Çarşamba, Haziran 17, 2009

futbol




Bugün sağlık raporu isteyen 17 yaşında bir gence sebebini sorunca
"Futbol seçmelerine katılmak istiyorum" dedi
1 ligde alt sıralarda yer alan bir kulübün seçmelerine katılacakmış.
"Seçilirsen transfer ücreti ödüyorlar mı?" diye sordum
"Başlangıçta 30 bin lira veriyorlar, ayrıca asgari ücretten maaş bağlayıp sigorta da yaptırıyorlar" dedi
"Peki oraya gidersen okulun ne olacak?" diye sordum
"Seçilirsen zaten yurtta kalır gibi kulüpte yatıp kalkıyorsun, yemen içmen oradan. Ayrıca seni spor akademisinde de okutuyorlar" dedi
"Seçilirsen bayağı hayatın kurtulacak yani" dedim
"İnşallah" dedi


"Şimdi para kazanıyor musun?" dedim

"Oynadığım kulüpten malzeme alıyorum. 2 yıl öncesine kadar malzemelerimi de kendim alıyordum. Kolay değil, ilkokul 1 sınıftan beri futbol oynuyorum. Bir çift krampon 160-170 lira, bir yılda 2-3 çift eskiyor. Kulübe gidiş geliş yol paraları falan, az masraf etmedi ailem de benim için" dedi


Fotograflar 94 milyon euro'ya Real Madrid'e transfer olan Cristiano Ronaldo

8 yorum:

uzmanamator dedi ki...

Gençlere bu örnekler oldukça gerçekten de ya popçu ya topçu tabiri dillerde kalmaya devam edecek.Bazen mühendis olmak yerine ben de daha hızlı ve daha fazla para kazanabileceğim bir meslek mi bulsaydım diyorum sonra yapılar aolan aşkımı görüyorum benim beceriksizliğim yapıp yapabileceğim bu ...
İnsanları iyi yönlendirmek lazım aileler futbol için masrafı yatırım görüyor ama o genc baterist,piyanist veya jimnastikçi olmak isteseydi iş değişirdi ...

otomatikkepce dedi ki...

Türkiye deböyle çocuklar futbolcu olsun diye aileler herşeyi feda edebiliyor. 80 milyonluk ülkeden 5 tane atlet çıkmıyor veya jimlastikci olimpiyatlarda sadece güreş ve halter de varız
para nereye herkes oraya
hülya

kamøløsø dedi ki...

umarım seçmeleri kazanır. yoksa gerçekten işi zor.
bu yazınızı okuyunca hentbol milli takımında okuyan bir arkadaşın söyledikleri geldi aklıma.
Babası, bu arkadaşı 4 yaşından itibaren spor yapmaya teşvik etmiş. spor yapmaya çok genç yaşta başladığı için oldukça atletik bir yapısı olmuş 11 12 yaşlarında. sonra bir gece babasıyla oturup konuşmuşlar...büyük bir rekabet riski içerisinde kaybolmayı göze alarak çok sevdiği futbol sporuna mı yönelmesi, yoksa çok daha az bilinen, bu yüzden de yaşamımı kolayca kazanabileceğim bir spora mı yönelmelisi gerektiğini uzun uzun düşünmüşler..
ikinci seçeneği seçmiş, ve hentbol milli takımına çok fazla zorlanmadan seçilmiş.
hem liseyi hem de şimdi okuduğu üniversiteyi en pahalı okullarda okuduğu halde hiç para vermemiş, aksine aldığı burslarla ayda ortalama 2000 tl geliri rahatlıkla tutturabiliyormuş.
bire bir olmasada buna benzer şeyler konuşmuştuk. liselere ve üniversitelere giriş sınavı bir saat bile üstelik sürekli farklı ülkelerde gezerek en iyi okullarda okuyabilmesi inanılmaz birşey bence.
ileride bir gün çocuğum olduğunda benim de bu yöntemi deneyesim geliyor... :).çocuğumu fazla bilinmeyen bir spora yönlendirip milli takıma seçilmesini sağlamak...sadece benim girdiğim o anlamsız, zaman kaybı sınavlara girmemesi bile yeterli olur aslında.

meren dedi ki...

Geçenlerde "Sugar" isimli bir film izledim. Tavsiye ederim. Sonra filmin etkisi ile futboldan neden bu kadar nefret ettiğimi yeniden düşündüm. Sebebini buraya da ekleyeyim, dursun istedim:

"Ben gençken, İzmir’de yaşadığım muhitte bu sistemin bir benzerinin Türkiye içinde de var olduğuna şahit olmuştum. Mahallede güzel top oynayan gençlerin en büyük hayali bir şekilde Karşıyaka ya da Göztepe spor kulüpleri tarafından keşfedilmek, sonra da Fenerbahçe’ye, Galatasaray’a transfer olmak idi. Her mahallede de yarı ciddi bir mahalle takımı ve bu takımların başında da “tamamen şans eseri Fenerbahçe yerine bu mahallenin takımını çalıştırmakta” olan antrenörler olurdu: işi gücü olmayan, bir zamanlar bu gençler gibi yola çıkıp becerememiş, şimdi küçük bir takıma satacak oyuncu yetiştirmek tek geçim kaynağı kalmış çapulcular. Bu adamlar bir şekilde çocukları öyle gaza getirirlerdi ki bir kısmı okula, derslere vakit ayırmak yerine var güçleri ile futbolcu olmaya çalışmaya karar verirlerdi. Ondan duyulacak bir iltifat, o çirkin yüzde belirecek bir gülümseme etrafında pır pır dönen çocuklar için dünyaya bedeldi. Fakat Muhsin yetenekli/yeteneksiz ayırmazdı. Herkese gülümser, her gence ümit verirdi. Çünkü ne kadar çok çocuk tüm gücüyle denerse içlerinden birisinin gerçekten bir kulübün ilgileneceği noktaya gelme olasılığı o kadar artardı; kafası pek çalışmazdı Muhsin’in fakat olasılıktan pek iyi anlardı. Küçük olmama rağmen bu durumu fark ettiğimde kendime yakın bulduğum arkadaşlarıma okulu bırakmamaları, bir meslek sahibi olmak için çabalamaları, futbolu hobi seviyesinde tutmaları için yalvarıp rahatsızlık veren bir insana dönüşmüştüm. İçlerinde iyi oynayanlar da vardı, hatta bir tanesi Karşıyaka Spor Kulübü ile bir yıllık sözleşme bile imzaladı.. O mahalleden ayrıldığımda lise birinci sınıf öğrencisi idim. Annem halâ aynı yerde oturduğundan arada bir gidip geldiğim bir yerdir, dolayısıyla rastlantı eseri de olsa kendilerini görürüm, haberleri bir şekilde kulağıma çalınır. Bir dönem aynı okulda okuduğum bu gençlerin birisi en son gördüğümde Migros’ta kasiyer, diğeri bir sanayi sitesinde çaycı, bir diğeri ise uyuşturucu, mafya mevzularına bulaşmış Belçika’ya gitmekten, milyoner olmaktan bahseden bir andaval idi. Bana bir kaç defa benim bir gün harika bir futbolcu olacağımı, muhteşem bir tekniğim olduğunu fakat biraz daha fazla çalışmam gerektiğini söylemiş olan, okulun önümdeki en büyük engel olduğunu ima eden Muhsin ise halâ oralarda idi. Ne “ben sizi yetiştireceğim” diyerek hayatını bellediği çocuklar ne de 6′lı ganyanlar onu kurtarabilmişti. Çark dönmeye devam ediyordu. Futbol sektörü işleyen bir saat, böyle küçük çarklar da Fenerbahçe, Beşiktaş gibi büyük çarklar ile aynı sistemin bileşenleri. Hepsi kokuşmuş, pislik içinde işleyen bir sistemin parçaları. Hoş futbol günümüzde işleyen, içine bir sürü insanın para, emek ve zaman akıttığı ve sonucunda yalnızca bir kaç kişinin cebini dolduran sistemlerden sadece birisi olduğundan o kadar üstüne gitmenin de alemi yok belki."

kamøløsø dedi ki...

meren, çok güzel bir bakış açısıyla anlatmışsın gerçekten...
yazın birçok şeyin iç yüzünü açıklıyor
aslında.
mesela "futbolcu olma hırsı" yerine "para kazanma hırsı" yazarsak, bu durumda secretvari kitaplarda bizim Muhsin abimiz oluverir.
saygılarla..

bir okur dedi ki...

futbol seven, takım tutan birisi değilim. en sevdiğim spor tenis ve buz patenidir zaten. amatör izleyiciyim sadece. ancak şu yorumlara iki laf edip gideceğim izninizle. birincisi popçu ya da topçu tabiri ile küçümsenen gerçekten de büyük maddi gelir ve ün kaynağı olmaktan daha öte bir anlamı benim için de ihtiva etmez futbol ve şarkıcılık. ancak bu onları küçümseme ve hor görme hakkını da kimseye vermez. neticede çocuklarının doktor vs mühendis olmalarını isteyen ebeveynler de babalarının hayrına istemiyorlar bunu. çocuklarının hayrına derseniz şimdi, orda durun derim. bu meslekler hayatta maddi yönden kişiyi tatmin eden işlere sahiptirler. iyi para kazanan evlat, anaya da bakar babaya da hesabını gütmeyen bir avuç anne baba için de konuşmuyorum şurda. biline. ikinci bir argüman da her şeyin materyal değerlerle ölçüldüğü bir dünyada çocuğunuzun kaybeden olmasını tercih mi edersiniz? gelelim diğer konuya bu ülkenin neden şöyle bir ritmik jimnastik bir atletizm madalyası yok. buyrun alaydınız. imkan mı yoktu dersiniz. şansınızı yaratsaydınız şartları zorlayarak. hint fakirleri kıvamında yaşayan yoksulluğa yeni içerikler katan doğu avrupa ülkeleri nasıl götürüyor madalyaları. hadi siz sporcu olmadınız ya da olamadınız elinize üç beş kuruş geçtiğinde, olimpiyata gitmek isteyen vatandaşınıza ne gibi katkıda bulundunuz. ne yapacaktık demeyin. bir çift ayakkabı alınabilir elden başka şey gelmiyorsa bile. yapılacak çok şey dururken, atletizm madalyası alamayan ülke vatandaşı burukluğunu yaşayıp ahkam kesmekte ben size madalya takarım üzülmeyin. çocukların hayallerine ve hayatlarına nuri alço edasıyla yaklaşan antrenöre ne sözüm olabilir. ancak bunun sorumlusu futbol değil onu böyle modern bir insan ticaretine dönüştüren zihniyet. arkadaşlarınıza üzüldüm ama çaycılık ya da kasiyerlik de hayatımızda ihtiyaç duyduğumuz meslekler. onlar olmasa dünya daha mı iyi olurdu sanıyorsunuz? anlamadım. sonuçta kimseyi yargılamak değil burada yaptığım. kimseye de karışamam ne haddime. ancak insanların bir şey söylediklerinde şapkayı önlerine koyup bi düşünmeleri taraftarıyım. (yayınlarsanız çok memnun olurum doktor bey)

meren dedi ki...

"arkadaşlarınıza üzüldüm ama çaycılık ya da kasiyerlik de hayatımızda ihtiyaç duyduğumuz meslekler. onlar olmasa dünya daha mı iyi olurdu sanıyorsunuz? anlamadım" demişsiniz. Huyum değildir ama anlatayım (öncelikle, çaycılık ya da kasiyerlik meslek değildir, kendi başınıza öğrenebileceğinizi tahmin ettiğimden sadece hatırlatmakla yetiniyorum).

Şahsen hayatımın değişik dönemlerinde çaycılık da yaptım, kasiyerlik de. İkisinin de utanılacak şeyler olmadığını biliyorum.

Fakat genç yaşında birilerinin vaatleri ile hayatını alt üst edip, eli boş dönünce yapacak başka hiç bir şeyi olmadığı için çaycı ya da kasiyer olmak zorunda kalmak ile liseyi, belki üniversiteyi bitirip çaycı ya da kasiyer olmayı tercih etmiş olmak arasında çok büyük bir fark var.

Bu döngünün pekalâ farkında olan fakat yine de Muhsin'leri besleyen, "bize adam bulur Muhsin" diye onun sırtını sıvazlayan kulüpler biz "kasiyerlere", "çaycılara" da ihtiyaç duyuyoruz diye daha az suçlu değiller. "Kasiyerlik, çaycılık kötü şeyler değiller, onlara da ihtiyacı var bu dünyanın" diyerek kulüpleri aklamaya mı çalışıyorsunuz yoksa sırf laf olsun diye mi konuşuyorsunuz anlayamadım açıkçası.

bir okur dedi ki...

sayın meren,

bilmem yazımın son kısmını nasıl okudunuz. kulüpleri aklamak gibi bir niyet beslemediğim gayet ortada iken, bu soruyu yöneltmeniz bana siz laf salatası hazırlıyormuşsunuz gibi görünüyor. (bknz:çocukların hayallerine ve hayatlarına nuri alço edasıyla yaklaşan antrenöre ne sözüm olabilir. ancak bunun sorumlusu futbol değil onu böyle modern bir insan ticaretine dönüştüren zihniyet.) burada kulüplerin avukatlığına soyunmuş bir halim mi var yoksa siz okuduğunu işine geldiği gibi anlayanlardan mısınız?