Perşembe, Temmuz 27, 2006

Dün sırt ağrısı yakınması ile gelen 1913 doğumlu bir teyzeyi muayene ettim. Teyze ailesiyle birlikte Ermenilerden kaçarak Ağrı'dan İzmir'e savaş yıllarında trenle gelmiş.
Konya'da istasyonda dedesi su dökerken geldikleri trenin altında kalıp ikiye bölünmüş. İzmir'e geldiklerinde şimdiki fuar alanına yerleşmişler. Her yer yangın yeriymiş. Sonra Behçet Uz fuarı yapmaya karar verince fuar alanında yaşayanlara şimdiki TRT binasının olduğu yerden metrekaresi 25 kuruştan büyük araziler dağıtmış.
Yıllardır satıla satıla şimdi tek parça arsaları kalmış orada.
Beş altı yaşlarındayken büyük bir yağış olmuş, Kahramanlar deresi taşmış, sel olmuş. Babası teyzeyi omuzuna almış, kaçarken kafasına gelen büyük dolu parçalarını birisi vuruyor sanıp 'Kim o vuran geçmişini s.tiğim' (teyze açık seçik söyledi) diye bağırıyormuş.


Muayenesinde ciğerlerinde enfeksiyon saptadığımdan Augmentin 1gr tb, Bricanyl exp sirop 3x1 yazdım ve balgamını sökebilmesi için bol su içmesini önerdim.





İzmir'in eski fotoğrafları için :http://bizimizmir.net/eskialbum1.htm


Çarşamba, Temmuz 26, 2006


Haftasonu Karaburun'da otostop yapan bir köylüyü arabaya aldık.
Normalde bizim götürdüğümüz 5 kilometrelik rampayı eşekle bir saatte alıyorlarmış.
Eşekler kalitesine göre 200-300 ytl ye satılıyormuş. Katırlar ise 800-1000 ytl ediyormuş. Beygirlerin hepsi, çok masraflı olduğu için satılmış, çifti katırla sürüyorlarmış. Katır eşek kadar yemekle birlikte ondan daha güçlüymüş. Eşeğe ise binmesi ise daha kolaymış. Özellikle yaşlılar için eşekle seyahat daha konforluymuş. Katırla giderken hep tetikte durmak gerekirmiş.

Hayvanlar yılda 6 ay, ayda 100 ytl lik saman yermiş . İyi bakılırsa bir eşek 20 yıla kadar çalışabilirmiş.
'Neden motor almıyorsunuz?' diye sormayı amcayı indirince akıl ettik.

Bugün Almanya’nın Hannover kentinden gelen bir işçi mide ağrısı yakınması ile başvurdu.

Geçen hafta geldiğini söyleyince dünya kupasını sordum. Hannover ‘deki İtalya –Gana ve İsviçre-G. Kore maçlarına gitmiş. En ateşli taraftarlar İtalyan ve Almanlarmış. İngilizler de çok içip çılgınlık yapıyorlarmış. Maç biletlerine 30 ve 80 Euro ödemiş. 80 Euroluk bilet rahat koltuklarda garsonların servis yaptığı bir yerdeymiş. 30 olanda ise yer daha sıkışıkmış ve yeme içme servisi yokmuş.
Statda alkollü içki de su gibi akıyormuş. Bira 1,5 Euroymuş sonra 3 olmuş. İngilizlerin olduğu bölümde satılmıyormuş.

Midesi için Famoser 40 mg tb.1x1 ve Talcid susp.4x1 yazdım, demli çay ve sigaradan uzak durmasını söyledim.

Cuma, Temmuz 21, 2006


Dün de yine çıraklık merkezine kaydolmak için rapor almaya gelen bir berber çırağı ile sohbet ettik. Traş fiyatlarını sordum: Saç 5 , sakal 2,5 , saç sakal 7,5 YTL imiş. Sir ise 1 ytl’ye yapılıyormuş. Erkeklerin sir ağda yaptırdığını hiç duymamıştım. Yanakların üst bölgesindeki sakalları traş etmek istemeyenler o bölgeye sir yaptırıyorlarmış. Bir kez yaptırınca artık üç günde bir hep yaptırmak gerekiyormuş. Çırağın israrla iddia ettiğine göre müşterilerin %75 i sir ağda yaptırıyormuş.
Saç kesiminde yaşlılar standart kesimi tercih ederken gençler jöleyle şekle sokmak için bir uzun bir kısa kestiriyorlarmış. Bunun için ara makası denen bir makas varmış, arada bazı saçları uzun bırakıyormuş.

Salı, Temmuz 18, 2006


Bugün çıraklık merkezine kaydolmak için sağlık raporu almak isteyen 18 yaşında bir gençle konuştuk. Çıraklık merkezlerine haftada 1 gün gidiliyormuş. Aynen normal liseler gibi kravat üniforma zorunluluğu varmış. 3 yılın sonunda sınavları verenler kalfalık belgesi alıyor, ve kalifiye eleman arayan işyerlerinde işe başlıyorlarmış. Kalfalar da 1 yıllık ustalık eğitiminden sonra ustalık belgesi alıp işyeri açma hakkına sahip oluyorlarmış. Ustalık kursunda da kıyafet, kravat zorunluymuş. Dersler Türkçe matematik dışında hep meslek dersleriymiş.
İlköğretimi bitirdiğinden beri ,üç yıldır elektronik tamircisinde çıraklık yapıyormuş. Haftalığı 50 YTL imiş. Okula gittiği günler yevmiyesinden kesilmiyormuş. Zaten okula gitmesini ustası istemiş. Maliye memurları yaptıkları denetimlerde çıraklık eğitimine gitmeyen çalışanların sigortasını soruyorlarmış. Eğitime gidenlere sigorta yapılması gerekmiyormuş.

Cumartesi, Temmuz 08, 2006



Bodrum'da kitap sergisinde kitapları karıştırırken Gülriz Sururi'nin 'Gülriz'in Mutfağından' kitabından yurtdışında ,özellikle komşularımızda ringa adıyla satılan tütsülenmiş balığın, hep merak ettiğim türkçe adının ne olduğunu öğrendim:

Tirsiymiş, bildiğimiz, burun kıvırdığımız tirsi.

Aynı balığa İsveç'de de Heller deniyor,ve çok az tuzla fermente (bozulmuş) konservesi yapılıyormuş. Surströmming denen bu konserve en az altı ay bekletilip ancak bombe yapınca açılır ve çok ama çok feci kokar, lavaş ekmeğin içine patates, turşu konarak yenirmiş. (Bunu da Güneş Karabuda'nın anılarından öğrendim)


Surströmming deneyimini anlatan bir yazı için:
http://www.escapeartist.com/efam32/swedish.html


İzin kullandığımdan hasta bakmıyorum ,ama yine de günü boş geçirmedim Bodrum-İzmir otobüsünde hostes koltuğunda seyahat ederken şöförden epeyce bir şeyler öğrendim: MAN otobüsler de Mercedesler gibi Türkiye’de üretiliyormuş. MAN daha önce ’85 –’87 arası iki sene şehirlerarası otobüs üretmiş ama tutulmayınca o zaman piyasadan çekilmiş, şimdi yeniden girmiş. Normal uzun MAN otobüs 280.000 euro , Mercedes 320.000 euro imiş. Mercedes'lerin ikinci eli daha iyiymiş. Kısaları 50.000 euro daha ucuzmuş. Kısada 46, uzunda 54 koltuk varmış. Uzun araba , Bodruma gidiş geliş 500 km de 460, kısası 400 YTL yakıyormuş. İki yaşındaki otobüs şimdi 150.000 euro ediyormuş, yani iki senede 130 000 euro değer kaybetmiş.’Siz ayda 5000 euro kemiksiz para kazanabiliyor musunuz ki bu kadar amortisman ödüyorsunuz?’ diye sordum.
Kazanamıyorlarmış. Bilet parasının % 25 ini şirket komisyon alıyormuş. Ayrıca ikramlar, otogar paraları, şehir içi servis ücretleri, hatta kredi kartı komisyonları arabaya aitmiş. İkramları şirketten almak zorunluymuş. İzmir Otogarına giriş 35, Bodrum 25, Milas 15 YTL imiş. Otobüs başına 35 YTL şehir içi servis ücreti kesiliyormuş. Cebinden ücretin dökümünü çıkardı, tam dolu arabanın 700 YTL lik bilet ücretinden yazıhane ve kredi kartı komisyonları düşülünce eline 500 YTL kalmış. Üstelik araba haftada iki gün böyle dolu olurmuş, boş gittiği günler de cabası. ‘E akıllı işi değil bu şartlarda çalışmak ‘dedim. Patronları da öyle söylüyormuş (arabalar turizm işi yapan bir şirkete aitmiş). Bir iki yıl içinde toplu taşımacılıktan tamamen çekilip sadece turizme ağırlık vereceklermiş. O zaman taşımacılık şirketleri kendi arabalarını çalıştıracak, yeni bir düzen olacakmış. ‘Belki ikramlardan keserler’ dedi . Bu kadar acınacak durumda olduklarını görünce bilet istemekten, vermezlerse de şikayet etmekten vaz geçtim. Muavin İzmir’e gelince servise binebilmem için koltukta bırakılmış bir bileti getirip istemeden verdi.

Pazartesi, Temmuz 03, 2006


Geçen hafta prostat ilacı yazdırmaya gelen emekli bir albayla konuştuk.Kıbrıs harekatından hemen önce emekli olmuş. Harekattan önce çevresine biz kendi gemimizi batırırız diye söylemiş. Savaş sırasında da harekat merkezine Deniz kuvvetleri komutanı girerken TV de göstermişler.

Komutanın yıkılmış görüntüsünden geminin battığını tahmin etmiş. Nitekim iki üç gün sonra açıklanmış. 'Peki nasıl tahmin ettiniz kendi gemimizi batıracağımızı' diye sordum.

Planlar çok karışık ve uygulanması zormuş,koordinasyonu eksikmiş. 'Bizim orduyu PKK ile mücadele dirileştirdi,yoksa ben teğmenken elimize dört zeytin bir somun ekmek verip kara trenle göreve gönderirlerdi' dedi.


(resimler dönemin 45'lik plak kapakları)