıl olduğunu sordum. Kampanyalar sayesinde iyiymiş. Uzun vadeler olduğu gibi bir de değiştirme kampanyaları varmış. Örneğin eski buzdolaplarını 100 YTL ye geri alıyorlarmış.

Aldıkları dolapları ne yaptıklarını sordum. Ana firma bunlarla hiç ilgilenmiyor, dolap başına 50 YTL indirim yapıyormuş. Hurdacıya toptan ortalama 25 YTL'den veriyorlarmış. Bayilerin kar marjı %8-9 muş, ayrıca yıl sonunda prim alırlarmış.
Boğazında kriptik tonsilliti olduğundan İecillin 800.000 ünite 1x1 IM verdim.

Çarşamba, Kasım 01, 2006


Bugün yaşlı bir amca prostat ilaçlarını yazdırmak için başvurdu. Emekli bir trafik polis memuruymuş. 22 Eylül 1955 te İzmir'deki ilk trafik teşkilatını kuran ekip içindeymiş. Polis okulundan mezun olduktan sonra eğitim görüp trafik işini o güne kadar götüren belediyeden devralmışlar. Toplam 24 kişilermiş, iki tane 1955 model sıfır Şevrole arabaları varmış, benzin sıkıntıları yokmuş. İlk başlarda trafik ışıkları pek az yerde olduğundan, 6 yıl bilfiil kavşak memurluğu yapmış. O zamanlar araba az olduğu için işleri sıkıcı ve zormuş, Basmane'den dakikada 3-4 araba geçermiş. Güneşli günlerde garın bütün sıcağı üzerine gelirmiş, çok bunaltıcı olurmuş.


Ceza miktarlarında hatalı park 10 lira, ikaz 15 liraymış.

'İkaz nedir?' diye sordum. Mesela polis 'Buradan git!' der de gitmezsen ikaz cezası kesilirmiş.
'Rüşvet olur muydu o zaman da ?' diye sordum.

İzmir'de olmazmış ama bir ara tayin olduğu Denizli'de bu yüzden çok sıkıntı çekmiş, bilaharcırah İzmir'e tayin istemiş, geri gelmiş.