Bora Bey, paslanmaz çelik aslında paslanır :) Bulunduğu ortama bağlıdır paslanmama kapasitesi. Mesela suda paslanmasın diye üretilen çelik alınıp da toprakta kullanılırsa paslanır. Paslanmasın diye çeliğe krom eklenir. Pas denilen şey aslında bildiğimiz yanma, oksitlenme. Çelikte bulunan krom havadaki oksijenle oksitlenir ve yüzeyde incecik bir koruyucu tabaka oluşturur. Tıpkı yaraların kabuk bağlayıp, mikropların içeri geçmesini önlemesi gibi bir mekanizma aslında bu. Bir de bence çeliğin en özel ve en güzel üretim süreci samuray kılıçlarının - katana- yapımıdır. Konuyla ilgili national geographic'in çok hoş bir belgeseli var :)
çeliğe su verme hikayesi, "ve çeliğe su verildi" kitabından mı aklınıza geldi?:)
yıllar önce okumuştum kitabı ve bir ajansda çalışırken, bir çelik üretecisinin kataloğuna başlık olarak kullanmıştım. neden sonra içime sinmeyip, patronlara kitaptan bahsettim. çok dindarlardı, kitaptan haberleri yoktu ve ideolojik olarak böyle bir başlığa karşı çıkarlar, diye düşündüm. yok, dediler, olsun, güzel başlık.
her şey böyleydi de ben, çeliğe su vermek nedir, biliyor muydum? hayır. onu da şimdi öğrendim. teşekkür ederim.
* ferda hanım'ın sorduğu soru benim de aklımdan geçmedi değil, bora bey. o halde sizde ne iyi bir hafıza var. soruların cevaplarını samimiyetle öğrenmek istiyorsunuz, demek ki.
Merhaba... Yiğenimin tavsiyesi üzerine bloğunuza geldim... Ateş ve su,yaşam ve ölüm, çelik ve su gibi karşıtlıkları bir araya getirmek... Su, ateşi yok eder,hizaya getirir, doğrudur; tersi de doğrudur, yüzlerce derecelik ateşte tutulan bir demire su döküldüğünde onu nasıl da sertleştiriverir. Su ve ateşin bileşkesinden böyle güzellikler de çıkıyor. Diyalektiğin has ve şaşmaz yasasıdır karşıtların birliği. diyor değişik insanların değişik konularına böyle merak duyan, ve böyle güzel anlatan size selam gönderiyorum...
'Pick' konusuna değinecektim ama Özlem hanım benden erken davranmış.
Evet, 'pick' değil 'pig' olacak. 'Domuz' anlamındadır, malum.
'Domuz demiri' denilmesinin sebebi tarihseldir. İlk üretimler sırasında, prosesten çıkan eriyiğin döküldüğü kalıplar (yukarıdan bakıldığında) annesinden süt emen domuz yavrularına benzetilmiş...
Yani, bir nebze 'Niagara'nın 'ne yaygara ne yaygara'dan gelişi gibi :) ama bu gerçek.
Hayat sanki bir deniz, biz de suyun üzerinde ilerliyoruz. İlk zamanlarda, çocuklukta falan, deniz çok dalgalı, sen ise sanki ufak bir salın üzerinde çırpınıyor, bir an önce hızlı hızlı gitmek istiyor, ancak pek fazla yol alamıyorsun.
Zaman geçtikçe teknen büyüyor, kalitesi ve hızı artıyor, ancak senin hızlı gitme isteğin git gide azalıyor.Yavaş yavaş tadını çıkararak gitmek, etrafı seyretmek istiyorsun. Ancak çocuklukta hızlı gitmek ne kadar zorsa, yaşlandıkça yavaşlamak da o denli zorlaşıyor. Bütün motorlarını istop etsen bile artık kocaman bir gemi olmuş olan aracın çarşaf gibi denizin üzerinde hızla ve sessizce kayıyor. Sen ise güverteden geminin pruvasının yardığı suların iki yana doğru açılarak uzaklaşmasını ve ufukta beliren karşı kıyının hızla yaklaşmasını hüzünle izliyorsun.
9 yorum:
vay be.
Bora Bey, paslanmaz çelik aslında paslanır :) Bulunduğu ortama bağlıdır paslanmama kapasitesi. Mesela suda paslanmasın diye üretilen çelik alınıp da toprakta kullanılırsa paslanır.
Paslanmasın diye çeliğe krom eklenir. Pas denilen şey aslında bildiğimiz yanma, oksitlenme. Çelikte bulunan krom havadaki oksijenle oksitlenir ve yüzeyde incecik bir koruyucu tabaka oluşturur. Tıpkı yaraların kabuk bağlayıp, mikropların içeri geçmesini önlemesi gibi bir mekanizma aslında bu.
Bir de bence çeliğin en özel ve en güzel üretim süreci samuray kılıçlarının - katana- yapımıdır. Konuyla ilgili national geographic'in çok hoş bir belgeseli var :)
hastalarınız bu tür şeyleri anlatırken sonradan bloğa aktarma esnasında eksik veya hata olmasın diye ses kaydı yapıyor musunuz ?
daha neler :)
Çok ilginç!
çeliğe su verme hikayesi, "ve çeliğe su verildi" kitabından mı aklınıza geldi?:)
yıllar önce okumuştum kitabı ve bir ajansda çalışırken, bir çelik üretecisinin kataloğuna başlık olarak kullanmıştım. neden sonra içime sinmeyip, patronlara kitaptan bahsettim. çok dindarlardı, kitaptan haberleri yoktu ve ideolojik olarak böyle bir başlığa karşı çıkarlar, diye düşündüm. yok, dediler, olsun, güzel başlık.
her şey böyleydi de ben, çeliğe su vermek nedir, biliyor muydum? hayır. onu da şimdi öğrendim. teşekkür ederim.
* ferda hanım'ın sorduğu soru benim de aklımdan geçmedi değil, bora bey. o halde sizde ne iyi bir hafıza var. soruların cevaplarını samimiyetle öğrenmek istiyorsunuz, demek ki.
Merhaba...
Yiğenimin tavsiyesi üzerine bloğunuza geldim...
Ateş ve su,yaşam ve ölüm, çelik ve su gibi karşıtlıkları bir araya getirmek...
Su, ateşi yok eder,hizaya getirir, doğrudur; tersi de doğrudur, yüzlerce derecelik ateşte tutulan bir demire
su döküldüğünde onu nasıl da sertleştiriverir. Su ve ateşin bileşkesinden böyle güzellikler de çıkıyor.
Diyalektiğin has ve şaşmaz yasasıdır karşıtların birliği.
diyor değişik insanların değişik konularına böyle merak duyan, ve böyle güzel anlatan size selam gönderiyorum...
Ufak bir detay, Türkce de pik diye gecer ama Ingilizcesi pig-iron olacak, pick degil.
'Pick' konusuna değinecektim ama Özlem hanım benden erken davranmış.
Evet, 'pick' değil 'pig' olacak. 'Domuz' anlamındadır, malum.
'Domuz demiri' denilmesinin sebebi tarihseldir. İlk üretimler sırasında, prosesten çıkan eriyiğin döküldüğü kalıplar (yukarıdan bakıldığında) annesinden süt emen domuz yavrularına benzetilmiş...
Yani, bir nebze 'Niagara'nın 'ne yaygara ne yaygara'dan gelişi gibi :) ama bu gerçek.
http://www.allwords.com/word-pig+iron.html
Yorum Gönder