Pazartesi, Nisan 28, 2008

sarıkamış


Haftasonu okuduğum Köprülü Şerif (İlden)’in anılarından, Sarıkamış muharebesinin tüm diğer unsurların yanı sıra ordunun elinde doğru düzgün harita olmayışından da kaynaklandığını öğrendim.
Sarıkamış’ta tümen komutanı olarak yer alan Şerif Bey’in anıları teknik ve askeri ayrıntıların çokluğu nedeniyle biraz güç okunur olsa da daha önce kıyısından köşesinden okuduğum Sarıkamış’ı daha genel olarak kavramamı sağladı.
Anladığım kadarıyla 20 gün içinde 120 bin kişilk bir ordunun 110 bin ferdinin kaybı ile sonuçlanan bu felaketin temel nedeni Enver Paşa’nın alay bile komuta etmeden başkomutanlığa getirlmesi ve gerçeklerden kopuk hırsıymış.

9. ve 10. Kolorduların Allahuekber Dağlarını aşmaları (aşamamaları) bir zorunluluktan değil, Enver Paşa'nın Balkan Harbindeki eziklikle, ve kurmay heyetini oluşturan Almanların (aslında Rusları Batı cephesinden uzak tutma niyetiyle) gazıyla Ruslara karşı fantastik bir zafer kazanma (hissettirmeden arkalarına dolaşarak “ters cephe savaşı” tabir edilen sırtını Kafkasya’ya vererek Rusları yok etme) çabasından kaynaklanmış. Bölgeyi hiç tanımayan Alman kurmay heyeti ellerini haritanın üzerinde hızlı hızlı kaydırıp çevirme planları yaparken aklı başında Türk subayların ordunun, hele kış koşullarında harita üzerindeki eller kadar hızlı hareket edemeyeceğini söylemelerinin faydası olmamış. Enver Paşa hesapsızca, insan faktörünü hiç göz önüne almadan hareket etmiş. Bir subayın harekata dair anıları şöyle:
“Herkes Sarıkamış’ı hücum edilecek tepenin hemen arkasında sanıyordu, çünkü elimizdeki 1:200 000 ölçekli haritada (Oltu paftası) kötü şansa mahkum bir hattat kalemi, kitabe kenarında bir kaç yolun birleştiği bir noktaya, haritanın öbür yazıları tür ve oranında “Sarıkamış” adını oturtmuştu. Gerçekte Sarıkamış 8 km. kadar daha uzaktaydı.
Komşu bir paftanın yakın bir yerini-yolların nereye gittiğini göstermek amacı ile haritanın kitabe çizgileri içine yazmak bazı ülkelerin topoğraflarına göre bir kuraldır. Fakat yazını türü, metindeki yazıların türünden kesinlikle başka karakterde seçilir.

Haritaya göre üç saat sonra doruk çizgisindeki boyun noktasını geçeceğimizi sanıyorduk.İki katı uzaklıkta yol aldık, yine yokuştan kurtulamadık.
Topçuların bu dik ve karlı dağ yolundan nasıl çıkacaklar aklım almıyordu.Biz zahmetle güçlükle, fakat disiplin ve düzenden ayrılmayarak en sonunda çıktık. Fakat bizi arka tarafı iniş bir boyun noktas değil, çok geniş ve uçsuz bucaksız görünen bir kar yaylası karşıladı. Pek yorulmuş ve takatsiz düşmüştük. Tam yayla üzerinde keskin bir rüzgar ve ardından şiddetli tipi başladı. Bu andan itibaren gözgözü görmez oldu. Kimsenin kimseye yardım etmesi söz söylemesi, sesini duyurması imkanı kalmadı. Subaylar çok uğraştı fakat kolordu çözülüp eridi. Hala gözümün önündedir. Yol kenarında karların içine çömelmiş bir er bir yığın karı kolları ile kucaklamış, titreyerek, çığlık atarak dişleriyle kemiriyor, tırnaklarıyla kazıyordu. Kaldırıp yola götürmek istedim, umursamadı. Beni hiç görmüyor duymuyordu. Zavallı cinnet geçiriyordu. Böylece şu uğursuz buzlar içerisinde biz belki onbin kişiden fazla insanı bir günde karların altına bıraktık ve geçtik.Enver Paşanın karakteri ile ilgili bir iki pasajı da buraya almak istiyorum:
Edirne’de bazen otomobille gezerdik. Enver paşa şöförü bir yana iter ve otomobili kendi kullanırdı. Canımız ağzımıza gelirdi. Ne dere dinler, ne tepeyi görür, inişe yokuşa en büyük süratle sürer götürürdü, bize neler çektirmezdi (…) aceleci, inatçı, dik başlıdır.
Enver Paşa geride karargahta oturup muharebeyi yönetmesi gerekirken en önde avcı hatlarında gezmekte, askerlere o anda aklına esen emirleri vermekte, birlikler arasında koordinasyonu bozmaktadır:
Akşam oldu saldırı eldeki birkaç yüz eri ve yirmi otuz subayı gömmekle sonuçsuz olarak bitti, fakat Enver yine öyle endişesiz hain kaldı. Çerkesköy tarafından, önünde boynu bükük bir çocukla yanımıza geldi:
-Kaçarken tuttum, kurşuna dizilecek! emrini verdi.
Ateşin karşısına getirdik ve sorguladık
-Çocuk sen kimsin, hangi birliktensin? dedik.
Tümen komutanı Albay Arif Bey “kaçak" diye hayatı gaspedilecek olan bu çocuğu tanıdı. Harp okulunun son sınıfını tamamlamadan çıkmış, savaşın ilk gününden beri bilmem hangi bölükte takım kumandanlığıyla güzel hizmetleri geçmiş.Çerkesköy hücumu sonrasında takımı -zaten beş on kişiymiş- tümüyle yok olmuş. Kendisi alay komutanını ararken yine avcı hattında bir ağacın altında biraz soluklanmak için oturmuş. Enver Paşa hazretleri o sırada kendisini yakalamış getirmiş.

Bu çocuk 17-18 yaşlarında zayıf, sarı benizli, yoksul durumda bir gençti.Anlattığı şeyler doğru da olabilirdi, yanlış da. Fakat şu kesindi ki bu çocuk Çerkesköy eteklerine kadar tabanı delik bir çift potin, çok eski ve örselenmiş ince bir kaputla titreye titreye sürüklenmiş gelmişti. Ve gerilerde değil, ileride, hepimizden daha ileride avcı hattında biraz dinlenmek için oturmuştu.
Enver Paşa’ya bu konuda itiraz edilemezdi, çünkü çocuk tümene sorgulanmak için değil öldürülmek için verilmişti. Bununla birlikte biz emri yürürlüğe koymadık, belki bir zafer falan kazanılır da bağışlattırırız dedik.
O gün zafer kazanılmamış, Enver de emrini unutmamıştı.Ertesi gün bize
“O kaçağı kurşuna dizdiniz mi?” diye sordu.

“Hayır efendimiz, Divan-ı Harp edilmesini buyurmuşsunuz” cevabı verildi.
Enver cevap vermeden emrini tekrarladı ve çocuk tümen karargahı muhafız bölüğüne teslim edildi. Allah zavallı, renksiz hasta çocuğa rahmet eylesin. Bu günahsız, hızla gelen zulmün şehidi bize birçok zaman iç sızısı oldu. Çoğumuzun evinde buna yakın oğullarımız vardı.Hala fersiz gözleri, zayıf, bitkin, iki bacak üzerinde güçlükle duran iki avuçluk vücutcağızı, ince kolları, bükülen boynu gözlerimin önündedir.

Bu çocuk da doğal olarak bir anadan doğdu, O ana yavrusunun beşiğini sallarken -tıpkı Enver’in anası gibi “Büyüsün paşa olsun” diye ninni söyledi. Enver'ler paşa oldular çünkü ocak söndürmesini, evler yıkmasını, ordular batırmasını bildiler, fakat bu çocuk teğmen bile olamadı. Şimdi ise şımarık ve katil bir uğursuzun beceriksizlik ve bilgisizliğini örtmek için sert disiplin adına verdiği emirle suçsuz ve günahsız olarak kurşuna dizildi.
Enver’in şu beş on yıla sığdırdığı cinayet ve hıyanetleri belki Sirus’un zulümünden çoktur, fakat şu zavallı çocuğu şanssız annesine çok görmesi kadar büyük bir cinayeti yoktur, ve olamayacaktır.

11 yorum:

DucdesLombards dedi ki...

ellerinize sağlık. pek içli yazmışsınız azizim. teşekkür ederim.

Unknown dedi ki...

gözlerim doldu okurken. o komutan gibi yüreğim sızladı, isyan edesim geldi...

Adsız dedi ki...

Sarıkamış'ta olanların tarih derslerinde bir cümle ile geçilmesi ve Enver Paşa'dan hala "paşa" diye bahsedilmesi (sanki bi kerecik bir hata yaptı işte yazık, affedin efendiler demişler de, paşalığına dokunmamışlar), tarih kitaplarında daha kim bilir ne yalanlar var (ya da saptırılmamış bir şey var mı) diye düşündürüyor insana.

Remomythe dedi ki...

içler acısı bir facia...doyumsuz tatminsiz yeteneksiz ama ihtiraslı idareciler ,liderler..işte dünyanın başbelaları... yanlış hatırlamıyorsam ,Hitler mi Mussolini mi her ne ise ,oyuncak arabalar getirtir ,bir odaya kapanıp çocuklar gibi oyun oynardı diye anlatırlar..
Bu tipler , bir türlü olgunlaşamamış , ezik ,yetersiz ,ama hükmeden bir konumda kendini buluvermiş bir ruhun sahibi değil de nedir ?_

Adsız dedi ki...

icim daraldi okurken.cok can alici noktalari ortaya getirmissiniz. boyle seyleri hatirlamak, ogrenmek insanin icinde olmemesi gereken isyan gucunu kamciliyor.

tarih 90 yil sonra bugunku savasimiz konusunda ne yazacak acaba? bu kadar kolay ozetlenemeyecek kadar grift ve planli verilmis yanlis kararlarin sonucu!

bayancommonsense

Adsız dedi ki...

Ve o zat halen milli kahraman
halen ecdad!
www.blogcu.com/asivemavi36

Adsız dedi ki...

koskoca osmanlıyı yıkan 3 tane kendini bilmez, densiz adam vardır. Hoş, isimleri paşa olsa da insanlıktan bile nasipleri yoktur. Bugünlerde bile, isimleri açıklanmaktan korkuluyor.

3 kişi de ittihat terakki partisinden, 3'ü de dış devletlerce tutulmuş adamlar.

ENVER PAŞA, TALAT PAŞA, CEMAL PAŞA.

700 senelik hükümdarlığa kimsenin yapamadığını aha bu 3 soysuz yapmıştır.

Merak edenler bky.com.tr'deki tarih kitaplarını okuyabilirler...

Adsız dedi ki...

ne demeye getirip sişli'ye gömmüşüz ki...kalsaymış öldüğü yerde...
sinir olmamak elde değil...

Adsız dedi ki...

3 soysuz 700 yıllık devleti, 7000 yıllık milleti ayaklar altına aldı.

1 insan yıkıntılardan yeni bir devlet yarattı.

Maalesef hangisi kahraman diye hala tartışan kansızlar, şerefsizler var. O bir kişi olmasaydı ne ezan kalacaktı ne kuran !

Adsız dedi ki...

Çok uzun zamandır yazılarınızı okumuyordum. Ama bu gecede uyku yok bana. İçim burkuldu okurken. Ancak şuna inanıyorum ki bu şerefsiz insan müsvetteleri sonsuza kadar bu milletin ahını alıp öbür tarafta cayır cayır yanacaklar. Yaptıkları yanlarına kar kalmayacak.

ruj ormanı dedi ki...

Mükemmel bir yazı olmuş. Okuldan zorla okuttukları İsmail BİLGİN- Sarıkamış ( beyaz hüzün ) kitabını araştırırken buldum yazınızı. inanın kitabı daha bir sinirle okuyorum sanki. donmuyorumda artık okurken. yalnız onca insanın öldüğünü bilmek, canımı acıtıyor sadece.

emeğinize sağlık.