Geçen hafta başvuran bir bilgisayar mühendisine bilgisayarlar yaz saatine ne gün geçileceğini nasıl biliyorlar, bu her ülkede değişik, hükumetin kararına bağlı bir olay değil mi?" diye sordum.
"Hükumetler yaz saatine ne gün geçileceğine karar verince mücrosoft bunu güncellemlerin içine koyuyor, bilgisayarınızı güncelleyince Windows saati hangi gün değiştireceğini programlıyor" dedi
Ülkemizdeki uygunsuz özgürlük şartları nedeniyle bu yazıyı sadece yazabiliyorum, resim ya da müzik ekleyemedim
Cuma, Ekim 24, 2008
Almanya 1971
Bugün maddi darlık içindeki emekli işçi bir hastam ilaç yazdırırken beni akşamki Türk Sanat Müziği korolarının konserine davet etti.
“Koroya devam ettiğinizi bilmiyordum, enstruman da çalıyor musunuz?” diye sordum.
“Kendi kendime biraz keman çalarım. Esas gençken gitar çaldım, grubumuz vardı” dedi
“Nerede çalıyordunuz?” dedim
“Almanya’da. Askerden geldikten sonra işsizdim, abim Almanya’dan davet gönderdi. Turist vizesiyle 1971’de cebimde beş kuruş olmadan gittim iki yıl sonra 6000 markla döndüm. Gündüzleri hamballık yapıyor, geceleri barda çalıyordum. Gündüz 50 gece, bir daha 50 mark kazanıyordum. ” dedi“Niye döndünüz peki?” diye sordum
“Vizem bitti, yenilemediler” dedi
“Almanya işçi almayı kesmiş miydi o zaman” dedim
“Eyaletlere göre değişiyordu. Ben Berlin’deydim, Oranın yasalarına göre işyeri sahibinin bizzat Türkiye’ye gelip beni davet etmesi gerekiyordu” dedi
“Başka, işçi kabul eden bir eyalete geçseydiniz” dedim
“Geçemiyorsun ki. Berlinin etrafı duvar, Berlin’den çıktın mı Batı Almanya’dan çıkmış oluyorsun. Doğu Almanya’nın ortasında bir ada. Hatta ilk gidişimde Doğu Berlin’de havaalanına indik, Batı Berlin’e servis varmış ama beni gümrükte gencim diye şüphelenip durdurdular, soyup uzun uzun aradılar, servisi kaçırmışım. Dışarı bir çıktım ki, kimse kalmamış. Elimde adres var ya, çevirdim bir taksi gösterdim adresi; Brune Strasse.
Şöför; şimdi bizim şöförler turistleri kandırıyorlar ya, beni öyle kandırdı.
‘Tamam atla götüreyim’ dedi.
Gittik gittik, Brune Strasse’de apartman numaralarını yüksek sesle okuyarak gidiyor, 57-59 derken önümüze kocamaan duvar çıktı. Şöför
“Aaa senin adres caddenin Batı tarafındaymış, gidemeyiz dedi, haydi gerisin geriye havaalanına döndük. Sonra başka bir servis geldi de Batı’ya geçebildim. Hatta abim de merak etmiş” dedi
“Batı Almanya’ya direk uçuş yok muydu ki?” dedimMahçup bir havayla “Vardı da abim ucuz olsun diye Bulgar havayollarının biletini yollamış. Bir gece de Sofya’da kaldım. Garda bir türk çingenesiyle tanıştık. Gel ben sana yardım edeyim dedi, beraber arabaya bindik, koca koca otellere gidiyoruz, içeri girip çıkıyor yer yok diyor. Meğer beni kandırıyormuş, 1971 de koca Sofya’da oteller dolu olabilir mi! En sonunda Gel bizim evde kal bari dedi, havaalanına yakın bir eve götürdü. Bana bir oda verdiler ama ben kalmadım , gece camdan çıkıp yürüye yürüye havaalanına kaçtım” dedi
“Neden kaçtınız?” dedim
“E mutfakta hepsi toplandı, nasıl yapalım diye konuşuyorlar. Benim üzerimde yolluk para var, o zamanlar çok türk işçisini böyle yok etmişler Bulgaristan’da . Ah ben ne belalardan, ölümlerden döndüm Doktor Bey” dedi gülerek.
Çarşamba, Ekim 22, 2008
soru bankası
Bugün emekli bir fizik öğretmeni ilaç yazdırmak için başvurdu. Kendisine hala çalışıp çalışmadığını sordum. Bir dershanenin soru bankasında çalışıyormuş. "ÖSS soruları nasıl hazırlanıyor; kim hazırlıyor?” diye sordum “Bizler hazırlıyoruz, Ankara’ya gönderiyoruz. Bütün dershanelerden okullardan gelen sorular konularına göre birer çanakta toplanıyor, daha sonra seçici öğretmenler kapanıp hangilerinin sorulacağına karar veriyorlar.” dedi
“Hala soruları hazırlayanlar hapis oluyorlar mı?” diye sordum
“Evet 1 ay kadar sürüyor, dışarıyla hiç bağlantıları olmuyor, orada yiyip içip yatıyorlar” dedi
“Kaç kişi kapanıyor böyle?” diye sordum
“Her branştan en az 5 kişi var diye biliyorum, yani sekreteryası ile birlikte 100 kişiyi geçiktir.” dedi
“1 ay kapanıp 100 soru hazırlıyorlarsa bu kadar kişi günde 3 soruyu seçiyor anlamına gelir. Peki nasıl oluyor da hala hatalı soru sorulabiliyor?” dedim “Onu da onlara sormak lazım” dedi.
Pazartesi, Ekim 20, 2008
papatyalı duralex
Tatil için gittiğim Kıbrıs'tan dönüşte 1977 yılında Kıbrıs'ı ziyaret etmiş olan kayınpederimle sohbet ederken o yılların Kıbrısı hakkında öğrendiklerim:
Aradan 3 yıl geçmiş olmasına karşın hala rumların terk ettikleri evler bomboş duruyormuş, içleri toz içindeymiş. Kayınpederim içini dolaştığı evlerden hatıra olarak pek çok aile fotoğrafı alıp Türkiye'ye getirmiş.
Kıbrıs o zamanlar bugünkünün tersine Türkiye'ye göre çok ucuzmuş.
Özellikle Duralex yemek takımlarını, kadifeleri, eleketronik eşyaları herkes kıtlıktan çıkmış gibi satın alıyormuş. Gittikleri otobüs dönüşte bavullarla dolduğundan yolcular Taşucu'nda başka bir araç kiralamak zorunda kalmışlar.
Girne'de alışveriş için girdikleri büyük bir mağazada tezgahtar kızlar Duralex tabakları çevirip çevirip yere atıyorlarmış, hiçbiri porselenler gibi kırılmıyormuş.
Bu gösteriden etkilenip kızlarına çeyiz olarak birer takım 'Papatyalı Duralex' alan kayınpederim eve gelince hanımına hava atmak için yeni aldığı tabaklardan birini yere fırlatmış, tabak tuz buz olmuş.
Meğer tabağı kıçüstü çevirerek atmak gerekiyormuş, yüzüstü atınca takımdan bir pasta tabağı eksilmiş.
Cuma, Ekim 10, 2008
elektrik üretimi
Bugün TEİAŞ’tan emekli bir elektrik mühendisi 'grip aşısı olsam mı' diye danışmaya geldi.
TEİAŞ ile TEDAŞ’ın ne farkı olduğunu sordum.
"Gerçek şirketler olarak kabul ederseniz, biri elektriği satın alıp diğerine veriyor, diğeri de dağıtıyor” dedi.
“Elektrik üreten sanayiciler de var değil mi?” dedim
“Evet elektirik üretimi çok karlı bir iş, bazen çok pahalı satıyorlar” dedi
“Nasıl satılıyor, ben de elektirik üretsem bunu TEİAŞ’a satabilir miyim?” diye sordum
“Evet, her sabah ihale açılır, açık fiyat kırma ile şu saatte elektriği şu fiyata satacağım diye günlük olarak anlaşılır” dedi
“Üzüm, incir borsası gibi yani” dedim
“Aynen öyle, özellikle puant dediğimiz akşam saatlerinde artan ihtiyaca cevap verebilmek için şirket çok yüksek fiyatlardan elektrik almak zorunda kalabiliyor” dedi“Sanayiciler üretimi nasıl yapıyorlar peki, kendi gereksinimleri için üretip fazlasını mı satıyorlar, yoksa asıl işleri elektrik üretmek mi?” diye sordum.
“Genellikle şöyle oluyor: Adam diyelim tekstil fabrikasında üretim için buhara gereksinim duyuyor, bunu doğalgazla üretip kullandıktan sonra bir de türbinden geçirip elektrik üretiyor” dedi
“Bu rüzgar santraleri çok pahalıymış öyle mi?” dedim
“1 megawatlık bir tanesi 2 milyon dolar, ama dünyada talep çok, bugün sipariş verseniz ancak 4 yıl sonra teslim ediyorlar” dedi
“Peki 1 megawatlık değilde eve yetecek kadar, küçük, iptidai bir şey yapmak mümkün olamaz mı?” dedim“Yine de çok pahalıya malolur, ona harcayacağınız parayla ömür boyu elektrik satın alabilirsiniz. Ayrıca rüzgarın devamlılığı olmalı, yoksa estiği sürece aydınlanırsınız” dedi
Kalp, akciğer, şeker hastalığı gibi, ya da bağışıklık sitemini zayıflatacak başka bir rahatsızlığı yoksa, benim gibi pek çok hasta ile yüzyüze temas etmiyorsa aşı olmasının şart olmadığını, yine de aşılanmak isterse 65 yaşından genç olduğu için aşı ücreti olan 16 lirayı cebinden ödemesi gerektiğini söyledim.
Fotoğraflar Amerika'daki rüzgar çiftliklerinden.
Son fotoğraf ise otoyoldan geçen araçların yarattığı hava akımından elektrik üreten bir türbin.
Perşembe, Ekim 09, 2008
"mutlu" olmak
Bugün uykusuzluk yakınmasıyla başvuran orta yaşlı, oldukça dekolte giyimli bir hanım hastaya depresyonunu sorgulamak için
“Cinsel isteğinizde azalma var mı?” diye sordum,
“Hiç olmadı ki Doktor Bey” dedi
“Gençliğinizden beri hiç olmadı mı?” diye sordum
“Hayır olmadı, bu iş benim için hep eziyet oldu. Hatta ayıptır söylemesi ben kadınların mutlu olabildiğini daha yeni öğrendim. Ben sadece erkekler boşalır sanıyordum.” dedi“Nerden öğrendiniz?” diye sordum
“Komuşuya gelen bir yeni gelinden öğrendim. Sabah kahve içerken ‘Bugün hiç keyfim yerinde değil, akşam mutlu olamadım’ deyince ben
‘Kadınlar mutlu olmaz ki, erkekler mutlu olur, sen eşine yardmcı olacaksın’ dedim. Kaç yıllık evli kadınım diye dalga geçiyorum sandı. Sonra okudum öğrendim, zaten kadınlar da konuşuyorlar epey; uçanlar, kaçanlar...” dedi.
Cinsel gereksinimlerin yemek içmek gibi doğal ihtiyaçlar olduğunu ve doyurulmamasının sağlığı bozacağını anlattım, bu konuyu öncelikle eşiyle konuşmasını önerdim.
"Ben hiç aramıyorum, ihtiyacım yok" dedi
Depresyonu olmadığı için uykusuna yardımcı olacak bir sedatif yazdım.
Çarşamba, Ekim 08, 2008
serbest stil
Bugün öksürük yakınamsı ile başvuran genç bir yüzücüye hangi stilde yüzdüğünü sordum.
Serbest stilde uzun mesafe yüzüyormuş, antremanda hergün 7 kilometre yüzüyorlarmış, bu mesafeyi katetmeleri 2 saat sürüyormuş.
"Sıkılmıyor musunuz yüzerken, dipte de hep aynı manzarayı izlemekten?” dedim
“Sıkılıyoruz, ama insan ritmik hareket ederken daha güzel düşünüyor” dedi
“Ben serbest stilde nefes alırken bir süre sonra başım dönüyor, neyi yanlış yapıyorum acaba?” diye sordum
“Gözünüzün diple temasını hiç kesmeyeceksiniz, başınızı çevirirken dahi gözünüz dipte gittiğiniz çizgiyi kaçırmayacak” dedi
“Kaç kulaçta bir nefes alıyorsunuz?” dedim
“Normalde bir sağdan bir soladan olması için 3 kulaçta bir ama ben çocukluktan alıştığım şekilde 2 kulaçta bir sağdan alıyorum, 3 kulaç yaparsam benim de başım dönüyor” dedi.
Muayenesinde soluk verme süresi arttığından sigara içip içmediğini sordum
“İçiyorum sayılmaz, haftada 1-2 tane” dedi
“Haftada 1-2 nin de sigara içmek sayılacağını, kimsenin sigaraya günde 1 paket içerek başlamadığını, şimdi kendisine sosyal bir olay gibi gelen bu alışkanlığın ilerki yaşlarda hayatını zehir edeceğini, dünyada gitgide sigara içenlere ikinci sıonıf insan muamelesi yapıldığını, binaların stadyumların dışında sigara içmeye gönderildiklerini, sigara kokanlara tiksintiyle bakıldığını,, tiryakilerin iş bulmasının bile gittikçe güçleşeceğini, sigara bağımlılığının çok, belki eroin bağımlılığından bile çok güçlü olduğunu, bir kez başladıktan sonra bırakmak için çok sabır ve acı çekmek gerektiğini, eğer sigara içmemeye karar verirse bunu kesin bir prensip haline getirip, nargile, pura, pipo, gibi tüm tütün mammullerinden uzak durmasını ve bir nefes dahi çekmemesini anlattım, ve henüz sigaraya yeni başladığı için bırakmasının nispeten kolay olduğunu, bırakmanın kendi kararı olmakla birlikte benim bırakması için kendisine yalvardığımı söyledim.
Bırakacağını söyleyerek gitti.
Michael Phelbs illüstrasyonları bobiler.org' dan,
son fotoğraf ise "Bedeniniz Evinizdir" adlı sigara karşıtı bir kampanyadan.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)