Çarşamba, Nisan 23, 2008

köy öğretmenliği



Dün torununu muayeneye getiren emekli bir öğretmene göreve nerede başladığını sordum. Elazığ’ın bir dağ köyünde başlamış. Kendisi de Elazığ'lıymış, Elazığ öğretmen okulunda okumuş.
"Elazığ o zaman şimdikinden çok daha modern bir yerdi, biz kolsuz elbiselerle gezerdik. Keban barajı yapılınca köyleri barajın altında kalan köylülerin şehir merkezine gelmesiyle muhafazakarlık başladı" dedi.
Okul şimdi meydandaki öğretmen evinin bulunduğu binadaymış. Öğretmen okulları köy enstitülerinden sonra açılmış, 1971 de kapatılmış. Daha sonra da lise düzeyinde öğretmenlik eğitimi veren okul kalmamış.
Kendisi de bu okulun son mezunlardanmış
“Siz liseyi bitirip, öğretmen olarak köyde göreve başladınız yani” dedim, şimdiki ÖSS’ye hazırlanan lise mezunlarını böyle bir konumda hayal etmeye çalışarak.
“Tabii, hatta ben 17 yaşımdaydım da göreve başlamak için yaşımı büyüttüm” dedi.“Aileniz nasıl karşıladı?” diye sordum.
“Babam bana çok güvenirdi. Görev yaptığım köy aynı “Buzlar Erimeden” romanındaki gibiydi. Kış başlayınca kar yolları kapar, bahara kadar kimse köyden çıkamazdı. Baharda da şehre gitmek için sabah ezanında köyden yürüyerek çıkardık, karda bata çıka ancak öğlen vakti asfalta ulaşırdık, ondan sonra araba beklerdik”
“Maaşınızı nasıl alıyordunuz?” dedim.
“Babam alıyordu, bazen ormancıların arabası gelirdi, onlarla bana erzak gönderirdi. Zaten köyde para gerekmezdi ki. Köylüler çok, ama çok iyiylerdi. Benim kaldığım lojman tahtadan bir barakaydı, kapısının kilidi yoktu. Eve geldiğimde bakarım mutfakta yumurtalar yoğurt ekmek, sobanın başına odunlar yığılmış, soba yakılmış. Kimin yaptığını da bilmem, herkes çok iyi davranırdı. Her gece bir evde otururduk gaz lambası ışığında sohbet ederdik, saz çalanlar olurdu. O köyde dört yıl kaldım, görevim bittikten sonra da ilişkimiz kopğmadı. Mesela hasta olanlar Elazığ’a geldiklerinde bizim evde kalırlardı, babam tedavileriyle ilgilenirdi. Gençliğimi hatırlattınız bana Doktor Bey” dedi gözleri dolarak.Torununun soğuk algınlığı olduğundan evde ateş düşürücü hangi ilaçların bulunduğunu sordum.
“Calpol vardı, ama haberlerden sonra hemen çöpe attık, zararlı mıymış gerçekten” dedi.
Kendisine Calpol hakkında çıkan haberlerin gazetecilerin cehaletinden, sorumsuzluğundan ve soruşturmadan haber yapma alışkanlıklarından kaynaklandığını, zira yurtdışındaki haberlerde bahsi geçen Calpol’ün İngiltere’de satılan, Türkiye’dekinden farklı formülasyonda başka bir ilaç olduğunu, günlerdir çöpe atılan Calpol’lerin (Hemen herkes elindekini derhal çöpe atmış) milli servetimiz olduğunu, bu ilacın içerdiği saf Parasetamol’ün yıllardır her yaş grubunda güvenle kullanıldığını belirterek Parol sirop 3x1/2 ölçek yazdım.

Fotoğraflar Şırnak'ta görev yapan Semra Öğretmen'e ait.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Evet maalesef calpol kullanmaya çekindik ama bu konuda sonrasında ciddi bir açıklama yapılmadı ya da ben rastlamadım. Ama haberi yayınlayan gazeteleri günlük takip ediyorum onlarda bir açıklama yapmadılar. Evdeki calpolu tabiki atmadim. Su ana kadar iki oğlum için kullandım ve kullanmayada devam edeceğim.
İlaç israfı maalesef hat safhada. Hiç bir ülkenin buzdolabında bu kadar ilaç kutusu yoktur sanırım.
Köy öğretmenimize saygılarımı sunuyorum.
Yasemin

Şevval Elif SOLMAZ dedi ki...

Bende köyde görev yapmıştım 2 yıl,orada gördüğüm güzellikleri kolejde yağtığım öğretmenliğe hiç değişmedim hala çok özeldir.Teşekkür ederim hatırlattınız bana :)

yasemin dedi ki...

ben de dün ve evvelsi gün birer defa calpol içirdim oğluma. haberleri okudum ama bu tür haberlerin doğruluğundan hiç emin olamıyorum. şimdi yazdıklarınızı görünce sevindim.