Cuma, Mart 30, 2007

doğacak çocuğa isim

Bugün ultrason odasına girerken çok sıra dışı bir görüntü; sırada beklerken kitap okuyan bir gebe dikkatimi çekti. Sırası gelip içeri girince ne okuduğunu sordum. Çocuk adları sözlüğü okuyormuş.
Karar verip vermediğini sordum.
Zülkarneyn adını düşünüyormuş, bir peygamber ya da nebi adıymış.
İsim koyarken nelere dikkat ettiğini sordum. Benzersiz olmasını ve Kuran’da geçen bir kelime olmasını istiyormuş.
Kendi ismi de erkek ismini çağrıştırdığından 'Annem de öyle düşünmüş herhalde' dedi.
Adını sevip sevmediğini sordum.
Sevmiyormuş, benzeri bir kadın adıyla değiştirmiş, çevresi öyle tanıyormuş. Adı çocuğun geleceğini belirler mi diye sordum.
'Karakterini belirler, en azından öyle söylüyorlar’ dedi.


Evladına elbetteki istediği ismi koyabileceğini ama Zülkarneyn’in hiç duyulmamış ve Arapça bir isim olduğu için
resmi yazışmalarda hep yanlış yazılacağını, çocuğun gelecekteki hayatında zorluklara yol açabileceğini, çocuğa isim seçerken bunları da göz önünde bulundurması gerektiğini hatırlattım.
Kansızlığı için Ferplex fol flk 1x1 yazdım.


Çarşamba, Mart 28, 2007

boyoz yapımı



Bugün börekçide çalışan bir gebeden boyoz yapımını öğrendim. Kendisi ıspanaklı börekte çalışıyormuş, ama boyoz da aynı yerde yapılıyormuş.
Boyoz yapmak için boyoz ustası önce hamuru merdaneyle inceltip daha sonra havada savurarak çadır gibi açarmış. Açıldığında büyüklüğü gösterdiği kadarıyla 2 metrekareye yakın olurmuş. Daha sonra sıvı yağla yağlanıp kat kat katlanır, ince uzun bir silindir haline getirilir, ve öylece dinlenmeye bırakılırmış.
5-6 saat dinlenen hamur diğer işçiler tarafından elle boğum boğum koparılıp yassıltılarak tepsiye dizilir ve fırına verilirmiş.
Kansızlığı için Gynoferrosanol cap. 1x1 yazdım.

Salı, Mart 27, 2007

taksicilik



Bugün bir taksi şöförü tırnak batması yakınmasıyla geldi.
Bağlı bulunduğu durağı sordum. Yaklaşık 100 araçlık büyük bir durağa mensupmuş.
‘İsteyen istediği durağa girebiliyor mu?’ diye sordum.
Olur mu, iyi duraklara girmek için 50-60 bin lira hava parası ödemek gerekir’ dedi.

Parayı kimin aldığını sordum, her durağın kurucusu varmış, ona ödenirmiş. Kendi çalıştığı durak gibi kooperatiflerde ise kooperatife katkı payı ödemek gerekiyormuş.

Yeni durak açmak çok zormuş, belediyenin onaylaması için belli metrekarede dükkan, her araca GPS ve telsiz gibi oldukça masraflı pek çok şart gerektiği gibi kolay kolay da onay verilmiyormuş. GPS bir yıldır her araca takılmış , araç başına 500 lira masraf olmuş, herkes kendi cebinden ödemiş, şimdi bütün araçlar merkezden izleniyormuş.
'Durağa bağlı olmak şart mı? diye sordum, değilmiş.
Açıktan da dolaşan pek çok taksi varmış.
‘Zaten durak sistemi yakında kalkacak, yerine Amerika’daki gibi her bölgeye katlı otopark gibi tek bir büyük durak yapılacak, tüm taksiler GPSlerle o merkezden yönetilecek, taksi isteyen orayı arayacak, onlar da en yakın arabayı adrese yönlendirecekler’ dedi.
Lüks araçları taksi olarak kullananları sordum.






Genelde Almancılar yapıyorlarmış.
Bizde de bir E 200 var, adam keyfim istiyor deyip yaptı, onu tercih edenler de fazla oluyor tabi’ dedi.
‘Durakta sıra harici araba seçmek mümkün mü yani?’ dedim.
Söylediğine göre müşteri istediği arabaya binebilirmiş, özellikle yazın artık havalar eskisi gibi olmadığından kimse klimasız arabaya binmek istemiyormuş. Bu yıl sonundan itibaren 8 yaşın üzerindeki arabaların takside kullanılması yasaklanacağından Şahin taksiler yavaş yavaş ortadan kalkacakmış.
Tırnağı için Bactroban pom. 3x1 use ext. yazdım, pansumanla iyileşmezse çekmek zorunda kalacağımızı anlattım, ve özellikle ayak tırnaklarını kavisli değil düz kesmesi gerektiğini hatırlattım.


İlk fotoğraf Havana Küba'dan.

Cumartesi, Mart 24, 2007

basın basın


Bugün Milliyet gazetesinin hakaret içermese de kendisine karşı eleştiri içeren yorumları yayınlamadığını öğrendim.
Şu haber için aşağıdaki yorumumu yayınlamadılar:


Milliyete yakıştıramıyorum
Bu olay bir kazadır. Olabilir, herkes birgün uygunsuz duruma düşebilir.
Ancak bu hanımın kazara açılan göğsünü tekrar tekrar internet aracılığıyla herkese göstermek, bunu sanki Türkiye’nin en önemli olayı gibi hem de dün olmuşken son dakika etiketiyle manşetten vermek pornografidir.
Ayrıca bölgemizde ortalık toz duman, savaş kapımızdayken hemen bütün gazetelerin sözbirliği etmişçesine eskiden ti’ye aldıkları Tan gazetesinin çizgisine inmeleri de manidardır…


Ancak bunları yayınladılar.


Cuma, Mart 23, 2007

7 oğlan




Geçenlerde 40 yaşın üzerinde bir gebe ultrason için başvurdu.



İnceleme sırasında bebeğin cinsiyetini sorunca ben de öbür çocuklarının cinsiyetin sordum. Beş erkek evladı varmış.
Heyecanla çocuğun cinsiyetine baktım, yine erkekti. Söyleyince biraz üzüldü ama şaşırmadı, ‘Biliyorduk zaten, eşim hiç boşuna heyecanlanma yine erkek olur diyordu’ dedi.
Nerden bildiğini sordum. Yıllar önce ilk bebeği kız olmuş ama doğumdan kısa süre sonra ölmüş. Bunalıma giren yaslı anneyi doktorlara götürmüşler ama çare bulunamamış. Daha sonra methini duydukları bir hocaya gitmişler, hoca bir dua yazmış, üzerinde taşırsa rahatlayacağını söylemiş. Gerçekten de bunalımı geçmiş, kabus görmez olmuş, ancak rüyasına giren bir zat ‘Senin yedi hayırlı oğlun olacak, mani olma’ demiş.



Üst üste erkek doğurmaya başlayan hasta iki kez sprey (spiral) koydurmuş , ancak buna rağmen hamile kalmış. Daha sonra yine rüyasında gördüğü zatın kendisine adını söylediği bir hocayı bulup da ziyarete gittiğinde, hoca rüyasına giren zatın kendi babası olduğunu, daha önce de iki kadına aynı şekilde göründüğünü, ve onların da yedişer erkek çocuk doğurduklarını, kendisinin de mani olmaması gerektiğini söylemiş.
Bu bebeği de planlamamışlar ama olmuş.

Hemoglobini düşük olduğundan Ferrosanol duodenal cap. 1x1 yazdım ve emiliminin iyi olması için süt ürünleriyle beraber almamasını söyledim.


Perşembe, Mart 22, 2007

çelik jant


Bugün öksürük yakınması ile başvuran bir alüminyum jant işçisinden jant çeşitlerini öğrendim.
Aslında çelik jant diye birşey yokmuş, alaşımlı jantların hepsi alüminyummuş. Kaliteleri de fazla farketmezmiş, fiyat esas markadan oynuyormuş.

Fiyatlar 500-600 liradan başlıyor, 1500 liraya kadar gidiyormuş.
Arabamın jantları son bakım sırasında yetkili servisin önerisiyle traşlatıldığından, buna neden gerek duyulduğunu sordum.


'Aman sakın traşlatmayın, çok yanlış yapmışlar. Janttan alınan her yonga onun dayanıklılığını azaltır, fabrika çıkışı jantların balans ayarı tam yapılır, sonradan bozulursa onu düzeltmek olmaz, ömrü bitmiştir, değiştirilir. Zaten avrupada her yıl jantlarını değştiriyorlar' dedi.

Çalıştığı fabrika yılda 1 milyon cant yapıyormuş, hepsi tanesi 70 Eurodan Avrupa'ya ihraç ediliyormuş .

Bronşiti olduğundan Croxilex1 gr. tb.2x1 verdim ve sigarayı bırakmasını önerdim.


Çarşamba, Mart 21, 2007

inşaatçılık



Bugün emekli bir inşaat kalfası ilaçlarını yazdırmaya geldi.
İnşaatları projeye göre mi yoksa kafalarına göre mi yaptıklarını sordum. İki türlü de oluyormuş, ama projeli olmasını tercih ediyorlarmış, çünkü projeli inşaat yıkıldığı zaman sorumluluğun %75’i projeyi hazırlayanın, %25’i işçilerinmiş. Aksi taktirde bütün suç işçilere kalıyormuş.



Hasta, işçi başı olarak ekibini toplar götürü usulde pazarlık edermiş. Malzeme inşaat sahibine ait, kalaslar ise hastanın, yani ekip başınınmış. Bir ev inşaatı için en az 10 metreküp kalas gerekirmiş. Bir metreküp kalas 200 liraymış, iyi bakılırsa bir kalas takımı 3 yıl gidermiş, ama her inşaatta 50 liralık yedekleme yaparlarmış.

İkinci fotoğraf yaptığı inşaatın çökmesi sonucu altında kalan işçi.

Şarkı ise
Şevket Uğurluer'in istikrarına saygıyla Tom Jones'tan:


Pazartesi, Mart 19, 2007

kaçak inşaat


Haftasonu Marmaris Selimiye sahilinde denize sıfır yeni inşaatlar dikkatimi çekti. Önce iki katlı bir apart otelin sahibi köylüye sordum,
‘Ceza kestiler 45-50 bin lira borcumuz var, ödeyemedik' dedi.
Sonra yine deniz kıyısında taştan kulübeler inşa etmekte olan başka bir köylüye nasıl denize sıfır inşaat yapabildiklerini sordum.
‘Kaçak yapıyoruz’ dedi.


‘Peki yıkılmasından korkmuyor musunuz hiç?’ dedim.
‘Yok canım, tapulu malım benim, kim yıkacak' dedi ve ekledi ‘Cezası var, il özel idareye 4 kulübe için 20 bin lira ceza ödedim, şimdi iki tane daha yapıyorum’.
Ceza sadece bir kerelik kesiliyormuş ve kaçak yapıyı yıkmak diye bir şey de yokmuş.

İkinci fotoğraf aynı köyden: Denize sıfır olmasa da binanın ikinci katı baştan planlanmadan eklenmiş izlenimi veriyor.

Cuma, Mart 16, 2007

İki yıldır sıkıntıda olan bir hastam vardı:
Büyük bir fabrikada işçi olarak çalışan hastanın Afyon’daki köyünde yaptırdığı evin elektriğini bağlatmak ve ruhsat işlemleri için 500 liraya ihtiyacı olmuş. Borç istediği kimseden alamayınca kredi kartından çekmeye karar vermiş ama arkadaşları kahvede oturan bir tefeci olduğunu, isteyene para verdiğini söyleyince ona başvurmuş. 500 lirayı yüz milyonluk taksitler halinde ödeyecek şekilde anlaşıp fazla okumadan kahvede gösterilen senedi imzalamış.
İlk taksidi ödemeye gittiğinde, tefeci senetteki miktarın sonuna bir sıfır daha ekleyip 5000 lira borcu olduğunu, bunu hemen ödemezse başına çok kötü şeyler geleceğini, hele şikayet ederse çocuklarına zarar vereceğini söylemiş, tehdit etmiş. Hasta günlerce uyku uyuyamamış, en sonunda tehditlere inanıp karısının bütün bileziklerini satmış, kredi kartlarından limitine kadar nakit çekmiş, köyüne gidip tanıdığı herkesten toplayabildiği kadar parayı dövizi toplamış ve borcunu ödemiş.

O zamandan beri aldığı asgari ücretle 150 lira ev kirası ödeyip, okula giden iki çocuğunu ve olaydan sonra bir süre temizliğe giden ancak rahatsızlandığı için artık çalışamayan eşini geçindirmeye çalışıyormuş. Ek iş olarak geceleri de kahvede çalışmaya başlamış, ancak iki yıl içinde ne kadar çalışırsa çalışsın borcu 8000 liraya çıkmış. 'Bizim bu şehirde işimiz yok ama gidemiyoruz' diyordu.
En sonunda geçen ay yalvarmalarına dayanamayan 14 yıldır çalıştığı fabrikanın müdürü kendisini işten çıkartıp 14 000 lira tutan tazminatını ödemiş. Sevinçle vedaya geldi, borçlarını kapatıp köyüne dönüyormuş.

Resim Ron Kitaj'ın


Perşembe, Mart 15, 2007


Bugün emekli bir Eshot çalışanı unutkanlık yakınması ile başvurdu. '80 öncesinde Osman Kibar döneminde belediye otobüslerinde bilet kontrölörü olarak çalışmış.

Ben önce otobüslere kumbara koyulmadan önce ön kapının yanında yanlamasına oturup bilet satan biletçilerden olduğunu sandım, ama değilmiş.
Görevi otobüslere binip yolcularda ya da biletçinin koçanında sahte bilet olup olmadığını kontrol etmekmiş.
'Peki sahte çıktığı oluyor muydu?' diye sordum.
'Oo o zaman çok vardı, bazen biletçilerde bile çıkıyordu' dedi.
Otobüste denetimini yaptıktan sonra başka bir otobüse binmeden önce biletçiye kendi çalışma karnesini imzalatırmış.

Unutkanlığı için Trental 400mg tb 3x1 verdim ve bulmaca çözmesini, ayrıca her gün gezdiği yerlerden değişik yerlere yürüyüş yapmasını önerdim.




Çarşamba, Mart 14, 2007



Bugün yine av teskeresi için rapor almaya gelen bir hastaya neden ava gittiğini sordum.
Eşi vefat ettikten sonra gitmeye başlamış. Dağda alkol alıyor, kuru sıkı tabanca ile saydırıp rahatlıyormuş.
'Alkol alınca herzamankinden daha hassas bir insan olurum' dedi.
'Kuru sıkı tabanca nedir?' diye sordum.
Ruhsat gerektirmeyen bir tabanca türüymüş. Heryerden 30-40 liraya alınabiliyormuş, ruhsata izne falan gerek yokmuş. Fişekleri de 30 kuruşmuş, fişeklerin içinde barut varmış.


'Aslında yanlış, ben bira şişesine ateş ediyorum delik açıyor, tehlikeli' dedi.
Muayenesinde halüsinasyonları olduğundan ruhsat talebine olumsuz görüş belirttim, ve psikiyatriye sevk ettim.
'Versen de vermesen de canın sağolsun' dedi.


Konuyla ilgili hukuki durum, ve bir haber.




Cuma, Mart 09, 2007


Bugün halsizlik yakınması ile gelen genç bir hastamı her zamankinden şık görünce üzerindeki markalı montu kaça aldığını sordum. 5 liraya almış.
Maalleden çocuklar alıp, kahveye getiriyorlarmış. Son gelen partiden bir Levis kot(10 lira) ve mont(5 lira) ayrıca Nike markalı bir spor ayakkabı (7 lira) almış.
Bu tip markalı dükkanlardan alınmış mallar ayrıca Tepecik'teki pazar yerinde özellikle arife günleri kurulan işporta tezgahlarında da satılıyormuş.
Halsizliği soğuk algınlığına bağlı olduğundan Aspirin plus C eff tb.3x1 yazdım ve bir gün istirahat verdim.


Perşembe, Mart 08, 2007





Bugünlerde av teskerelerini yenilemek için sağlık raporu almaya gelen avcılarla muayene amaçlı sohbet ederken fişek yapımını ve tavşan avını öğrendim.
Av tüfekleri 600-1500 lira fişeğin tanesi de 30 kuruşmuş. Fişeği kendin de yapabilirmişsin. Av malzemesi satan dükkanlardan barut saçma ve kapsül alıp evde doldurmak mümkünmüş. Önce boş kovana kapsül koyup üzerine işaretli yere kadar barut dolduruluyormuş. Barutu fazla koyarsan tüfeği patlatırmış. Saçmayı istediğin kadar koyabilirmişsin ama normalde 50-60 tane koyuluyormuş. Hepsini koyduktan sonra makinesiyle basmak ve sıkıştırmak gerekiyormuş. Barutun çok cinsleri varmış, bazen sönmüş oluyormuş, o zaman patlamıyormuş. Bir kilo barut 13-14 liraymış.

Tavşan avında köpek şartmış. Köpek tavşanı bulur kaldırır sana doğru koştururmuş. Sen de hayvanın koştuğu patikayı kesip vururmuşsun.
Tavşanı yüzdükten sonra bir gün sıcak suda bekletirlermiş, böylece hem kanı akar, hem de eti dinlenirmiş. Daha sonra parçalayıp güvecini yaparlarmış ki yemelere doyum olmazmış.

Avcılar kulübünde ayrıca vurulan her tavşanın kulağı ilaçlanıp tavanda gerili tele asılıyormuş. Herkes asıyormuş, yani zıtlık (yarışma) varmış.
Dağda sürekli jandarma gezermiş, av teskeresi olmayanlara 1500 lira para ve hapis cezası olduğu gibi en fenası tüfeğine de el koyup geri vermiyorlarmış.

Av fotoğrafları yine Amerika'dan





Bugün uykusuzluk ve gerginlik yakınması ile başvuran oldukça makyajlı bir kadın hasta muayene sırasında yeni kapandığını, annesinin ablalarının hep açık olduğunu ve ailesinin buna çok tepki verdiğini söyledi.
Kapanmaya nasıl karar verdiğini sordum.


Yakın akrabaları içinde peşpeşe kötü hastalıklar ve ölümler olunca kendisi için hiç bir şey yapmadığını düşünmüş, ve kapanmaya karar vermiş.
Eşi bu konuya hiç karışmamış, eşinin ailesi de kapalıymış.
Aileler dışında, toplum içinde bir davranış değişikliği ile karşılaşıp karşılaşmadığını sordum.
Toplum kapananlara karşı çok tepkiliymiş.
Bir örnek vermesini istedim.

‘Örneğin okul aile birliğinde başkanlığa aday olmak istiyordum olamadım’ dedi.

İç huzursuzluğunun genelde insanı çelişkide bırakan konulardan kaynaklandığını, yapmak istediği şeyleri yapamamanın anksiyete kaynağı olduğunu, hayatını gözden geçirip ne istediğini belirlemesini ve hayatını bu yönde düzenlemesinin kendisini rahatlatacağını söyledim ve depresif bulguları belirgin olduğundan Fulsac kapsül 1x1 yazdım.


İlk fotoğraflar Çin malı tesettürlü Barbi Fulla, son fotoğraf ise programında türban taktığı için eleştirilen Seda Sayan.

Pazartesi, Mart 05, 2007


Bugün belediyenin çekicisinde çalışan bir hasta sabah başlayan ishal yakınması ile geldi. Belediye çekicileriyle polislerinkinin farkını sordum.
Polis artık mecbur kalmadıkça , acil bir durum olmadıkça araç çekmiyormuş, çünkü çektiği araçlardan çekme parası alamıyormuş. Çekilmesi gereken araçları belediyeye bildiriyor, belediyenin ekipleri de aracı çekip belediyenin Karabağlar’daki otoparkına götürüyorlarmış.


Kendi inisiyatifleriyle araç çekip çekmediklerini sordum. Yaya yollarındaki araçların çekilmesine karar verebiliyorlarmış, ama yayaların yolunu kesenler, yayayı kaldırımdan inmek zorunda bırakanlar dışında yoldaki araçlara dokunamıyorlarmış.
Araç sahiplerinin tepkisini sordum: Araç çekme çok caydırıcıymış. Camdan polisin ceza yazdığını görüp de umursamayanlar oluyormuş, ama çekici geldiğinde herkes telaşla arabasının başına koşuyormuş. Zaten sahibi arabanın başına geldikten sonra araç havada dahi olsa indirip bırakıyorlarmış.

Aracı çekilen 45 lira çekme ve park ücreti ödüyormuş, çekenler çektikleri araç başına bir gelir elde etmiyorlarmış.
Tahlilleri normal olduğundan bol sıvı tüketmesini, yağlı gıdalardan kaçınmasını ishali devam ederse tekrar gelmesini söyledim.

Konuyla ilgili Yeni Asır haberi.



Perşembe, Mart 01, 2007




Bugün 80 yaşının üzerinde neşeli bir amca, geceleri idrara çıkma yakınması ile başvurdu. Yer gösterip oturmasını söyledim.

'Ben ayakta durayım, yıllarca fabrikada dokuma işçiliği yaptım, ayakta durmaya alışkınım , oturunca sıkıntı geliyor.’ dedi.


Amca hep dağlarda dolaşırmış, hiç oturmazmış, zaten esasen yörükmüş.

Hiç çiçek yağı yemezmiş, sadece bol bol tereyağ, kaymak, yoğurt, yumurta...
Bir de sabahları bir çay bardağı saf zeytinyağı içermiş.
Hiç doktora gitmezmiş, bir ara elleri yara olmuş, sigorta hastanesine git gel bıkmış, bir türlü iyileşememiş, en sonunda dağlarda bulduğu bir otla kendi kendini iyileştirmiş. Her işe doğal ilaçlarla çare bulmaya çalışırmış. Mide ağrısı için dalından düşmüş olgun kudret narını zeytinyağında bekletir, sonra balla karıştırıp bir kaşık yer, ağrı mağrı kalmazmış.





O sırada müstahdem kahve getirince 'Sade içiyorsun değil mi?' diye atıldı 'kahveyi sade içersen çok yararlıdır, yoksa zararı dokunur. Kağıthanede çalışıyordum, bir adam vardı 7-8 porsiyon yemek yer, üzerine o zaman kahvelerde bulunan saplı toprak fincanlarla bir sade kahve içerdi. Ooh (kollarını göğsü önünde sıkarak) haydi işe!'
'Baban kaç yaşında vefat etti, yoksa sağ mı?' diye sordum.
105 yaşına kadar yaşamış.

'Babaannem de 130 yaşını gördü' dedi.
'Ya annen?' dedim.
Üzüntüyle 'Onda şeker vardı, 102 yaşında öldü' dedi.
İdrar tahlilinde enfeksiyon çıktığından Pyeloseptyl kapsül 3x1, tansiyonu da yüksek olduğundan Cardura 4mg. tb 1x1 yazdım ve prostat kanserinin erken teşhisi için yılda bir kez PSA testini de yaptırırsa yüz yaşını aşmasına hiç bir engel olmadığını söyledim.


İlk fotoğraf Yörük teyze , diğerleri Çin'den.