Bugün halsizlik, yorgunluk, isteksizlik yakınmasıyla başvuran bir hasta,
"Doktor bey C ve D vitaminleri, magnezyum ve Pharmaton içiyorum ama yorgunluğum hiç geçmiyor, bütün kanlarıma baktırmak istiyorum" dedi
"Peki yorulacak bir şey yapıyor musunuz?" diye sordum
"Bizim küçük kızı günde iki defa kursa götürüyorum, birisi oyun grubu diğeri de İngilizce kursu. İkisi de birer saat sürüyor, gidiş gelişle 2 şer saat. İngilizce kursuna bir dönemlik 30 bin lira ödedik ama değdi. İngilizce ona kadar saymaya başladı. Bari o kendini kurtarsın" dedi.
"Sizin kız daha yeni doğmadı mı? Ne kadarlık oldu şimdi? " diye sordum
"22 aylık oldu, iki ay sonra 2 yaşını dolduracak. Daha Türkçe konuşamıyor zaten..." dedi gülerek.
"Muayenenizi yapalım, kan tahlillerinize de bakalım ama bence siz günümüzde çok yaygın olan bir hastalığa yakalanmışsınız:
Sağlık ve çocuk için para harcamak gerektiği hastalığı.
İnsanlar sağlıklı olduğu halde daha nasıl sağlıklı olabilirim, sağlığım için bir şeyler yapmalıyım. Spor yapmaya vaktim olmadığına göre bu konuya yatırım yapmalıyım gibi bir düşünceye kapıldılar.
Piyasa da bunu körüklüyor, örneğin 300 lira verip içtiğiniz Pharmaton enerji verdiğini iddia ediyor ama devletin ödediği B vitamini komplekslerinden farklı bir şey yok içinde.
Toplumumuzda depresyon çok yaygın ve yorgunluk, halsizlik, isteksizlik bu hastalığın belirtileri arasında. Ancak bu hastalık elle tutulur gözle görünür olmadığından ve kimse de kendine depresyonu konduramadığından herkes kesin bende bir vitamin eksik diye kan tahlillerine, eczanelerde binbir çeşidi satılan janjanlı ambalajlı vitaminlere, bilim dışı uygulamalarla sağlık sattığını iddia eden şarlatanlara saldırıyor. Vitaminler ederinden çok pahalıya satılıyor ve ne kadar pahalıysa o kadar iyi geliyor.
Oysa ki bizim gibi Ege kıyısında yaşayan, balığın sebze-meyvenin en iyisini bol bol yiyen insanların dışarından sentetik vitamin almasına hiç gerek yok. Ben şahsen hayatım boyunca hiç vitamin, katkı kullanmadım, kullanmıyorum.
Öte yandan çocuklara da mutlaka para harcamak ve onlar için kendi hayatından özveride bulunmak gerektiği gibi bir düşünce de gittikçe yaygınlaşıyor ama yanlış.
22 aylık çocuğa İngilizce öğretmek için kursa götürmeye para harcamaya gerek yok ki. İngilizce çizgi filmleri bir diske koyun, istediği kadar izlesin, kurstan çok daha çabuk ve mükemmel aksanla İngilizceyi kendiliğinden konuşur. Zaten teknolojinin hızıne bakılırsa 20 yıl sonra İngilizceye ihtiyacı olduğunda belki dil öğrenmek diye bir şey bile kalmayacak.
Özel okullar da çoğunlukla devlet okullarıyla aynı hatta daha kötü eğitim verdikleri halde insanlar bu sosyal hastalık nedeniyle bütçelerini zorlayarak bu okullara yüzbinlerce lira ödüyor.
Hatta iki çocuğun özel okul masrafını karşılayamayacağı için ikinci çocuğu yapmaktan vaz geçenler bile var.
Ebeveynler çocukların okul dışında kalan saatlerini de çeşitli kurslarla dolduruyorlar.
Ne çocuklar çocukluğunu, ne anne babalar kendi hayatlarını yaşayabiliyor.
Oysa ki aynı uçak anonslarında maskeler için söylendiği gibi, önce kendinize sonra çocuğa bakmanız lazım.
Yine kendimden örnek vermek gerekirse ben çocuğumu küçüklükten beri hiç bir kursa göndermedim; çünkü haftasonlarımı ona bağlamak istemedim.
Kursa gitmemesinin hiç bir eksikliğini de görmedik, ilgi duyduğu konuları kendisi sonradan öğrendi.
Zaten Z kuşağı denilen çocukları yaratan da kanımca anne babaların kendi hayatlarını çocuğun ihtiyaçlarına göre belirlemesinden başka bir şey değil.
Çocuklar her şeyin istemeden ayaklarına gelmesine, el üstünde tutulmaya alışıyor, sonra gerçek hayatla yüzleşince bocalıyorlar.
Sanayide çıraklık yapan çocuklarda Z kuşağı diye bir şey yok, aynı eski zaman çocukları gibiler.
Sağlık ve eğitim sektörleri insanların içindeki bu iki duyguyu kaşıyıp saçma sapan uygulamalarla milyonlar kazanıyor. " diyerek kan tahlillerini istedim ve psikiyatrik muayenesini yaptım.
Muayene sonucu depresyonda olduğu anlaşıldı.
İlaca başlamadan önce 15 gün sıkı terletici spor yapıp söylediklerimi düşünmesini ve yakınmalarında değişiklik olmazsa kontrole gelmesini önerdim.