Perşembe, Temmuz 31, 2008

ayakkabı imalatı

UUGS

Bugün sıkıntı hissi, cinsel istekte azalma ve uykusuzluk yakınmasıyla başvuran bir ayakkabı imalatçısına canını sıkan bir şey olup olmadığını sordum.
“İşler çok durgun doktor bey, ithalat bizim sektörü çok kötü vurdu” dedi
“Nereden ithalat?” diye sordum
“Çin!” dedi ve ekledi “O kadar ucuz ve bol çeşit geliyor ki, ayakta durmak imkansız hale geldi. Bir de modayı takip etmen gerekiyor. Yakında ayakkabı üretimi tamamen bitebilir. Çanta bitti zaten. Türkiye’de çanta imalatı kalmadı, belki tek tük, İstanbul’daki DESA gibi büyük firmalar üretiyordur. Adam 2-3 dolara çanta getiriyor, 10 dolara satıyor. İthalatçılar o kadar çok para kazanıyorlar ki 200-250 bin lira harcayıp dükkanı tefriş ediyorlar. İzmir’de 2000 ayakkabı imalatçısı var, şu anda en fazla 150 si imalat yapıyor”
“Diğerleri ne yapıyor?” dedim
“Boş oturuyor, dükkanı açıp kapatıyor, elindeki malları satmaya çalışıyor. Okullar açılırken biraz hareket olur ama şimdi tam ölü sezon.
Ne yapacağımı bilemiyorum, bunca yıl emek verdim, yatırım yaptım. Bekar olsam hiç sorun değil, ama bakmam gereken çocuklarım var, okul masrafları var, kendimi çok çıkmazda hissediyorum”
dedi.Depresyon bulguları olduğundan Trozadone 100 mg tb 1x1 yazdım ve kafasına çok taktığı cinsel isteksizlik sorunu konusunda kendisini rahatlatmak için şu fıkrayı anlattım:
Evin hanımı, temizliğe gelen kapıcının karısının her gün kocasının cinsel isteğinin fazlalığından yakınmasını fabrikatör eşine anlatıp ‘Sen niye onun gibi istekli değilsin’ diye adamın başının etini yiyormuş.
Canına tak eden fabrikatör bir gün kapıcıyı çağırıp, ek iş olarak kapının önÜnde meyve sebze satmasını önermiş ve eline sermaye vermiş.

Bir süre sonra kapıcının karısının yakınmaları şekil değiştirmiş ve o da kocasının ilgisizliğinden yakınmaya başlamış.

Salı, Temmuz 29, 2008

yazlık konteyner




Bugün bir hasta yazlıkta kullanmak için antihistaminik, ağrı kesici gibi ilaçlar yazdırmaya geldi.
“Nerede yazlık?” dedim
Heyecanla, “Ürkmezli olduk artık doktor bey, bu yaştan sonra bizim de yazlığımız oldu” dedi
“Kaça aldınız?” diye sordum
“Bina değil, güzl bir koyda yer tuttuk, yıllık 1100 lira ama her isteyene vermiyorlar. Bizim oğlanın öğretmeni bize kefil oldu en ön sıradan, denize sıfır bir yer boşalmış, bize verdiler.
Bir de çıkma frigorifik kamyon kasası buldum 900 liraya, pencere, kapı, tepesine havalandırma açtırdım, sinek teli taktırdım, çok güzel oldu. Önümüze de masa sandalye koydum. Kampingin sahibi çok suratsız, olur olmaz insanı günübirlikçi almıyor. Günübirlikçiler gidince akşamüstü herkes mangalları yellemeye başlıyor, muhabbet sabaha kadar sürüyor. Tek sorunumuz koyda elektrik yok, buz taşıyoruz” dedi
Acil gerekebilecek bir iki ilaç yazdım, yazlıklarını güle güle kullanmalarını söyledim ve “Sizin şurada heyecanla anlattığınız yazlıktan aldığınız keyfi Rahmi Koç yaşamak için neler verir ama yaşayamaz” diye ekledim

Perşembe, Temmuz 24, 2008

utanılacak spor




Bugün gerginliği için spor yapmasını önerdiğim bir genç kıza tavsiyeme uyup uymadığını sordum.

“Başladım hergün yapıyorum” dedi
“Ne sporu yapıyorsunuz?” dedim
“Kusura bakmayın söyleyemem, utanırım” dedi
“Utanılacak spor ne olabilir ki? Boksa falan mı başladınız?” dedim.
“Çok merak ettim, nedir?” diye üsteledim
“Acilen incelmem gerektiğinden bir de spor yapmaya üşendiğimden pasif spor yapıyorum, yatıyorum, pedleri bağlıyorlar, bir saat elektrik verip titretiyorlar. Ama oraya gidip gelirken hep yürüyorum” dedi
“Ücreti ne kadar?” diye sordum, paket halinde alınca seansı 10 liraya geliyormuş.
“Çok alıştım, iyi geliyor, inceltiyormuş da” dedi
“Rahatlatıyor mu yani?” dedim
“Hayır, çok yoruyor, benim sorunum kalça bölgesinde olduğundan sadece oraya bağlıyorlar, 1 saatin sonunda kasılmaktan kıpırdayacak halim kalmıyor” dedi
Bu tip egzersizin kasları güçlendirmek dışında sağlık ve kilo verme açısından bir faydası olmayacağını, esasen aerobik dediğimiz yürüme-koşma, yüzme ya da bisiklet sporlarndan birisini yapmanın hem kilo vermesine ve incelmesine yarayacağını, hem de yaşam kalitesini arttıracağını söyledim

Bisklet resmini Amsterdam'da biskletli hayatı gösteren güzel bir siteden aldım.

Salı, Temmuz 22, 2008

koruyucu aile


Daha önce depresyon nedeniyle tedavi ettiğim bi hastaya emekli olduktan sonra hayatını doldurmak için bir aktivite bulmasını önermiştim.
Bugün çocuk esirgeme kurumuna vermek için bulaşıcı hastalık tahlillerini yaptırmaya gelince
“Evlat mı edineceksiniz?” dedim.“Hayır koruyucu aile olacağız” dedi

“Ne fark var arada?” diye sordum
“Bu evlat edinmek gibi kalıcı değil, çocuğun ailesi gelip isterse ya da vazgeçersen geri verebiliyorsun. Bazen çocuğuna bakamayacak durumdaki aileler bakılsın diye kuruma bırakıp durumları düzelince geri alıyorlarmış” dedi
“Evrakı tamamlayınca hemen alabilecek miymişsiniz?” dedim
“1-2 ay beklersiniz diyorlar, biz 4-5 yaşında istedik. Bebek bakmaya cesaret edemedim, bu yaşlarda beraber gezmeye de gidebiliriz diye düşündüm” dedi“Size nasıl hitap ettireceksiniz?” dedim
“Anne baba diyorlar zaten hemen görünce” dedi

Tahliller için istek fişini yazdıktan sonra verdiği bu hayırlı karar için kendisini tebrik ettim.

İlk fotograf Gökhan Uçar'ın, diğerleri evlat edindikleri çocukları ile Angelina Jolie ve Madonna
Bu kitap da Çocuk Esirgeme Kurumu'nun temellerini atmak için Kurtuluş Savaşının hemen akabinde 1923 'te ABD ye giderek oradaki çocuk yuvalarında inceleme yapıp orada yaşayan göçmen vatandaşlardan bağış toplayan Dr. Mehmet Fuat Umay'ın anıları.

Çarşamba, Temmuz 16, 2008

fenni muayene


Bugün tansiyon ilacı bittiği halde yazdırmaya gelmeyen emekli bir assubaya neden geciktiğini sordum.
"Sormayın Doktor Bey, arabayı muayeneye götürdüm, götürmez olaydım, iki gündür bu sıcakta onunla uğraşıyorum, canımdan bezdim.” dedi.
“Hayırdır, araç muayeneleri özel sektöre devredilmedi mi. Ben daha kolaylaşmıştır sanıyordum” dedim
“Devredildi, 1 Temmuz'dan itibaren Karayolları ile ilişiği kalmadı. Benim oğlum da asker, Onlar böyle olacağını biliyorlarmış. Birlikteki bütün hususi araçlarının ruhsatlarını 30 Haziran’da göndermişler, 110 lira makbuzu yatıran herkese tak tak damgayı vurmuşlar. Bunlar iki gündür arabanın bakılmadık yerini bırakmadılar. Şurdan azcık yağ sızdırmış, buradan su sızdırmış, hele hele egzos gazı ayarı; azcık bile kaçsa affetmiyorlar.
‘Şurda Osman Usta var ayarlatıp gelin!’
Osman Usta cıvatayı azcık çeviriyor, tamam ver 10 kağıt.
İki gündür sıcakta sabahtan akşama bekliyorum, arabayı içeri alıyorlar yanına da sokmuyorlar. 80 lira da masraf ettim. 52 araba başvurdu 16 tanesi muayeneyi geçebildi, ne olacak bu işin sonu bilmiyorum” dedi
Özel sektörün bu işi bu kadar sıkı tutmasına şaşırdığımı söyledim.
"Doğan, Almanlarla beraber bu işi almış. Almanlar yüzünden oluyor. Adamlar disiplinli, en ufak usulsüzlüğü kabul etmiyorlar.Aslında bir bakıma da iyi oldu, ikinci el araba alırken için rahat olacak” dedi
"Her yerde uygulama aynı şekilde mi acaba?” dedim
“Aynı, her yerde aynı. Daha kolay olur diye Manisa’ya gidenler olmuş, İzmir plakalılar bu tarafa diye ayırmışlar, bakmamışlar. İstanbul plakalılar da Manisa'ya gitmek zorundaymış. Orada da çok kişi muayeneyi geçememiş. Sizin de varsa tavsiyem tamircisi ucuz olan yerde yaptırın, 10 liralık iş muayeneden gidince 25 lira oluyor” dedi.
İkimiz de yakında bu işin bir kolayının bulunacağı konusunda hemfikir olarak görüşmemizi bitirdik.

Fenni muayene ile ilgili yeni bilgiler buradan alınabilir.

Salı, Temmuz 15, 2008

eskiden dalyan


Bugün emekli bir öğretmen ilaç yazdırmaya geldi.
Hangi okuldan mezun olduğunu sordum.
“Sivas’ta başladık, Ankara’da bitirdik” dedi.
'80 öncesi olaylar yüzünden Sivas’ta eğitim imkanı kalmaynca öğrencileri Ankara’ya aktarmışlar.
"Kız öğrenciler de çatışmalara katılıyorlar mıydı o zaman?” diye sordum
“Katılmaz olurlar mı. Hep pantolon giyetrdik çatışmada kaçması kolay olsun diye, silahlar çamaşırın içinde saklanırdı. Ben koca kanepeyi tek başına kaldırıp yurdun camından aşağı atan kız gördüm” dedi
“Göreve nerede başladınız?”diye sordum
1970 lerin sonunda Ortaca Dalyan’da başlamış.
"Nasıldı Dalyan o zaman, turist var mıydı?”dedim
"Kırk yılda bir tek tük turist gelirdi, halk da turisti hiç sevmezdi. Şortla gezene karışırlardı, fotoğraf çekmelerini bile istemezlerdi.
‘Niye memleketimizin fotoğrafını çekiyor bunlar’ diye düşünürlerdi. Normal ev pek yoktu, sazdan, kamıştan, çatısı da kova otundan kulübelerde yaşarlardı. Kasap, Ortaca’da bile yoktu”
dedi
"Kova otu nedir?” dedim
"İşte sazlıklarda yetişen ot, sivri sivri olur, onu çatıya yığdın mı içeriye bir damla su düşmez, hepsi üzerinden kayar gider” dedi

Pazar, Temmuz 13, 2008

baba zula


Geçtiğimiz hafta kısa bir tatil yaptığım Marmara Adası'nda Baba Zula grubunun adının nereden kaynaklandığını öğrendim.
Adanın merkezindeki Baba Zula Şarapevi’ni görünce herhalde Baba Zula’ya hayranlıklarından bu ismi vermişler diye düşündüm, ama Baba Zula yerine sürekli rum müzikleri çalmalarına da bir anlam veremedim. Hesap öderken işletmeci beye bu ismi nereden bulduğunu sordum.

“Ben buldum, adada 70’lerin başında Zula adında bir rum meyhanesi vardı, o kapanınca ben 1978'de bizim eski evin alt katında bir meyhane açtım ve adını da 'daha esaslısı' anlamında Baba Zula koydum. O Murat’lar (Ertel) falan da o zaman gelir içerler muhabbet ederlerdi. Demek hoşlarına gitmiş sonra gruplarına ad olarak aldılar. Bizim ad tescili diye birşeyden haberimiz yoktu. Daha sonra burada, Avşa'daki şarap fabrikası Baba Zula diye şarap çıkaralım dedi, mani oldular. Bize bir şey demiyorlar tabi, hatta TRT 2 de bir programda anlattılar, grubun adını Marmara Adasında bir rum meyhanesinden aldık diye” dedi.
“78’den beri açık mısınız yani?” dedim
“Hayır, biz Girit göçmeniyiz. Annemler göçle gelince limanın orda 4 katlı eski bir rum evi vermişler, 1935 depreminde üstteki iki kat yıkılmış, tekrar çatı koymuşlar. Ben meyhaneyi onun alt katında açtım, ne malzemeler buldum eski şarap fıçıları, kocaman bir gemi yekesi, Rumca taş plaklar -O zaman CD falan yok; tam rum meyhanesi yaptım ama ev değer kazanınca mirasçılar anlaşıp sattılar, bizim meyhane de malzemeler de gitti, ev yıkıldı yerine apartman yapıldı. Twentieth Century Fox var ya, film şirketi, onun sahibi Rum’un doğduğu evdi. Yerleri nasıl böyle 15-20 santim kalınlığında Marmara mermeri kaplamışlar, yazın buz gibi olurdu. Hepsi yıkıldı gitti.
4 yıl önce Etibank’tan emekli oldum, 26 yıl sonra, burada bir arkadaşın mekanında yeniden açtık ama işler çok bozuk. Hobi olsun diye duruyoruz, yoksa masrafımızı karşılamaz” dedi.

İki kadeh şarap ve bir çerez için onüç lira ödedik.

Murat Ertel'in babasının büyük grafik sanatçımız Mengü Ertel olduğunu biliyordum ama dayısının İlhan Selçuk olduğunu geçenlerde okuduğum bir kitaptan öğrendim.

Salı, Temmuz 08, 2008

jambon



Bugün sağlık raporu almak için başvuran ve et sektöründe çalışan bir gıda mühendisine salamla jambon arasında ne fark bulunduğunu sordum.

"Çok fark var, en başta yapım tekniği farklı. Emülsiyonu bilir misiniz, salam sosis yağ ve suyun bir arada olduğu bir emülsiyon halinde hazırlanıp ambalajlara doldurulur, fırınlandıktan sonra kullanıma hazır olur, jambon ise gerçek et parçalarından hazırlanır. Kıyılmış et parçaları vakum altında karıştırıcıda tuz ve baharatlarla uzun süre karıştırılır daha sonra yine ambalajlara doldurulur" dedi."Et parçalarının ayrım yerlerinin görünmesi gerekmez mi o zaman?" diye sordum
"Dikkatli bakarsanız etin dokusundan birleşme yerlerini ayırt edebilirsiniz. Büyük parça etler kullanılsa daha kolay ayırt edilir ama o zaman maliyet çok yükseliyor, Türkiye'de o fiyata jambon alacak insan yok" dedi.
"Salam, sosis pişirmek için mi fırınlanıyor?" dedim
"Hayır, sterilizasyon için fırınlanıyor" dedi.

Cuma, Temmuz 04, 2008

anayurt oteli


Bugün uykusuzluk yakınması ile başvuran bir hastaya kendisini sıkan bir konu olup olmadığını sordum.
“Babam çok canımı sıkıyor” dedi.
Orta Anadolu’da bir ilçenin otelini işleten 80 yaşındaki babası bütün parasını otelinde kalan, pavyonda çalışan kadınlara yediriyormuş.
“Nasıl yediriyor?” diye sordum
Sinirden köpürerek
“Kadınlara evinde mangal partileri yapıyor, her öpücüğe 50 lira veriyor. Çok zengin ama parayı bize koklatmıyor, kadınlara saçıyor. Otelin önüne sandalye atıp kadınları seyrediyor. Evlendirelim dedik, ‘Benim erkekliğim kalmadı, evlenmem’ diyor. Ne yapacağımızı bilemiyoruz kardeşlerimle” dedi.

Babasının ruhsal bir sorunu yoksa istediğini yapmaya hakkı olduğunu, para kendisine ait olduğu için istediği gibi harcayabileceğini söyledim, ve uykusuzluğu için “Doxilamin tablet 1x1 gece” yazdım.

Perşembe, Temmuz 03, 2008

otobüs şöförlerine psikolojik test


Epeydir işsiz olan psikolog bir hastam işe başlamak için rapor istemeye gelince ne iş bulduğunu sordum.
Sürücü kursunda psikolojik test yapacakmış.
“Alkollü yakalananlara falan mı?” dedim
“E sınıfı otobüs ehliyeti olanlara. Daha önce de aynı yerde çalışmıştım. Eskiden sadece ehliyet alırkendi, şimdi 5 yılda bir tekrarı zorunlu hale getirildi, iyi de oldu, piyasa açıldı biraz” dedi
“Ne testi uyguluyorsunuz?” diye sordum
“Her üniversite isterse kendisi bir alet tasarlayıp Avrupa Yol Kurumundan onay alabiliyor.
Biz Vienna Test Sistemini kullanıyoruz; refleks hızı, algılama, muhakeme yeteneği gibi şeyler ölçülüyor. Aslında psikoljik test de yapmak lazım ama bu bile çok uzun sürüyor ve yetişmiyor” dedi.
“Testi geçemeyenler kolaylık sağlıyor musunuz?” dedim
“Hayır, daha önce yapanlar oldu, hapse girdiler. Psikolog aleti kendisi kullanıp, başkasına rapor vermiş. Bize gelip de daha önce 10 dakikada aldık, bir buçuk saat test mi olur diyen, karakola şikayet eden çok. Mahkemeye bile çıktım ben bunlar yüzünden”
dedi.

İlk resim mürekkep lekelerinin uyandırdığı çağrışımları değerlendiren Rorschach testinden.

*Parola hatırlamak için mürekkep lekelerini kullanan ilginç bir çalışmaya da burada rastladım.

Çarşamba, Temmuz 02, 2008

otomobil satışı



Bugün işe girmek için rapor isteyen bir hastama ne iş yapacağını sordum.

Yabancı markalardan birinde otomobil satış görevlisi olarak çalışacakmış.
“Bir otomobil satışından ne kadar prim veriyorlar size?” diye sordum.
“30 lira” dedi
Çok şaşırdım, “Araba satışında ben hep büyük miktarlarda para kazanıldığını sanıyordum” dedim.
“O eskidenmiş, şimdi şirkete kalan bile 100 lirayı geçmez. Çok sert rekabet var, firmalar da satıştan çok müşteriyi servise bağlayıp parayı servisten kazanmaya çalışıyorlar. Biliyorsunuz yeni motorlarda ortada hiçbir şey yok, her şey kapağın altında” dedi.

İstediği raporu verdim.

Arabalar Citroen Picasso