Perşembe, Ocak 26, 2006

preventoryum


Bugün 1924 doğumlu yaşlı bir teyze öksürük yakınması ile başvurdu. Muayene ederken 'Çalışa çalışa böyle oldum' dedi, sorunca anlattı: 14 yaşında Halkapınar İplik Fabrikasına işçi girmiş. Çok küçük ve zayıfmış, boyu makinalara yetişmezmiş. İşyerinin doktoru 'Sen çalışma burada bırak' demiş.
'Çok fakiriz çalışmam lazım' deyince her hafta ona kuvvetlendirici Sandoz iğnesi yapmış. 'Seni kampa göndereyim' demiş. Kamp fabrikanın sahibinin Yamanlar'daki arazisinde kurulmuş bir çadır kampıymış. Dağda aynı bölgede doktorun ve diğer yöneticilerin de lüks evleri varmış. Kampa yemek o evlerden gelirmiş. Zaafiyet geçiren işçiler kampta 15 gün bakıma alınırmış, yevmiyeleri de kesilmezmiş. Annesine söyleyince çok sinirlenmiş, kafanı patlatırım ne işin var senin tek başına kampta demiş. Doktor bunun üzerine halasına da 15 gün kamp yazmış, beraber gitmişler. 15 günde 5 kilo almış, yemekler, hava, ortam çok güzelmiş. Ne yemekler çıkardı diye sorunca fırında makarnayı tarif etti, en çok o aklında yer etmiş. Bol peynirli, dağlarda beslenen tavuklardan toplanan yumurtalarla yapılırmış.
'Çalışma günleri çok güzeldi, iş arkadaşlarımı çok arıyorum. İşyerindeki arkadaşlık komşuluğa benzemez, daha güzeldir, şakalar yapılır, kimin derdi olursa anlatır' dedi. Hala sokakta eski iş arkadaşlarıyla karşılaşıp yarenlik ediyorlarmış.

Öksürüğü allerjik naturada olduğundan kesmek için Aferin kapsül,ve Toclase sirop yazdım.

Salı, Ocak 24, 2006

zabıta

Bugün emekli bir zabıta şefine prostat ilacı yazdım.
'Zabıta rüşvet alır mı?' diye sordum.
'Sütü bozuksa alır' dedi.
'Peki İzmir'de zabıtaların % kaçı alıyordur?' dedim.
'Büyük çoğunluğu alıyordur' dedi.
Eskiden bu kadar değilmiş ama belediyeler büyükşehir çatısı altında toplanınca hepsi bozulmuş. Almayanı şikayet ediyorlarmış. 'Nasıl düzelir sizce' dedim, herkes şikayet ederse düzelirmiş, ama rüşvet vermek de suç olduğundan kimse şikayet etmiyormuş.

geç gebelik


Bu sabah evlenmek için rapor almak isteyen Ağrı’lı bir çift başvurdu. Adam 57, kadın 52 yaşındaydı. Adam askerde okuma yazma öğrenmiş dışardan ilkokul diploması almış, kadın üçüncü sınıftayken köyündeki okul yanmış, diploma alamamış,ama okumayı yazmayı biliyormuş. İkisinin de ilk eşleri hastalıktan vefat etmiş . Üç gün önce tanıdıklar vasıtası ile tanışmışlar, hemen evlenmeye karar vermişler.
Aile planlaması eğitimi vermek için kadına adet görüp görmediğini sordum, görüyormuş.
‘Çocuk istiyor musunuz’ dedim.
Adam ‘E isteriz tabi bir çocuğumuz olsun’ dedi.
‘Hiç mi çocuğunuz yok’ dedim. Adamın 6 sı erkek 8, kadının 4 çocuğu varmış.
52 yaşında doğurmanın çok zor olduğunu, hamile kalsa bile bu yaşta özürlü çocuk doğurma riskinin yüksek olduğunu anlattım; adet gördüğünde spiral takmamızı önerdim. Adam doğululara özgü saygıyla dinledi,
‘Ha tabi tabi o zaman’ dedi.
Ama bence ikna olmadı.

Cuma, Ocak 20, 2006

kondüktörlük

Bugün emekli bir kondüktörün ilaçlarını yazdım. Amca 12 Eylül'den bir hafta önce emekli olmuş. Hala trenleri özledikçe yolcu olarak biniyormuş, eskiden bedavaymış ama son Ecevit hükumeti sırasında bu imtiyazları alınmış, şimdi %20 indirimli biniyormuş.
Bir keresinde Konya Ilgın'da kaza yapmışlar. Manevra yapan bir trene çarpmışlar. Tren şefi son anda bağırmış, ama trenin frene asıldıktan sonra durması için 750 metre lazımmış. Bizim amca bağırınca hemen oturmuş, yaralanmamış. Tren şefinin kafası yarılmış, telsizle doktor çağırmışlar. Doktor gelene kadar amca yerlerdeki su birikintilerinin üzerindeki buzları kırıp getirip şefin başına bastırmış. Son iki yılında tren şefliği de yapmış ama ünvanını vermemişler, kondüktör olarak emekli olmuş.Kaçak yolcular açık açık dertlerini söylerlerse onları kendi inecekleri istasyona kadar idare ediyorlarmış, ama eğer saklanırlarsa ceza kesiyorlarmış.
Bir keresinde Almanya'dan gelen iki kardeş yolda paralarını çaldırmışlar. Amca istanbul'dan Ilgın'a kadar idare etmiş oradan da arkadaşına devretmiş.Üç sene önceki bir tren yolculuğunda Kondüktör olarak o kaçak götürdüğü çacuklardan biriyle karşılaşmış. Çocuk O'nu tanımış, Açık Üniversite'de okuyormuş, 'ben burada kalmam ,yükseleceğim' diyormuş. Amca da 'gidebildiğin yere kadar git!' demiş.


Fotoğraf geçen yıki bir Diyarbakır seyahatinden.

Çarşamba, Ocak 18, 2006

cami yardım derneği

Bu sabah efendiden bir bey ilaç yazdırmak için geldi. Karnesini incelediğimde düzensiz anti-depresan kullanımını gördüm. Sıkıntılarını sordum anlattı: İki kızını 7 yıl önce aynı yıl kaybetmiş. Birisi intihar etmiş, diğeri kanser olmuş. O zamandan beri toparlanamamış. Babasının tavsiyesiyle camiye gitmeye başlamış.
Camiye giderse huzur buluyormuş, geceleri saatlerce ayetelkürsi okuyor ancak uyuyabiliyormuş. Düşünmeye başlarsa asla uyuyamıyormuş. Hayatı cami ile ev arasında geçiyormuş.
Camide o kadar fazla vakit geçiriyormuş ki yardımlaşma derneğinin başkanı olmuş. Dernek caminin ufak tefek gereksinimlerini karşılıyormuş. Bir yıldır bağış toplamak yasaklanmış, ancak kaymakamlıktan izin alarak toplanabiliyomuş. Bayramda izin almışlar, namaz çıkışı 648 YTL toplanmış (cebinden makbuzunu çıkarıp gösterdi) Artık camiler elektrik parası da ödemeye başlamışlar, parayı bankaya yatırıyormuş , otomatik ödeniyormuş. Bayramda imamları memleketine gitmek istemiş, ama müftülük yerine imam bulmadan izin vermiyormuş. Yedek imamı da başkan bulmuş, elinde uzun bir boşta imamlar listesi varmış, bir hafta çalışma karşılığında 100 YTL verecekmiş. Para konusu konuşulmazmış ama vermemek de olmazmış.

İlaçlarını düzenli kullanırsa uykusunun düzeleceğini anlattım, camiyle uğraşı sayesinde anksiyetesi fazla olmadığından sadece Fulsac kapsül yazdım.