Pazartesi, Mart 31, 2008

topçu




Bugün emekli bir topçu assubayı ilaç yazdırmaya geldi.

Son zamanlarda sınırımızda yapılan topçu atışları kafamı kurcaladığından bu atışların GPS le mi, yoksa haritayla mı yapıldığını sordum.
“Haritayla yapılır, en azından bizim zamanımızda öyleydi” dedi.
“GPS nedir biliyor musunuz?” dedim, bilmiyormuş.
“Siz nasıl yapıyordunuz atışları?” diye sordum.
“Topçu hep dağın arkasına atar, zaten görerek atış yaptığımız zaman o ölmeden önceki son atışlarımızdır, düşman o kadar yakına geldiyse..” dedi gülerek.
“Dağın arkasına görmeden nasıl atıyordunuz?”dedim.

Dağın tepesinde bir gözetlemeci durur, hedefin koordinatlarını, kaç metrede olduğunu bildirir, biz de obüslerle ona uygun eğik atış yaparız” dedi.
“Peki mesafeyi nasıl ayarlıyorsunuz, mermilerin içinde standart miktarda mı barut vardır?” dedim.
“Standart barut, dabanca gibi hafif silahların mermisinde olur. Biz hedefin mesafesine göre barut hakkını, hedefin durumuna göre de başlığını ayarlarız. Eğer yayılmış bir piyadeye ateş edilecekse yerden 20 yarda yukarda patlayıp geniş alanı etkileyen başlık kullanılır, yok eğer bir bataryayı imha etmek istiyorsan yere değince patlayan tahrip başlığı kullanılır” dedi.

“Barut miktarını nasıl ayarlıyorsunuz, tartıyor musunuz?” dedim.
Mermi kovanında yedi torba barut bulunur, gözetlemecinin verdiği istihbarata göre mesafe hesaplanır, barut hakkı eksiltilir, yani torbalardan bir kısmı alınırmış.

Kıbrıs harekatına da katıldığını söyleyince adaya nasıl çıktıklarını sordum.

Ateş altında çıkartma gemileriyle çıkmışlar, toplar ayrı gemilerdeymiş.
“Ateş altında çıkartma yapmak çok stresli bir iş olsa gerek” dedim.
“Yaşamayan bilemez. Bak şimdi asker neden 1 haftada geri geldi diye tartışıyorlar. Bir metre kar altında, eksi 40 derecede harekat yapmak nedir bilmiyorlar, sıcak evlerinden konuşuyorlar” dedi.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Aaah ahh, babamın meslekdaşı... Babam da Kıbrıs harekatında paraşütle Gönyeliye inenlerdendi. Düşünsenize, siz paraşütle süzülerek aşağıya doğru iniyorsunuz, ama ateş altında... Vurularak inenler,, rüzgarın savurmasıyla Karalioğlu tarafına sürüklenip rumların kucağına düşenler.. Bence de sıcak evlerimizden konuşmak çok kolay, hasbelkader babam orada ölseydi (ki vurulmuştur, gazidir kendisi) bizler yetim büyüyecektik, kimin ne kadar umurunda olacaktı. Farkındayım, biraz acı yazdım , ama gerçekler böyle.. O zamanlar 5 yaşındaydım, harekat sonrası biz de gittik adaya annemle.. 1 sene kadar yaşadık ama, düşünün artık Girnenin virane ortamını.. Valla o yıllara döndürdü beni bu yazı.. Elinize sağlık Bora bey...
egeden

Dişi Kuş dedi ki...

Bora Bey merhaba, blogunuzu uzun zamandır keyifle takip ediyorum ancak blog her eklenen yazı ile daha yavaş yükleniyor sanki. Blog ayarlarınızı bir sayfada en fazla bir haftalık yazı gösterecek şekilde ayarlasanız hız artacak gibi. Ne dersiniz? :)