Perşembe, Aralık 31, 2009

doktor





Bugün daha önce de muayene ve sohbet ettiğim 90 yaşına yaklaşmış bir meslektaşım daha önceki
sohbetlerimizden benim kadar hoşlanmış olacak ki ilaçlarını yazdırırken
"Esas hikayemi anlatmayı unutmuşum" dedi
"Buyrun dinliyorum" dedim
"Güneydoğu'da bir ilçede çalışıyorduk. Yeni bir kaymakam geldi. Sanıyorum 1954 sayımıydı, bana nüfus sayımında görev yazılması talimatı vermiş. Benim işim değil ki, hasta çıkabilir, nitekim çıktı da.



Görevlendirme yazısını getiren hademeye 'Ben gitmiyorum, istiyorsa kendisi çıksın sayıma' dedim.
Bu kulağına gitmiş, yolda rastlaştık. Bana 'Sen böyle böyle demişsin, artık burada çalışamazsın, tayinini iste' dedi.
Ben de 'Daha neler, bal gibi çalışırım' dedim
Bana 'Bugünden itibaren benden çekeceğin var' dedi. Şuna bak, çocuk kavgası gibi.



Ertesi gün bir yazı yazmış, bundan sonra köylere giderken ondan izin almamı ihtaren bildiriyor. Bu ihtaren lafına ben çok alındım. Ne suçum var da beni ihtar ediyorsun. Oturdum vilayete bir yazı yazdım, 'Bu Kaymakam'ın akıl sağlığı bozuktur, derhal Elazığ Ruh Hastalıkları hastanesinde gözetim altına alınmazsa idari açıdan telafisi imkansız sonuçlar doğurabilir' diye. O zamanki Vali de İl Sağlık Müdürüyle çok yakın arkadaş, müdüre abi diyor. Önce ona sormuş, sonra Kaymakam'ı çağırtmış, 'Sen orda ne işler karışırdın' diye kızmış.




'Ya gidin sulh olun, ya da seni Elazığ'a göndereceğim'demiş.
Tabi siciline böyel birşey işlenince Kaymakamın Vali olması tehlikeye giriyor. İlçeye döndü, hademeyi göndermiş. Hademe 'Kayamakam bey seni isteeyo!' diye geldi.
'Ben artık onun yanına gitmem, kendisinde bir rahatsızlık hissediyorsa buyursun buraya gelsin' dedim




Biraz sonra çıktı geldi.
'Ya bu iş niye böyle oldu. Benim moralim bozuktu, hanım İstanbul'dan gelmemekte direniyor, ona canım sıkkın' falan dedi
Ben de 'Çağır, gelmezse boşanır buradan evlenirsin' dedim
Sonra bir daha sorun yaşamadık" dedi

İlaçlarını yazdıktan sonra her zamanki gibi kendisini elini öperek uğurladım.



Fotoğraflar LİFE dergisinden


*TÜM OKUYUCULARIMA SAĞLIKLI VE MUTLU BİR YIL DİLİYORUM

Salı, Aralık 29, 2009

lösemi




Bugün soğuk algınlığı yakınmaları ile, fakat oldukça endişeli başvuran 30 yaşında bir psikolog muayeneye başlamadan önce
"Benim geçmişimde geçirdiğim bir lösemi var da" dedi.
"Kaç yaşında geçirdiniz?" diye sordum
"10 yaşımdaydım, tedavi oldum" dedi


Asistanığım sırasında pek çok lösemili çocuğun tedavisini üstlendiğimden o zamanki duygularını, düşüncelerini merak ettim,
"Neler yaşadınız?"diye sordum
"İlk başta çok korktum tabii, çünkü bu hastalığı sadece Türk filmlerinden biliyordum. Filmlerde çocuklar hep lösemi olup ölürlerdi.


Bir de bana konulan tanıyı ailecek ilk kez vizit sırasında asistan beni hocaya sunarken duyduk , o da çok sarstı. Daha önce herhalde şüpheleniyorlardı ama kesin tanı olmadığınan bize birşey söylememişlerdi.
Daha sonra tanı kesinleşince beni Dokuz Eylül Tıp Fakültesi'ne sevk ettiler. Oradaki doktorum bizi karşısına alıp anlatınca korkum geçti. Belki de bu yüzden Psikoloji okumayı seçtim"
dedi


"Hastaneye neden başvurmuştunuz?" dedim
"Dişim çürümüştü, çekilecekti. Diş doktorunun istediği kan tahlilinde rastlantı eseri çıktı, erken safhadaymış" dedi
Gülerek: "Demek ki dişleri fırçalamak her zaman da faydalı değilmiş" dedim ve soğuk algınlığı için Parasetamol tb 3x1 yazdım , 3 gün istirahat verdim.




Fotoğraflar maddi durumu yetersiz lösemili çocuklara destek olmak için kurulmuş olan
Lösev'in aktivitelerinden

Çarşamba, Aralık 23, 2009

analog bir yaşam




Bugün emekli bir hastayı kaydetmek için kimliğini istediğimde bana üzerinde daktilo ile kimlik ve sicil numaraları kusursuz şekilde yazılmış bir kart uzattı.
"Hala daktilo kullanıyor musunuz?" diye sordum
"Evet, babadan kalma bir daktilom var. Arada tamir ettiriyorum ama hala çalışıyor. Bilgisayarla olmuyor" dedi


"Ne yazıyorsunuz?" diye sordum
"Kendimce ilginç gördüğüm şeyleri yazıyorum" dedi
"Mesela neler?" diye üsteledim
"Genelde televizyonun teletekstinde gördüğüm ilginç konuları yazıyorum. Tabi önce teleteksti kumandayla durdurup elle yazıyor, sonra temize çekip tarih atıp dosyalıyorum. Geçenlerde eski domateslerle ilgili bir haber vardı, Adana'nın bir dağ köyünde tohumlarını bulmuşlar tekrar üreteceklermiş, onu yazdım." dedi



"Gazeteden yazsanız daha kolay olmaz mı?" dedim
"Ben Hürriyet alıyorum, her haberi orada bulamıyorum. Mesela geçenlerde Başbakan'ın Ankara-İzmir duble yolunun bitişi ile ilgili bir açıklaması gazetede hiç yoktu. Oysa ki teletekstte tam 3 sayfaydı, çok zor oldu durdurup yazmak!" dedi

Fotograflar sırasıyla William S. Burroughs, Tennesse Williams ve Mahatma Gandhi, daktilolarıyla

Salı, Aralık 22, 2009

Antakya





Bugün 1924 Antakya doğumlu bir hasta kalp ilaçlarını yazdırmak için başvurdu.
Reçetesini yazarken 1938'deki Antakya'nın Türkiye'ye katıldığı oylamada orada olup olmadığını sordum.
"Oradaydım, ben de katıldım" dedi
"Yaşınız küçük değil miydi o zaman oy vermek için" dedim



"O dönemde Fransızlar vardı ve Suriye'ye katılmamızı istiyorlardı. Bu nedenle halkı Alevi-Sünni diye karıştırıyorlardı. Kavgalar çıktı, halbuki o zamana kadar bizim orda hiç kavga olmazdı. Ermenisi de Müslümanı da Hristiyanı da gül gibi geçinirdi. Sonra Birleşmiş Milletlerden komisyon geldi. Sırayla önce Suriye'ye katılmak isteyenler, sonra Türkiye'yi isteyenler yürüdü..." dedi



"Nasıl yani yoldan geçenleri mi saydılar?" dedim
"Hayır, saat tuttular! Vilayetin önünde 10 kişilik komisyon vardı. Herkes müzenin önünden Vilayete doğru kalabalık olarak yürüdü. Yürümeyen kalmadı, hatta köylerden geldiler, onları misafir ettik." dedi
"Ya bir grup yavaş yürürse..." dedim
Gülerek
"Öyle bir şey olmadı, normal monoton yürüdük. Zaten Türkiye'yi isteyenler çok daha fazlaydı, hemen anlaşıldı" dedi





"Fransızların size karşı davranışı nasıldı?" diye sordum
"Manda askeri nasıl davranacak, iyi davranırlardı bizi seçsinler diye. Yalnız biz her bayramda zafer takı yapardık, o zaman gelip yıkarlardı, biraz kavga dövüş olurdu. Bir de Adalı denen bir adam vardı, Müslüman olmasına rağmen Fransız mandasını istiyordu. Halk galeyana geldi bunun evini bastılar, linç edeceklerdi. O sırada bir Fransız tankı geldi. Ahali dağılmayınca kırmızı bayrak çekti..."



"Kırmızı bayrak ne anlama geliyor?" diye araya girdim
"Ateş edeceğini ihtar ediyor. Zaten sonra makineli ateşiyle o sırada duvarın üzerindeki üç genç vuruldu, üç şehit verdik. Tarih hiç yazmaz bunları" dedi
"Eğitim nasıldı?" diye sordum



"Ben ilkokula Mersin'de başladım. Yeni harflerle ilkokula başlayan ilk sınıf bizimkiydi. Annem babam harfleri hep beraber öğrendik. Ben gündüz , onlar akşamları aynı sınıflarda ders görüp, gece evde beraber çalışıyorduk. Sonra üçüncü sınıfa Hatay'da - O zaman Hatay denmiyor tabi; devam ettim, aradaki fark büyüktü, çok zorlandım. Biz İnkılap tarihi okuyoruz onlar Emevileri, bir tarafta Anadolu coğrafyası var öbürkünde Suriye. İlk sınıftan itibaren Fransızca öğretiyorlardı. İlkokulu bitiren , o zaman bakalorya denirdi; liseyi bitirmiş gibi oluyordu." dedi

Pullar önce bağımsızlığını ilan edip sonra Türkiye'ye katılan Hatay Devleti'ne ait.

Perşembe, Aralık 17, 2009

işitmek




Bugün soğuk algınlığı yakınmalarıyla başvuran emekli bir öğretmene nereden emekli olduğunu sordum. İşitme engelliler okulundan emekli olduğunu söyleyince
"İşaret dilini nasıl öğrendiğiniz?" dedim
"Öğrencilerden öğrendim. Ben normal eğitim fakültesinden mezunum, tayin olunca öğrencilerden yavaş yavaş öğrendim" dedi



"Yeni gelen öğrencilere nasıl öğretiyorsunuz, işitmeyen birisine öğretmek zor olmuyor mu?" diye sordum
"Yeni gelenlere de arkadaşları, eski öğrenciler öğretiyor. Hemen öğreniyorlar" dedi
"Kaç yaşına kadar öğrenci alıyorsunuz?" diye sordum
"Normal ilkokula başlar gibi alınıyor, ama geciken varsa, zekası da iyiyse 10-11 yaşına kadar alınıyor" dedi


"İşitme engellilerin ruh halleri nasıl? Diğer insanlar arasında farklılıklar var mı?" diye sordum
"Benim gözlemim işitme engelliler biraz daha bencil oluyor, paylaşmaya açık değiller, hep ben diyorlar. Belki kendilerini korumak için, bilemiyorum. Kavramaları da bazı istisnalar dışında çoğunlukla yeterli olmuyor." dedi


"Kitap okumuyorlar mı?" diye sordum
" Kitaplar tavsiye ediyoruz, okuyorlar, ama kitabın içindekini genelde tam alamıyorlar" dedi

Soğuk algınlığı için midesiyle ilgili bir yakınması olmadığından Aspirin 300 mg 3x1 yazdım, evden çıkmamasını ve istirahat etmesini önerdim

Fotoğraflar 1-2 Dünya savaşları arasında Hollanda ordusunda karşı tarafı dinlemek için yapılan çalışmalar.

İşaret dili ile ilgili bir başka yazım da burada.

Pazartesi, Aralık 14, 2009

Orhan Gencebay





Bugün tansiyon ilacını yazdırmaya gelen emekli bir işçi
"Doktor Bey biraz fazla yazar mısınız, memlekete gideceğim de..." deyince
"Neresi memleket?" diye sordum
"Doğma büyüme Samsun'luyum, gidip balık rakı yapacağım" dedi
Yaşının yakınlığını göz önüne alarak acaba Orhan Gencebay'ı tanıyıp tanımadığını sordum.
"Biz aynı mahallenin çocuklarıyız, beraber büyüdük. Onlar aslen Eskişehir tatarlarındandır, Samsun'a sonradan göçtüler, kimse bilmez" dedi
"Nasıldı çocukluğu?" diye sordum
"Şimdiki gibiydi, ağır başlıydı. O zamanlar sürekli kahvenin önünde saz çalarlardı; ama ne çalma!" dedi




"Kiminle çalarlardı?" diye sordum
"Arkadaşları vardı, Sekizköşe Fikret vardı. Esas onların ustası Çarşamba'lı Arnavut Kemal'di. O çok güzel çalardı tane tane. Sürekli alem yapardık." dedi
"Nasıl yani alem, alkolle mi yoksa başka bir şeyle mi?" diye sordum



Gülerek "Bizim mahalle buranın Tepecik'i gibiydi Doktor Bey, ne istersen elli gram alabilirdin. Zaten bizi bu alem işine Çarşamba'lı alıştırdı. Onun evinde toplanır, içer, içer çalardık" dedi
"Orhan Gencebay'ın Cumhurbaşkanından yazılı izni olduğu söylenir hep, siz de duydunuz mu?" dedim


"Cumhurbaşkanından değil, adli tıptan izni var" dedi

Cuma, Aralık 11, 2009

grizu





Bugün çocuğunu muayeneye getiren bir maden mühendisine Bursa'daki maden kazasını sordum.
"Muhtemelen insan hatasıdır" dedi
"Nasıl yani?" diye sordum
"Galerilerde Metan gazının miktarını ölçen aletler vardır.eskiden kuş, Kanarya fakan koyuluyormuş. Emniyet mühendisinin düzenli aralıklarla gidip onu okuması gerekir. Metan oranı artarsa vardiyaların çalışma süreleri ona göre 6 saate 4 saate düşürülür, eğer çok fazla ise galeri boşaltılır. Ya bu konuda bir ihmal oldu ya da çok küçük bir olasılıkla 'blow out' dediğimiz açılan bir delikten aniden ortama büyük miktarda metan gazı sızdı" dedi


"Emniyet mühendisi bu ölçümü galerinin içine girmeden dışardan yapamıyor mu?" diye sordum
"Elektronik aletler belki Zonguldak'taki gibi büyük devlet işletmelerinde vardır, ama böyle küçük işletmelerde renk değiştiren tüpler kullanılır, bizzat gidip bakmak gerekir. Elektronik olanları da benim zamanımda yanına gidip okumak gerekiyordu, ama emekli olalı çok oldu, belki dışardan okunanları da çıkmıştır." dedi


"Yer altında dinamit patlatmak tehlikeli değil mi? Açılan galeriler nasıl oluyor da çökmüyor?" diye sordum
"Başka bir yöntem yok ki... Kömür katmanına lağım denen delikler açılır, dinamit yerleştirilip geri çekilip patlatılır. Daha sonra açılan galeriler tahkimatla içerden desteklenir. Zonguldak gibi büyük madenlerde galeriler yerin 700 metre altında olduğundan o basınca dayanacak Alman malı çelik konstrüksiyonlar kullanılır ama bu olaydaki gibi 200 metrelik küçük madenlerde çelik yerine ahşap kullanılır" dedi



"Kaza olan bölgedeki kömür nasıl, kaliteli mi?" dedim
"O bölgeden 4000-4500 kalorilik linyit çıkar, Soma'nınkinden daha kalitesizdir" dedi
"Zonguldak'tan ne çıkıyor? dedim
"Oradan taş kömürü çıkıyor,8000-8500 kalorilik yüksek kaliteli kömürdür" dedi
"Taş kömürü ile linyit arasında ne fark var?" diye sordum



"Jeolojik yaşları farklı. Biri 50 milyon yılda oluşuyor, dğeri 60 milyon yılda" dedi
"Yani beklesek linyitler de zamanla taşkömürüne dönüşür, öyle mi?" diye sordum
Gülümseyek
" Evet ama 10 milyon yıl beklemeniz lazım" dedi


1. ve 3. fotograflar Murat Germen'in

Pazartesi, Aralık 07, 2009

polis




Bugün kas ağrıları nedeniyle başvuran bir hasta henüz vazifeye yeni başlamış bir polis memuru olduğunu bu nedenle henüz karnesi olmadığını söyleyince nereden mezun olduğunu sordum.
"Matematik öğretmenliği bölümünden mezunum" dedi
"Nasıl polis oldunuz?" diye sordum
"İş bulamıyorsun ki, yıllardır evde oturmaktan bıktım. Zaten görseniz her meslekten insan var. avukatlar, mühendisler, öğretmenler..." dedi
"Nasıl polis olunuyor?" diye sordum



"Önce KPSS'ye giriyorsun. 60-65 civarında bir baraj oluyor, onu geçenleri mülakata alıyorlar" dedi
"Mülakatta ne soruluyor?" diye sordum
"Basit sorular; en klasiği 'Yurtta sulh cihanda sulh' sözünü açıklattırıyorlar, Atatürk ilkelerini saydırıyorlar, esas olarak senin konuşmana, duruşuna, hal tavrına bakıyorlar. Mülakatı da geçersen Polis Eğitim Merkezinde 6 aylık kurs var. İlk üç ayı teorik eğitim, kanunları falan öğretiyorlar, sonra atış eğitimi var. Her türlü silahla atış yaptık" dedi



"Nasıl memnun musunuz şimdi polis olmaktan?" diye sordum
"Memnunum, ama çalışma şartları ağır. Mesela iki gündür neredeyse 24 saat çalışıyoruz ama hiç olmazsa çalışıyoruz" dedi

Kas ağrıları için Parasetamol tablet 3x1 yazdım.

Çarşamba, Aralık 02, 2009

su dalgası



Bugün kabızlık yakınması ile başvuran saçları her zamankinden farklı olan bir genç kıza yeni saçlarının yakıştığını söyledikten sonra "Perma mı deniyor buna?" diye sordum
"Hayır, su dalgası deniyor" dedi
"Nasıl yapılıyor, pahalı mı?" diye sordum
"Bioform denen bir madde uygulanıyor, Ben 70 liraya yaptırdım, sonrasında 6 ay kadar böyle dalgalı kalıyor. Yaptırmakla bitmiyor ama bakımı zor" dedi



"Ne gibi?" dedim
"Kuruyken taramamak ve sürekli jöle sürmek gerekiyor, yoksa çalı süpürgesi gibi kabarıyor" dedi
Saçlarının uzunluğuna bakarak "Epey jöle gidiyordur herhalde" dedim
"Evet büyük kutulardan alıyorum, daha ekonomik oluyor" dedi


Kabızlığı için bol su içmesini, posalı gıdalar ve meyve yemesini hatta geceleri kuru incir hoşafı içmesini, sabahları da tuvalet ihtiyacı olmasa bile mutlaka 15 dakika tuvalette oturarak ıkınmasını ve bedenine sabahları dışkılamayı öğretmesini önerdim ve ilaç yazmadım.