Pazartesi, Aralık 02, 2013

Sualtı Ragbisi



Under Pressure by David Bowie on Grooveshark

  Bugün havuz raporu almak isteyen bir hastaya 
"Yüzmek için mi?" diye sordum
"Hayır, su altı rugbisi için" dedi
"Nasıl bir spordur bu, hiç duymadım" deyince cep telefonunu çıkartıp su altında nefesini tutarak boğuşan sporcuların bulunduğu bir video gösterdi.



"Yeni mi çıktı bu spor?" diye sordum
"Yoo, dünyada 40 yıldır Türkiye'de ise 10 yıldır var" dedi
İzmir'de altı erkek, dört kadın takımı varmış



5 metre derinliğinde havuzda oynandığından her şehirden takım çıkmıyormuş.
Tuzlu su ile dolu bir topu havuzun köşelerinde yer alan sepetlere sokmaya çalışarak oynanıyormuş
"Top dibe çöküyor mu?" diye sordum
"Tabii, dipte zıplatabiliyorsun da. Bu dünyadaki tek üç boyutlu oyun ve büyük performans gerektiriyor. Altısı dipte, altısı yüzeyde 12 oyuncu var. Dipteki her oyuncunun su yüzünde badisi bulunuyor. 



Dipte 20 saniye kadar boğuşup yukarı çıkıyorsun. 20 saniye size kısa gibi gelebilir ama maksimum efor harcandığındanoksijen tüketimi fazla. Bu arada suyun yüzündeki badin senin yerine iniyor. O oyundayken sen yukarda 3 nefes alıp tekrar dalıyorsun. 
Badiyle uyum çok önemli. Biriniz çıkarken diğerinin inişe geçmesi lazım. Mesela sepetin üzerine oturan oyuncuya kapak diyoruz.





O daha çıkmadan aşağıya inip yardım edeyim dersen ikinizin de nefesi aynı anda biter defans boş kalır.  Bazen defansta adam olmuyor boş kalmasın diye fazladan bir 10 saniye kalıp iyice tükeniyorsun, o zaman da havuzun dışında bekleyen 6 yedekten biri giriyor" dedi.




Muayenesinde tansiyonu sınırda çıktığı için:
"Oldukça efor harcatan ve eğlenceli bir spor olduğu belli, ama sürekli nefes tutularak oynandığı için sizin için pek uygun bir branş değil" diyerek bu spordan hevesini alınca yüzme gibi kalp sağlığı açısından daha uygun, düzenli nefes alınıp verilen branşları seçmesini önererek istediği raporu verdim.

Pazartesi, Eylül 16, 2013

Üniversite yurdu








Bugün yurt raporu almak için gelen Hacettepe'li bir öğrenciye nasıl bir yurtta kaldığını sordum 
"Devletle üniversitenin ortak yurdunda kalıyorum" dedi 
"Ne kadar ücret ödeniyor?" diye sordum 
"Aylık 185 lira olmuş, iki senedir 160 liraydı. Yine de herkes homurdanmış niye zam oldu diye" dedi 
"Yemek ne kadar?" diye sordum 
"Her öğün birer lira" dedi 
 "Ne kadar ucuzmuş" diye hayret ettim 
"Eskiden 1,75 ti, rektöre söyledik, 1.25' e indirdi. O da içimize sinmedi 1 lira olsun dedik, oldu" dedi




"Nasıl söylediniz rektöre?" diye hayretle sordum 
"Öğrenci konseyi gidip söyledi, o da kabul etti. Zaten sağolsun maillerime falan hemen cevap veriyor" dedi 
"Sekreteri cevap veriyor demek istedin herhalde" dedim "Yoo, bazen sekreteri de bakıyor ama kendisi Ipad'inden cevaplıyor" dedi 
"Harç da ödemiyorsunuz artık sanırım" dedim 
"Evet harç geçen sene kalktı" dedi




"Yurda giriş çıkış saatlerinde sıkıntı oluyor mu?" diye sordum "Gece 2 - sabah 6 arası giriş çıkış yasak. Yine de ikiyi on geçeye kadar falan müsamaha gösteriyorlar. 
Gece 01:30 da Güven Park'tan servis kalkıyor zaten" dedi 




"İşler benim zamanıma göre epey değişmiş. Yurda giriş 1986 yılında 22:30 daydı, ayrıca uyuyor da olsan gece 11 de uyanıp, pijamanı çıkartıp, giyinip yurt müdürünün önünde imza atman gerekiyordu" dedim

Perşembe, Mayıs 23, 2013

Kim milyoner olmak ister

If I Were A Rich Man by Fiddler On The Roof on Grooveshark


Bugün randevusuna geç kalan bir hasta 
"Kusura bakmayın İstanbul'daydım, Kim Milyoner olmak ister yarışmasına katıldım" dedi 
"Nasıl katılınıyor, zor oldu mu?" diye sordum 
"İnternet sitesinden öylesine form doldurmuştum. İki hafta sonra telefon edip çağırdılar. " dedi 
"Ne kadar kazandınız" diye sordum 
"Yarışamadım ki... Önce  260 kişiydik. Herkesle yarımşar dakika görüştüler. O arada tipine falan bakıyorlar. Sonra seçilenlere bir sınav yaptılar. Sorular bayağı zordu. Ben 20 sorudan 10 sını yapmışım, çok iyiymiş. Söylediklerine göre bu sınavı bilmediğin konuları tespit edip gerekirse o konulardan sormak için yapıyorlarmış. Sonra editör, yapımcı, yönetmen üç kadın bir daha görüşme yaptılar." dedi 
"Hepsi kadın mıydı?" diye böldüm 
"Evet hepsi tipik Nişantaşı kadınlarıydı. İnsanı hiç önemsemiyorlardı. Genelde öyle bir tavır vardı zaten. Makyözler mesela seni oturtuyorlar, hiç sormadan yüzünü boyuyorlar, pembe rujlar sürüyor, kafalarına göre nişan başı yapıyorlar. İtiraz edecek oldum, bu televizyon makyajı dediler. E bir milyon ikiyüzellli bin kişi başvurmuş, sırada bekleyen çok." dedi 



"Makyaj yaptıklarına göre seçildiniz yani" dedim 
"Evet sabah saat 9 da stüdyoda olmam söylendi. Format gereği mutlaka bir de yakının olması gerekiyormuş. İstanbul'dan bir arkadaşıma rica ettim, benimle geldi. Sabah bizi ayırdılar, yarışacak 19 kişi bir odada , yakınlar salonda izleyici olarak akşam sekize kadar bekledik. Bir haftalık programı toptan çekiyorlarmış" dedi 
"İçerde ne yaptınız o kadar saat? Yiyecek, içecek verdiler mi" diye sordum 
"Sohbet, muhabbet. İçerden sorular duyuluyordu, onlardan konuştuk. Başımızda editör vardı zaten. O sürekli bizi izleyip kimin katılacağına karar veriyordu. Bir de ilgimi çeken; herkes telefon jokeri için evde teşkilat kurmuş. Bilgisayarlar hoperlörler tanıdıklar hazır bekliyormuş. Editör de 'İsterseniz yakınlarınızın Google'da arama yapabilmesi için kelimeyi kodlayabilirsiniz' dedi. Yani onlar da bunu teşvik ediyorlardı. Öğleyin karavana verdiler, masada bisküvitler ve su vardı" dedi 




"Size sıra mı gelmedi?" diye sordum 
"Aslında bizim gurup pek başarılı değildi. Zaten hep şık, güzel ama tıntın gençleri seçmişler. 40 yaşının üstünde 2-3 kişi vardı. Çoğu bir milyara varmadan elendi böylece 20 kişiden 14'i yarışabildi. Bir kişi 125 milyar kazanınca 'Artık para vermezler' dediler, çünkü her gün vermeye razı oldukları belli bir miktar varmış." dedi 
"Kenan Işık'ı gördünüz mü?" diye sordum 



"O geleceği zaman büyük olay oluyor Kenan Bey geliyor kaçılın diye koridorlar boşaltılıyor. Emekli polis gibi bir koruması var onunla geziyor, kimseyle konuşmadı." dedi 
"Kalan 6 kişi bir dahakine çağrılmıyor muymuş?" dedim 
"Hayır her hafta taze 250 kişi çağırıyorlarmış. Harcadığımız para ve zamana yazık oldu.  Editör bizi uğurlarken 'Nasibinizde varsa mutlaka yine çağrılırsınız' dedi, yani kendilerini ilahi bir güç olarak görüyorlar." dedi

Pazartesi, Mart 25, 2013

polis rozeti



King of Pain by The Police on Grooveshark
 
 Bugün kimliğini çıkartmak için cüzdanına davranan bir polisin cüzdanının içinde metal polis rozetini görünce
"Filmlerde görüyordum ama sahiden kullanılıyor mu bu rozetler" dedim
"Evet, hem de saf gümüşten. Bayağı pahalıydı, parasını  bizden taksit taksit kestiler" diyerek cüzdanına perçinlenmiş olan rozeti incelemem için uzattı.
"Bu rozetin parasını sizden mi aldılar?" diye sordum
"Tabi, silah için de veriyoruz. Gerçi vergisiz olduğundan normal fiyatından çok daha ucuza geliyor ama yine de maaştan kesiliyor" dedi
"Evde kendi silahın varsa, satın almasan olmuyor mu?" diye sordum
"Hayır devletin verdiği silahı kullanmak mecburi, bu konu çok hassastır" dedi




"Rozeti kaybederseniz bir daha mı para ödeniyor?" diye sordum
"Tabi ayrıca hem rozet, hem silah kaybında dörder ay kıdem durdurma cezası alıyorsun. Zimmetli olmasa üzerimde taşımayacağım bile. Bizden geçti ama genç arkadaşların çok hoşuna gidiyor. İhalesi yapılamamış, uzun süredir dağıtılmadığından bizimkilere hayran hayran bakıyorlar" dedi



"Sahtesini yapmışlardır bu rozetin değil mi?" dedim
"Çook! Sahtesinin ortası kırmızı oluyor. Dizilerde falan kullanılanlar hep öyledir. Gerçeğinde ise görüyorsunuz kırmızı yok.  Bizimki saf gümüş, amirlerinki de düz sarı" dedi



"Onlar da altından mı yoksa ?" diye sordum
"Yok pirinç mi, sarı mı neymiş" dedi