Bugün başvuran bir kuaföre "Gelin başları neden böyle pahalı oluyor?" diye sordum
"Gelinlikle geldiği için. Aslında hepsi hepsi bir topuz yapıyoruz, üstüne de iki firkete ile duvağı takıyoruz. Gelin normal kıyafeti ile gelse 300 lira ama gelinlikle gelince 3000 lira oluyor" dedi.
"Bir arkadaşım düğününde kuaföre 15 bin lira vermiş" dedim
"E annesi, kayınvalidesi, görümcesi de saçını yaptırıyor.
Hadi gelin porselen makyaj yaptırıyor, kız kardeşi de yaptırıyor. Halbuki ne gerek var" dedi.
"Porselen makyaj nedir?" diye sordum "Akmayan bir makyaj türü, kryolan diye bir fondöten ile yapılıyor, terleyince ağlayınca akmıyor ama 1500 lira" dedi
"Kuaförlükte kar marjı yüksek herhalde" dedim
"Tabi, bugün röfle 2000 lira oldu. Oryali, folyosu bir röflenin masrafı en fazla 50 liradır. İki saatte 2 bin lira kazanıyorsun, günde 5 kişiye yapsan güzel para.
Sonra mesela boyayı 400, dip boyasını 300 liraya yapıyoruz. Kullandığımız malzeme 15 lira." dedi.
Sohbete kulak misafiri olan Hemşire hanım:
"Ben 50 liraya alıyorum boyayı" dedi
"Kuaförler en ucuzunu toptan alıyorlar. Benim tanıdığım bütün kuaförler 15 liralık boya kullanıyor ama müşteri bunu tabi ki görmüyor. İçerde laboratuvarda karıştırıp da geliyorlar. Zaten laboratuvar hep arkada, mutfağın yanında kimsenin göremeyeceği bir yerde olur. Müşteri de benim önümde karıştır diyemez, demez. 600-800 liraya organiğini yapalım diye önerip yine aynı 15 liralık boyayı kullananlar var" dedi.
Fotoğraftaki saç modellerinin Karen olarak adlandırıldığını ve bana müdürü çağırın diye huysuzluk yapan orta yaşlı kadınları temsil ettiğini de oğlumdan öğrendim
Bugün oto servisinde çalışan bir hastam geldiğinde "Hala aynı serviste mi çalışıyorsunuz?" diye sordum.
"Hayır Doktor Bey, bir avukatın yanında çalışmaya başladım" demez mi
"Hukukla ilgili bir eğitiminiz var mıydı?" dedim
"Yok, yanında çalıştığım avukat kaza yapan araçlarda değer kaybı üzerine çalışıyor. Normalde haksız tarafın trafik sigortası haklı tarafın hasarının tamir masrafını karşılıyor ama kaza yapan aracın değerinde de bir eksilme oluyor. Bu değer kaybı ancak sigorta şirketine dava açarak tazmin edilebiliyor. Vatandaş bunu bilmediğinden genelde değer kaybını sineye çekiyor. Ben de oto sanayi camiasını tanıdığımdan bana iş teklif etti. Gidip tamircileri bağlıyorum, kaza yapan araçların sahiplerini bize yönlendiriyorlar. Dava açıp kazanılan tazminatın % 20 sini alıyoruz." dedi
"Siz maaşlı mı yoksa dosya başına mı para kazanıyorsunuz ?" diye sordum.
Maaş artı dosya başına 250 lira alıyorum. Yeni başladığımdan geçen ay 10 dosya ayarladım ama ayda 40 dosya yaparsın diyor avukat. Büronun elinde hali hazırda 300-400 dosya var" dedi
"Tamircilere de araç sahibini size yönlendirmesi karşılığında bir pay veriyor musunuz?" dedim
"Dosya başına 1000 lira veriyoruz. Tabi 20 yaşındaki araçla sıfır aracın değer kaybı bir olmuyor..." dedi
"Değer kaybı hep sigortadan mı alınıyor" diye sordum
"Trafik sigortasının teminatı çok düşük, 120 bin liraya kadar maddi hasarı karşılıyor. Ben kendi aracıma ekstra prim ödeyip daha yüksek teminat aldım. Allah korusun yeni ve lüks bir arabaya çarpsan sigortanın üzerine 300-500 bin lira cebinden ödemen gerekebilir" dedi
Hayat sanki bir deniz, biz de suyun üzerinde ilerliyoruz. İlk zamanlarda, çocuklukta falan, deniz çok dalgalı, sen ise sanki ufak bir salın üzerinde çırpınıyor, bir an önce hızlı hızlı gitmek istiyor, ancak pek fazla yol alamıyorsun.
Zaman geçtikçe teknen büyüyor, kalitesi ve hızı artıyor, ancak senin hızlı gitme isteğin git gide azalıyor.Yavaş yavaş tadını çıkararak gitmek, etrafı seyretmek istiyorsun. Ancak çocuklukta hızlı gitmek ne kadar zorsa, yaşlandıkça yavaşlamak da o denli zorlaşıyor. Bütün motorlarını istop etsen bile artık kocaman bir gemi olmuş olan aracın çarşaf gibi denizin üzerinde hızla ve sessizce kayıyor. Sen ise güverteden geminin pruvasının yardığı suların iki yana doğru açılarak uzaklaşmasını ve ufukta beliren karşı kıyının hızla yaklaşmasını hüzünle izliyorsun.