Pazar, Ekim 24, 2010

eyi muz




Geçen hafta Mersinli bir hastam elinde bir torba ile çıkageldi.
"Doktor Bey Anamur'daki bahçemden size muz getirdim" dedi
"Niye zahmet ettiniz, ta oradan buraya taşımışsınız" dedim
"Zaten para ettiği yok eşe dosta dağıtıyoruz. Bize maliyeti kiloda 1 lirayı buluyor, şu anda toptan fiyatı 120 kuruş" dedi
Paketi açıp muzların boyutlarını görünce
"Bunlar yerli muz diye satılanlardan çok büyük ama..." dedim
"Bunlar serada yetişiyor da ondan.


Ayrıca her sene muz ağacı birden fazla meyveli dal verir.
Biz en sağlıklı dalı ayırıp diğerlerini kökünden keseriz.


Böylece tek hevenkte hem daha çok, hem de daha kaliteli muz olur. Tek ağaçtan 90 kiloya kadar ürün aldığımız oluyor" dedi
Hediyesi için teşekkür ettikten sonra bir daha böyle bir zahmete girmemesini rica ettim.




Çağlar ve Olcay'a sevgilerle

Pazartesi, Ekim 18, 2010

bahşiş dilekçesi





Bugün ilaç yazdırmaya gelen bir hasta gemi sayahatinden döndüğünü söyleyince
"Nasıl memnun kaldınız mı?" diye sordum
"Çok memnun kaldık, ilk fırsatta yine gitmek istiyoruz. Geceleri hep yol yapıyor, sabah limana inip geziyorsun. Vize de gerekmiyor" dedi
"Vizesiz nasıl geziliyor?" diye sordum
"Gemide pasaportları alıp manyetik bir kart veriyorlar. Şehre onunla çıkıyorsun. Böylece geri dönmeyen olursa hemen anlaşılıyor. Bizim gruptan birisi gemiye dönüş saatini şaşırmış da büyük olay oldu, polisler falan geldi." dedi




"Söylenen ücretlerden başka bahşiş gibi gizli ücretler de oluyormuş, öyle mi?" dedim
"Kişi başı günlük 7 euro bahşiş var, ama biz yolunu öğrendik. Bir dilekçe yazıp şu kadar bahşiş vermek istiyorum diyorsun. Mesela biz kişi başı 10 euro vermek istediğimizi yazdık. Turun sonunda ekstreye baktık 10 euro düşmüşler. Dilekçe vermeseydik 8 günde 56 euro verecektik. Bu sayede 92 euro cebimizde kaldı. Hizmetleri güzeldi ama zorunlu bahşiş hoş birşey değil" dedi

Salı, Eylül 07, 2010

ehliyet sınavı



Bugün öksürük nedeniyle başvuran bir direksiyon öğretmenine
"Geçenlerde bir arkadaşım ehliyet sınavına girdi. Derslere hiç katılmadığı gibi sınavda da bir parselin etrafında tek tur dönmüşler. Söylediğine göre 4 kez sağa dönmüş, sınav bitmiş. Geri gitmesini, parketmesini, yokuşta kalkmasını falan hiç sormamışlar, zaten sınav yapılan alanda öyle yokuş falan da yokmuş. Eskiden böyle değildi ehliyet sınavları. Neden değişti?" diye sordum
"Milli Eğitime verildikten sonra böyle oldu. Gerçekten de söylediğiniz gibi artık her isteyen kolayca ehliyet alabiliyor ama araba kullanabiliyor mu dersen o yok. Zaten sınavı yapanların arasında bile araba kullanamayan var" dedi



"Nasıl yani, kim yapıyor sınavı?" diye sordum
"Ehliyeti olan öğretmenler, sırayla gelip sınava giriyorlar. Araçta adaydan başka adayın direksiyon hocası ve arkada iki ehliyetli öğretmen oluyor" dedi
"Yani bu öğretmenlere konu ile ilgili bir eğitim verilmeden mi sınav yaptırılıyor?" diye sordum
"Evet, zaten bu işe geçici görevle geliyorlar. Aynı zamanda okulda normal derslerine de giriyorlar . Bu düzenlemeleri yapanlar hiç düşünmüyor, böyle kolayca ehliyet alanlar bir gün kendilerini veya ailelerini ezecek" dedi



Muayenesi sonucunda öksürüğünün içtiği sigaradan kaynaklandığını söyledim ve özellikle kendisininki gibi bir meslekte sigara içmenin handikaplarından bahsederek sigarayı bırakmasını önerdim.

Perşembe, Ağustos 26, 2010

Ön cam çatlağı





Geçen hafta arabamın ön camındaki ufak bir çatlak sıcakların etkisiyle uzamaya başlayınca bugün gittiğim oto-camcısında tesadüfen eski bir hastamla karşılaştım. Kendisine:
"Sıvı camla çatlakları tamir ettiklerini söylüyorlar. Bu cam tamir edilebilir mi?" diye sordum



"Hayır bu çatlak yürüyüp gitmiş, buna hiçbir şey yapılamaz. Zaten o tamir ediyoruz dedikleri de sadece görüntü açısından düzeltme. Camın içine Japon yapıştırıcısı gibi bir malzeme doldurup zımparalıyorlar. Çatlak yerinde duruyor, sıcak soğuk değişikliği olduğunda yine uzar gider" dedi
"Peki çatlağı etrafını çizmenin bir faydası olur mu?" dedim
"Teorik olarak çizdiğimiz kenarın havını alabilsek, yani yuvarlatabilsek olur ama çatlağın içini zımparalamak mümkün olmadığından elmasla çizdiğimiz çizginin kenarlarında da ufak çıtlamalar oluyor. Bu sefer ısı farklarıyla, ya da süratli giderken ön camda olan hava basıncıyla çizdiğimiz çizgiden kaynaklanan çatlaklar oluyor" dedi


"Basınçlı kumla çizilse?" diye sordum.
"Olmaz, cama sadece ısıyla müdahele edilebiliyor. Siz bu camı değiştireceksiniz. Kaskonuz varsa hemen ücretsiz değiştiririz. O kadar ki bazen ufacık nokta gibi çıtlamalar yüzünden camını kaskodan değiştirtenler oluyor." dedi



"Kaskom yok. O zaman ikinci el çıkma cam bulunuyordur" dedim
"Hayır bulunmaz, zira bizim kaskodan parayı alabilmemiz için arabanın camı kırık halde, camsız ve yeni camla fotoğraflarını çekmemiz gerekiyor. Bu nedenle ufak tefek noktaların üzerine çekiçle vurup cama büyük taş çarpmış hale getiriyoruz. Bence lüzumsuz bir iş, arabanın orjinalliğini bozuyorlar" dedi



"Takılan cam orjinalinden farklı mı?" diye sordum
"Hayır bütün camlar aynı kalitededir. Hatta Türk camı en kalitelisidir. Üzerindeki marka değişiyor. Eskiden farkediyordu. Camı ısıtıp bombeliğini verdikten sonra hızlı soğutursanız kırılınca unufak olur, eskiden öyleydi. Şimdi yavaş soğutuluyor ayrıca iki kat camın arasında şeffaf bir vinyl tabakası var, bu da kırılan camın dağılmasını engelliyor. Sizin dıştaki cam kırılmış, içerdeki sağlam" dedi



"Ben ne yapayım şimdi?" diye sordum
"Bence hiçbirşey yapmayın, bu camlar sizi yolda bırakmaz. Eğer çatlak görüşü engelleyecek şekilde uzarsa o zaman değiştirirsiniz, çünkü öyle olursa aracınız muayeneden geçemiyor" dedi

Cuma, Ağustos 13, 2010

zavallı telefon





Bugün eşinin sinirliliğinden yakınan bir hanım kocasını muayeneye getirdi.
Kadından dışarı çıkmasını rica ettikten sonra gençliğinde epey yapılı olduğu belli olan adama ne yakınması olduğunu sordum.
"Doktor Bey benim işim çok stresli, bende de düzgün yapılmayan işe tahammül yok. Bir anda sinirleniyor, bağırıyor, elimdeki cep telefonunu fırlatıp kırıyorum" dedi


"Kaç telefon kırdınız şimdiye kadar?" diye sordum
"Ohoo, yüzü geçmiştir" dedi
"Telefonları toptan mı alıyorsunuz?" diye sordum
"Hayır çocuğu gönderiyorum, aşağıda telefoncu var, bir tane alıp geliyor " dedi
"İkinci el mi?" dedim
"Yok başkasının kullandığı telefonu kullanamam" dedi
"Özellikle ucuz modelleri mi seçiyorsunuz?" dedim
"Artık ne getirirlerse... Öyle ucuzuna da bakmıyorum" dedi


"Cep telefonu çıkmadan önce ne yapıyordunuz?" diye sordum
Masamın üstündeki telefonu işaret ederek;
"Bu telefonları patlatıyordum. Hala da yapıyorum, çekmecemde sürekli yedek telefonlar olur. Bunlar da ahizeyi tepesine sertçe vurunca patlıyor" dedi
"Peki telefonu kırdıktan sonra siniriniz geçiyor mu, yoksa gün içinde aynı konuyu düşünmeye devam ediyor musunuz?" diye sordum
"Hayır benim sinirim öyle anlık, parlayıp geçiyor. Zaten içimde tutsam hasta olurum" dedi


Gerçekten de muayenesinde ruh sağlığını yerinde bulduğumdan ilaç vermedim, öfke kontrolü için spor yapmasını önerdim.
Eşine de bu durumun bir hastalık değil kişilik özelliği olduğunu ve değişmesinin pek zor olduğunu anlattım.
"Hakısınız Doktor Bey. O içinde tutmadığından çok sağlıklı da dışı bizi hasta ediyor" dedi



Fotoğraflar
cep telefonu fırlatma yarışmasından

Salı, Ağustos 10, 2010

elektrik dağıtımı




Bugün ishal yakınması ile başvuran bir Tedaş görevlisine
" Nedir bu elektrik dağıtım ihalesi? Nereden kazanılıyor bu kadar para?" diye sordum
"Devlet Tedaş'ı bölgelere göre adlandırdı ve bu bölgeleri peyderpey satıyor. İzmir Manisa bölgesindeki şirketin adı Gediz Elektrik Dağıtım ama yine Tedaş'a at bir şirket. Bu şirket elektriği EİAŞ 'tan 13 kuruşa alıyor, masraflar kendine ait olmak üzere halka 26 kuruşa satıyor. Aradaki fark kendisine kalıyor. " dedi
" Peki bu kadar büyük paralar mı dönüyor bu işte?" diye sordum


" Şöyle söyleyeyim Gediz Elektriğin aylık cirosu da, yıllık bakım masrafı da 30 milyon lira. Devlet bu bakım ve yeni tesis masrafının bir kısmını ödemeyi taahhüt ediyor. Ayrıca kaçak elektrik ve tahsil edilemeyen fatura miktarları çok fazla. Devlet 'Kaçağı önle, kazancın yarısı direk senin olsun' diyor. İzmir'de kaçak elektrik oranı % 6 ama Diyarbakır'da %64 . Aslında bunu önlemek zor da değil, anlaşmalı avukatlarını gönderip ihtar edip abone yapacaksın." dedi
" Peki Tedaş niye yapmıyor o zaman? " diye sordum
" Devlet işletmesi, ne de olsa politikadan etkileniyor. Mesela seçim dönemlerinde tarımsal sulama elektriğini kesmeyin diye yazı gelir. Ayrıca belediyelerin hiçbiri elektrik parası ödemiyor. En küçük belediyenin bile korkunç miktarlarda elektrik borcu var. Şimdi özelleştirmeyi alan şirket bu paraları tahsil edecek" dedi
"O zaman belediyeler maaş ödeyemez duruma gelmez mi? " diye sordum
"Sonuçta parayı onlar ödemeyecek ki. Belediyeler ağlayacak, İller Bankası ödeyecek "
dedi




" Bu satıştan sonra elektrik fiyatları gerçekten artar mı? " diye sordum
" Fiyatı Elektrik Piyasası denetleme Kurulu belirliyor, onu ikna ederlerse artar. Şirketin kazancı sadece elektrikten değil, görünmeyen pek çok kalem var:
Örneğin inşaatların kendi şirketlerine yaptırılması, direklere reklam alınması, ya da ekstra ücretle özel bakım yapılması gibi kalemlerden de büyük gelir sağlanabilir." dedi
" Özel bakım nedir? " diye sordum



" Diyelim bir hastanenin elektrik sisteminde sorun var, acilen hallolmasını istiyor. Oraya hizmet verip bedelini tahsil ediyorsunuz. Yatırımlarla ilgili de bir 35 madde koyuldu. Buna göre mesela siz binanızı yaptınız, biran önce elektrik bağlatmak istiyorsunuz. Size diyor ki trafoyu sen yap ben elektrik faturandan düşeyim. Ancak bunu faturanın öyle küçük bir yüzdesinden düşüyor ki, yatırdığınız parayı geri almanız 30 yılı bulabilir, tabi ömrünüz yeterse... " dedi

İshali viral tabiatta göründüğünden bunun vücudun bir savunma mekanizması olduğunu anlattım, ilaç vermedim ve bol sıvı tüketmesini önerdim.

Pazartesi, Ağustos 02, 2010

T 9





Bugün başparmağında ağrı ve şişlik yakınması ile başvuran bir genç kıza parmağını zorlayıp zorlamadığını sordum.
Son zamanlarda erkek arkadaşımla biraz fazla mesajlaştık, ondan olabilir dedi.
“Ne kadar mesajlaştınız mesela?” dedim
“Günde 200-300 oluyordu ama artık azalttım, yazmıyorum” dedi




“Ne kadar azalttınız?” diye sordum
“Elliyi geçmez” dedi
“Bu kadar mesaj yazmak çok vakit almıyor mu?” diye sordum
“İki elimle ve T9’layazıyorum, daha pratik oluyor” dedi




“T9 nedir?” diye sordum
“Otomatik mesaj tamamlama. Mesela ‘baba’ yazmak için normalde 2 tuşuna 6 kez basmak gerekirken bu moda 4 kez basılıyor, baba çıkıyor” dedi ve anlamadığımı söyleyince telefonunu çıkartıp gösterdi. Telefon basılan tuşlara göre sık kullanılan kelimelerin içinden en olası sonucu getiriyormuş.
“Ya yanlış kelime gelirse?” dedim
“Sürekli yazdığımı kontrol edip yanlış olursa siliyorum” dedi




Başparmağındaki yakınmaların zorlanmaya bağlı olduğunu, bunun için bu parmaklarını kullanmamasını, ille de mesaj yazmak istiyorsa diğer parmakları ile yazmasını söyledim ve sağ elinin başparmağını dinlendirmek için atele aldım.

Salı, Temmuz 27, 2010

google yasağı




Bugün piknik sonrası allerji yakınması ile başvuran bir bilgi işlem sorumlusuna
"Ne oldu da Google'ın bütün servisleri kapandı?" diye sordum
"Google tüm servislerini tek IP numarasına yükleyince Youtube'un yanı sıra Earth, Translate, Picasa gibi servisleri de yasaklanmış oldu.





Devlet de yasağı sıkılaştırdı, eskiden DNS ayarları değiştirilerek girilirken şimdi sistemde hosts dosyasını değiştirmek gerekiyor" dedi
"Siz sorumlu olduğunuz kurumda çalışanlara bu servisleri açabilirsiniz yani?" dedim
"Evet ama yasağı delmiş oluruz, o yüzden yapmıyoruz" dedi



"Google Türkiye'yi zorlamak için mi bu adresleri birleştirdi?" diye sordum
"Hayır canım, adamların teknik politikaları bu. Türkiye'de olacağız diye bir kaygıları yok ki. Rahat çalışamıyoruz diye devasa Çin pazarından bile çıktılar" dedi
"Esas anlaşmazlık nerden kaynaklanıyor?" diye sordum
"Youtube'un şikayet üzerine çalışan bir denetim sistemi var. Şikayet edilen videoyu kaldırıyor, ama sadece Türkiye'den kaldırıyor. Biz de diyoruz ki tüm dünyadan kaldır. Bunu kabul edersek sansür olur diyorlar. Bunu yasaklatan da ADD, televizyonda gördüm, şikayet eden kişi ben 'Atatürk'e laf söyletmem, sonu nereye varırsa varsın' diyordu" dedi




"Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?" dedim
"Bunu yasaklayamazsınız. Biz görmüyoruz ama bütün dünya görüyor.
Bakın Doktor bey, ben doktoramı yurt dışında yaptım. Oraya ilk gittiğimde herkes bana Geceyarısı Ekspresi filmini soruyordu, ben ise hiç bir şey söyleyemiyor, Türkiye'yi savunamıyordum, çünkü film burada yasaklı olduğundan seyretmemiştim, bir fikrim yoktu. Filmi bütün dünya izlemiş biz yurtiçinde yasaklamışız, bunun ne anlamı var? Bu da aynı şey!" dedi

Kaşıntısı için Terfenadin tb 1x1 yazdım ve özellikle çam ağaçlarının altından uzak durmasını önerdim.

Pazartesi, Temmuz 19, 2010

evde sabun yapımı





Haftasonu katıldığım ROCK-A festivalinin sosyal etkinlikler bölümünde hep merak ettiğim evde sabun yapımını öğrendim.
Dutlar Ekoköyü' nden gelen bir katılımcının anlattığına göre sabun yapmak için öncelikle Potasyum hidroksit içeren kostikli su elde etmek gerekiyormuş. Bunun evde yapımı için bir miktar odun külünü (kömürünü değil) suyun içinde mümkün olduğunca uzun süre bekletip süzdükten sonra kalan suyu buharlaştırarak (ocakta veya ekolojik yöntem tercih edilirse güneşin altında) oldukça derişik bir bazik sıvı elde edecekmişiz..


Daha sonra zeytinyağını kaynatıp içine bu hazırladığımız kül suyundan azar azar ilave ederek pelte kıvamına gelince önceden hazırladığımız kalıplara dökerek soğumaya bırakacak, bir gün kadar soğuyan sabun kalıplar halinde parçaladıktan sonra sabun tozu ve sıvı sabun yapımı için rendeleyerek çamaşır-bulaşık makinesinde toz halinde kullanılırken, sıvı sabun yapmak için yine küllü suyun içinde bir gün kadar bırakacakmışız.
Gösterdikleri örnekler de gerçekten sıvı sabun kıvamında ve görüntüsündeydi.
Sabuna koku vermek için lavanta, defne, bıttım gibi bitkisel yağlar eklemek mümkünmüş.


Bulaşık makinesi deterjanı olarak kullanılırken bardakları matlaştırdığı için yanına parlatıcı olarak elma sirkesi ya da limon kabukları koymak gerekiyormuş.
"Peki ama zeytinyağı çok pahalı bir madde. Böyle sabun üretmek çok maliyetli olmuyor mu?" diye sordum
"Bu sabunu yemeklik yağdan değil ağacın dibine dökülen kurtlu zeytinlerden sıkılan dip yağından yapıyoruz. Her yağhanede bulunan bu yenemeyecek kadar asitli yağın litresi 1.5 lira. Eğer üreticiden alırsanız 50 kuruş. Ekolojik olmanın yanı sıra neredeyse bedavaya evinizin bütün sabun deterjan ihtiyacını karşılayabiliyorsunuz." dediler.





"Bu yağ hiçbir şekilde yenemiyor mu?" dedim
"Büyük fabrikalarda rafine edilirse rafine zeytinyağı olarak satılıyor. %70 rafine zeytinyağına, %30 oranında sızma katılınca da riviera yağı oluyor" diye yanıtladılar
"Kızartma yağlarından da sabun yapılabilir mi?" diye soranlar oldu
"Eğer yağ vasfını kaybedecek kadar yanmışsa olmaz. Yanmamışsa da önce rafine etmek gerekir ki bu da büyük fabrikaların işi" dediler.

Cuma, Temmuz 09, 2010

tek yumurta ikizi





Bugün soğuk algınlığı yakınmasıyla başvuran bir hasta ile aynı soyadında ve aynı doğum tarihinde bir kişi daha olduğunu görünce
"İkiziniz mi var?" dedim
"Evet tek yumurta ikizim var, birbirmimizin tıpatıp aynısıyız, ama şimdi o başka yerde" dedi



"Filmlerdeki gibi bu benzerlikten yararlandığınız oldu mu?" diye sordum
"Okulda sınavlara birbirimizin yerine girerdik. 10 ders varsa beşini ben, beşini o çalışır, sadece çalıştığımız derslerin sınavına girerdik" dedi
"Telepati de oluyor mu aranızda?" diye sordum
"Eskiden, çocukken çok oluyormuş. Annem birimizin kafasına vurduğunda diğeri kafasını tutup ağlarmış. Aynı rüyaları gördüğümüz de çok oluyordu" dedi
"Nasıl bir duygu insanın tıpatıp aynı bir eşinin olması?" diye sordum



"Çok güzel bir şey. Başka kardeşlerimiz de var ama bizim ilişkimiz bambaşka. Bir kere doğumundan itibaren en iyi arkadaşın hep yanında. Herşeyi paylaşıyorsun." dedi
"Hiç kötü yanı yok mu?" diye sordum
"Hep aynı kızdan hoşlanıyorsun, o kötü!" dedi


Cuma, Temmuz 02, 2010

kelepir cip





Bugün ilaç yazdırmaya gelen bir hasta
"Doktor Bey arabaya ihtiyacınız var mı? Cipimi satıyorum" dedi
"Neden satıyorsunuz?" diye sordum
"Hacca gittim geldim, israftan kaçmam lazım. 8 silindirli araba, kilometrede 6 lira yakıyor" dedi


"Vergisi de çok değil mi onların. Neden tüp taktırmıyorsunuz?" dedim
"Vergisi yıllık 3000 lira ama vergi dairesine başvuruyorsun, bunun martrahı yüksek ama o kadar etmiyor diye, düşürüyorlar. Ben dilekçe verdim yıllık 2200'e düştü. Silindir sayısı çok olduğundan tüp taktırmak da 3000 lira tutuyor." dedi
Ne kadar istiyorsunuz?" dedim


"Araba 13 yaşında, full artı full, koltuklar ısıtmalı ceylan derisi, tertemiz, ama 15 000 lira veren yok. Ben de artık binmiyorum, eski bir Renom var ona biniyorum. 300 liraya tüp taktırdım, 1.1 lira yakıyor. Cipi de garaja çektim, satılmazsa 2 sene sonra vergisi düşecek, o zaman kullanacağım. Ne yapacaksın!" dedi

Fotograflar sırasıyla 1951,56 ve 63 model Willys Jeepler

Çarşamba, Haziran 23, 2010

her şey dahil 30 lira




Bugün ishal yakınması ile başvuran bir aileye
"Dışardan bir şey yediniz mi?" diye sordum

"Herşey dahil bir otelde tatile gittik, ondan sonra oldu. Beraber gittiğimiz arkadaşlarımızda da ishal varmış" dediler
"Ne kadardı otelin ücreti?" diye sordum

"Biz erken rezervasyon yaptığımızdan kişi başı 30 liraydı" dediler

"30 liraya konaklamanın yanında üç öğün de yemek mi verdiler?" diye sordum hayretle

"Üç öğünün dışında gün boyu ikramlar vardı. Kahvaltı bitiyor, gözleme başlıyor. Sabah 10'dan gece 11'e kadar her türlü yerli içki bedava. Otel denize sıfır, her gece eğlence, canlı müzik vardı " dediler


"İçkileri fazla tüketilmemesi için ılık, ya da plastik bardakla veriyorlar diye duydum, öyle miydi?" dedim

"Havuz başına plastik bardakla veriyorlardı ama barda oturursan normal cam bardaktaydı, içine buz da atıyorlardı" dediler


İshalerinin muhtemelen oteldeki gıdalardan kaynaklandığını, bunun vücudun içine giren virüs ve toksinlerden kurtulmak için gösterdiği bir tepki olduğunu, bol sıvı tüketmek dışında bir ilaç gerekmediğini, yakınmalarında düzelme olmazsa tekrar gelmelerini söyledim ve oteli durumdan haberdar etmelerinin iyi bir geri bildirim olacağını ekledim

Pazartesi, Haziran 21, 2010

Kenan Evren-Manisa





Bugün ilaç yazdırmak için başvuran emekli bir öğretmene nereden emekli olduğunu sordum
"Alaşehir'den" dedi
"Kenan Evren İlkokulundan mı?" diye sordum
"Hayır ama Kenan Evren'in mezun olduğu ilkokuldan emekli oldum" dedi
"Ziyarete geldiğinde orada mıydınız?" diye sordum.
"Evet tabi çalışıyordum. İlk geldiğinde okulumuzun müdürü, öğrencimiz olan Evren'in baldızının torununun cebine not koyup okula yardım etmesi için kendisine göndermiş. Bunu duyan Milli Eğitim Müdürü sen nasıl beni çiğneyip böyle bir şey yaparsın diye arkadaşımızı görevden aldı, ne cezalar verdiler. Yıllarca terfi alamadı" dedi



"Yardım oldu mu bari?" diye sordum
"Oldu da bize yaramadı. O zaman için 20 milyon lira gönderildi. Aynı duvarı yap boz derken paralar çarçur oldu, okula bir faydası olmadı. Evren Paşa okulu denetlemeye geleceği gün başka okuldan sıralar, mefruşat getirildi, yerleştirildi.



Denetlemeyi atlattıktan sonra bütün sıralar, vesaire kendi okullarına geri gönderildi. Kimse de bu durumu Kenan Paşa'ya açık etmeye cesaret edemedi" dedi

Salı, Haziran 15, 2010

Türkmenistan





Bugün uzun süredir görünmeyen bir hasta kontrole gelince neden geciktiğini sordum
“Yurtdışında, Türkmenistan’daydım” dedi
“Nasıldı Türkmenistan?” diye sordum
“Vallahi ben iş için gittim, bir kamu binasını yaptık, pişman olduk. Kamu binasının parasını alabilmek için 6 ayrı daireden onay alman, o dairelerdeki her düzeydeki memura rüşvet vermen gerekiyor. Ancak bunları tamamladıktan sonra valinin onayına gidiyorsun. Vali ayrıca 10 bin dolar aldı. Ben bizzat verilirken yanındaydım, gayet normal bir şey gibi zarfı alıp cebine koydu. Bu düzen yüzünden pek çok Türk firması batmış zaten” dedi



“Ülke nasıl? Güzel mi? Gitmeye değer mi?” diye sordum
“Memurlar, yöneticiler orada yaşadığından Aşkaabatı imar etmişler, yeşillikler, parklar falan var ama başka şehirlere gidersen berbat! İnsanlar hayvan damı gibi yerlerde 20 yıl önce Sovyetler nasıl bırakmışsa hala öyle sefil yaşıyorlar. Şimdilerde tek tük kamu binası yapılıyor ama kerpiç evlerin arasında sırıtıyor. Ülke bildiğin çöl zaten” dedi
“Yeme içme nasıl, fiyatlar ucuz mu?” diye sordum


“Yemekleri çok yağlı, doğru düzgün lokanta da yok zaten. Bizim buradaki mahalle lokantası taşrada en lüks lokanta sayılıyor. Başkentte Yimpaş'ın yaptığı bir alışveriş merkezi var, herkes oraya gidiyor. Ulaşım çok ucuz. İç hat uçak bileti Türkmenlere 5 , yabancılara 15 dolar. Otobüsler yerli halka bedava, herkese yılda iki üç depo benzin bedava, elektrik bedava, doğalgaz bedava. Zengin ülke ama başka bir şey yok” dedi


Resimler Kazak, Türkmen ve Kırgız Banknotları

Perşembe, Haziran 10, 2010

kilo düşmek






Bugün istirahat isteyen bir öğrenci
"Haftasonu müsabakam var da kilo düşmem lazım" deyince ne kadar kilo düşeceğini sordum
"Fazla değil 2 kilo, bir günde düşerim" dedi
"Bir günde 2 kilo çok değil mi? Nasıl düşüyorsun? " diye sordum
"Daha önce bir haftada 9 kilo düştüm, siklet değiştirmem gerekiyordu. O zaman günde sadece bir paket diyet bisküvi ile bir bardak çay içip her gün 6-7 saat antreman yapmıştım." dedi
"Antremanda ne yapıyorsun?" diye sordum
"15-20 kilometre koşup geri kalan zamanlarda ağırlık çalışıyorum" dedi


Bu şekilde kilo vermenin vücut için çok yıkıcı bir durum olduğunu söyledim ve
"O dokuz kilo verdiğin hafta antreman sırasında ani kalp durması ile hayatını kaybedebilirdin" dedim



"Evet artık bir üst kiloya çıktım, öyle çok aç kalmıyorum, sadece ekmek yemiyorum, yemek yiyorum. Her kilonun bir gediklisi oluyor, o kiloda hep o birinci oluyor. Ben de şimdi kilomu buldum, sürekli birinci oluyorum" dedi


Kendisine sportif başarını elbette çok önemli ve güzel bir şey olduğunu ancak spor yaparken esas konunun sağlığımızı korumak olması gerektiğini gözden kaçırmaması gerektiğini anlattım ve hasta olmadığı için istirahat veremeyeceğimi söyledim.